halid ziya uşaklıgil'in en ünlü, en içli romanıdır.
toplumsal mevzulardan uzak, karakterleri aydın kişilerden seçilmiş ve mekan olarak istanbul'un semtleri kullanılmış klasik tarzda bir
servet i fünun etkisi görülür.
tüm bunların yanında uşaklıgil'in ağır denilebilecek dili ile şahaneler yarattığını inkar etmek olmaz, psikolojik tahlilleri, yer ve kişi betimlemeleri zamanının birçok örneğinden üst seviyededir.
şimdi
spoiler sunuyoruz:
peyker 25,
bihter 22 yaşında iki kız kardeşti. 45 yaşındaki anneleri firdevs hanım, ölen eşinin ardından kocasız kalmamak lüzmunu düşünmekte pek aceleci davrandı. onun mizacı hoppalık ve güzel giyinmekten ibaretti.
peyker, nihat bey ile evli ve hamileydi. firdevs hanım bu duruma bile karşı çıkıyor, büyük valide olmayı reddediyordu.
işte bu ahval ve şerait içinde firdevs hanım ve iki kızı "melih bey takımı"na mensub idi. yani tamamen kibar alemine mensubiyet iddia edecek kadar sağlam bir asalet sahibi olmayan bir aile...
firdevs hanım 18'inde evlenmiş, evlilik umduğu gibi çıkmamıştı. eşiyle hemen her gün kavga ediyor, genç yaşında iki çocuk annesi olmaktan utanıyordu. "ömrüm sana çocuk yetişirmekle mi geçecek?" eşi kıskançtı, günün birinde firdevs'in hususi hayatına dair sırları öğrenince dayanamadı, genç yaşında öldü.
o günden sonra bihter annesinden nefret etti, ne yaparsa yapardı ama hayat boyu kocasına aldatmazdı bihter, asla...
adnan bey 50li yaşlarında iki çocuk babası zengin ve centilmen bir duldu. 4 yıldır yaşadığı dul hayatından yorgun, 2 çocuğuna annelik etmekten bezgindi işin açıkçası. ama kızı nihal'i de oğlu bülent'i de hayattaki herşeyden çok sevdiği değişmez bir gerçekti. bülent mektebe gidecek, nihal de birkaç yıl içinde evlenecekti. o zaman evde yalnız kalıp çocuklarının ara sıra ziyaretlerini mi bekleyecekti ömrünün sonuna kadar...
çocuklar büyüyüp de kendi hayatlarını kurunca asla eski samimiyet kalmayacaktı.
adnan bey için 16 yıl evli kaldığı ölen karısı en büyük aşk vakasıydı. ancak 16 yıl boyunca eşinin hastalıklarıyla nafile uğraşmış, bir gün onu kaybetmişti.
ve şimdi bihter'i kendine uygun bir eş olarak görmekteydi.
ancak nihal incinmemeliydi.
"evet, gözlerini bihter'den ayırmıyor..."
firdevs hanım, adnan bey'i; adnan bey, bihter'i istiyordu kısaca. bu iki kız, firdevs'in nazarında birer rakibe, onu böyle ümitlerini ala ala öldürecek birer düşmandı.
bihter ise o büyük yalının tek hakimi olmak için elinden geleni yapardı. yaş farkı filan hepsi önemsizdi zaten...
o, zarafeti sadelikte aramaya mecbur bırakılıp da alınamayan şeylerin acısını, gizli hüsranını saklamak için sahte bir tiksinme talim eden bir kızdı.
adnan bey ile izdivaç bütün yapamadıklarını yapabilmek demekti.
adnan bey, bu izdivaç için nihal'i ikna etmiş sayılırdı:
"beni şimdi nasıl seviyorsanız öyle seveceksiniz, değil mi? o vakit zarar yok, gelsin..."
geldi de hiç beklemeden...
behlül ise nihal'in kuzeniydi. galatasaray'da okuyordu. o, 20 yaşında hayatı tamamen öğrenmiş gençlerdendi. eğleniyor görünmek onun için eğlenmek demekti.
mlle de corton ise nihal ve bülent'in talim ve terbiyesinden sorumlu kimsesiz ama asilzade bir fransızdı. "ihtiyar bi kız"dı. yaşlanmış bekaretine rağmen arzuladığı şey annelikti ve bunu nihal sayesinde tatmıştı.
"zannolunur ki tabiat, kadınların ruhuna boş kalmaya tahammül edemeyen bir beşik koymuştur..."
nihal, içindeki anne eksikliğini her an yaşıyor, yüreğindeki derin ezintiden sevgi arsızlığı yapıyordu. sevmek, sevilmek istiyordu. bülent'in doğumuyla büyük kıskançlık krizleri geçirmişti, çare olarak bülent'i onun bebeği yerine koydular. bülent'in her bakımı bu küçük kıza aitti artık. nihal herkesi bülent'ten değil, bülent'i herketen esirgiyordu bundan böyle.
izdivaç sonrası bihter ve nihal arasında bir muhabbet bile başlamıştı. ama nihal'in arası babasıyla gün be gün açılıyordu. ihtimal ki bu evliliği tamamıyla affedecekti eğer babasıyla arasına bir "duvar" çekilmemiş olsaydı. şimdi aralarında bir şey eksilmiş gibiydi, hayır daha doğrusu fazla idi: bir üçüncü kişi...
-----------------------------------------------------------
bihter ve adnan bey'in evliliği bir yılı dolduruyordu. bihter'de bir müddettir tuhaf hisler mevcuttu. artık itiraf etmek gerekirdi ki bir seneden beri bu hakikatı görmemek için lüzum görülen mücadeleler onu daha ziyade yormuş ve ezmişti. ve bu hep böyle olacaktı???
adnan bey'i yatak odası dışında her yerde seviyordu. bu adam için kalbinde derin bir hürmet ve muhabbet vardı fakat onun bütün ruh teslimiyetiyle karısı olamıyordu.
nihal ile arasını ne kadar iyi yapmak istese de nihal asla onu bir üvey anneden fazla sevmeyecekti. bir gün ileride bir gün, ikisinin arasında her şey kırılacaktı.
yalnız bülent ile dost idi. bülent, onu bir anne kadar değilse bile her halde bir üvey anneden pek çok ziyade seviyordu.
fakat bihter son günlerde birini daha düşünüyordu: behlül!!!!
düşünmek istemiyordu. asla kocasına ihanet etmeyecekti. annesi firdevs hanım'a asla benzemeyecekti. ama onun sevilmeye ihtiyacı vardı, sevmeye de...
fakat nasıl sevecekti? sevmek; bu artık kendisi için memnu ve muhal bir şey değil miydi?
"bir kadın ki sizden uzaklaşıyor, sizden korkuyor demektir. daha doğrusu size karşı kendisinden korkuyor demektir..."
bir gün, bihter ve behlül yasak aşka bulaştılar. sahih, bihter artık behlül'ün olmuştu. bu o kadar arzu edilmeye cesaret olunamamış birşeydi ki hiç beklenilmeyen bir vesile ile yaşanmış olması onu sersemletmişti...
aşk-ı memnu böyle bir müddet gittikten sonra behlül'de yavaş yavaş garam gınası (aşk bıkkınlığı) baş gösterdi.
bihter ile ilk haftalar yaşadıkları iç titreten, korku dolu aşk geceleri, göze alınacak tehlike kalmadıkça sıradanlaşmıştı.
bir latifeden doğan nihal ile izdivaç meselesi behlül'ün kafasını karıştırmıştı.
evet, onun için gerçek mutluluk nihal ile izdivaçta saklıydı.
herkes nihal ile behlül'ün evlilik fikrine katılıyordu, oysa bir çocuk oyunu, bir eğlence gibi başlamıştı her şey.
behlül, adada nihal'e evlenme teklif etmiş, aşkını ilan etmişti. ne güzel bir gün!
ancak bihter için durum farklıydı. nihal için içinde birikmiş kinleri vardı. bütün eski tahammülleri birer intikam kuvvetiyle bu kız hakkında birer adavet vesilesi teşkil ediyordu.
bihter, itiraf edecekti her şeyi!!
hem kendini hem onu yakacaktı ama olmayacaktı bu evlilik, olmamalıydı...
ama itiraf edemedi. her şey açığa çıktığında o henüz itiraf edememişti.
evin yardımcılarından küçük beşir her şeyi biliyordu. gün gün tanık olduklarıyla hastalanmıştı zaten, zar zor anlattı herşeyi.
melih bey takımı onu yanıltmamış, o da annesi gibi iffetsiz bir kadın olmuştu işte.
bunu kaldıramazdı. adnan bey'in yüzüne nasıl bakacaktı?
her şey adnan bey'in "sedef kakmalı oyuncağı" ile sona erdi. küçük ağzına dayamıştı korkunç oyuncağı, ve son...
behlül, gerçek mutluluğu yakalayamadan, yaptıklarından pişman yok oldu gitti.
-----------------------------------------------------
aradan aylar geçti ki adnan bey ve biricik kızı nihal artık yaşanmışları yaşanmamış kabul ederek o eski huzura kavuşmaya çalışıyorlardı. her şey hiç değişmemiş gibiydi. bir tek beşir eksikti: haddinden fazla tanık olduklarıyla yaşayamamıştı, yazık...
ve nihal hep o bir saatlik ada gezisini yad ediyordu. hiç kabul etmese de behlül'e tek bir kez "evet" dediği anı...
alıntı değil, alın teri.