şimdi bir gezegen hayal edin. bu gezegende zeki yaşam türüyor, bir süre öyle ebleh ebleh yaşıyor bunlar. sonra "nereden geldik nereye gidiyoruz?" zekasına eriştikleri vakit bu organizmaların bir kısmı cevapları gözlem ve deney ile bulmaya çalışmaya başlıyor. diğer kısmı ise evrenin bir yerinde dev ördeklerin yaşadığı domates şeklinde başka bir gezegen olduğuna, evrenin kökeninin de bu gezegen olduğuna inanmaya başlıyor. bunun için hiçbir kanıtları yok, ama bunda pek bir sorun yok, "inanmak"tan bahsediyoruz. sorun şurada başlıyor: buna inanmayan diğer zeki organizmaları, sırf buna inanmadıkları için adomatist diye sıfatlandırıyorlar, çok doğalmış gibi adomatist olmanın da bir inanç olduğunu söylüyorlar (aynı zamanda adomatistlerin o çok bariz gerçeği göremeyecek kadar salak olduğunu, veya karizma yapmak için domates gezegenine inanmadıklarını düşünüyorlar, ama bunun anlatmak istediğim şeyle birinci dereceden ilişkisi yok). buradaki sorun ne domates'in varlığı, ne o'na inanmak, ne de inanmamak. sorun domates'e inananların domates'e inanmayı ilk durum olarak, nötr hal olarak kabul etmelerinde, bunun dışında ne varsa buna göre kurgulamalarında. halbuki nötr hali, ilk durumu bozan, ortaya bir inanç atan ve buna inanan onlar. diğerleri deney ve gözlem ile azimle aramaya devam ederken, ellerinde kanıt olmadığı halde "aradığımız cevaplar burada" diyen onlar. eğer bu gezegende domates fikri, inancı gelişmemiş olsaydı, çevrelerinde domates'ten bahsedenler olmasaydı diğerleri domates fikrini akıllarına bile getirmeyeceklerdi.
bazılarının varlığına inandığı bir şeyin varlığına inanmamak bir inanç, bir sıfat değildir. bu, inanmayanları ilgilendiren, onları bağlayan bir durum değildir, o bazı inananların derdidir sadece. evet o şey inananlar için çok büyük, çok önemli olabilir, her şeyin merkezi de olabilir, ama aynı zamanda inanmayanlar için hiçbir şey ifade etmez o şey, hayatlarının, düşüncelerinin bir parçası değildir. inanan biri her gün inandığı şey hakkında düşünebilir, ama inanmayan biri hiçbir zaman kendi kendine "ben buna inanmıyorum" diye düşünmez. (bunu anlamak için noel baba'ya inanmamanızın hayatınızda nasıl bir yer kapladığını düşünün.) bu yüzden onun üzerinden sıfatlanmak istemezler, bu yüzden bunun da bir inanç olduğunu duymak istemezler. (noel baba'ya inanmamanız bir inanç mıdır? bunun üzerinden tanımlanmak ister misiniz?) inanmayan birine "bu da bir inanç" derseniz o kişinin dünyasıyla ilgili hiçbir şey bilmiyor, anlama zahmetine de katlanmıyorsunuz demektir, kendi cetvelinizle ölçüp biçiyorsunuz demektir. bu saygısızlıktır, benmerkezciliktir, en masumca ihtimalle dargörüşlülüktür.
bireyler inanmadıkları şeyler üzerinden tanımlanmamalıdır. yoksa unicorn'ların,
uçan spagetti canavarı'nın, marslıların, noel baba'nın, kısaca aklınıza gelebilecek her türlü inanç nesnesinin varlığına inanmayanları da bunlar üzerinden tanımlamak gerekir, herkese sonsuz sayıda şeye inanmamakla ilgili sıfatlar yüklenir. aynı şekilde bireyler olmadıkları şeyler üzerinden tanımlanmamalıdır, bir mimara amühendis, adoktor, abakkal, analbur demek gereksizdir, sadece mimar deriz, olmadığı şeyleri kullanmayız. tanrı olmadığı şeyler üzerinden tanımlanır (bkz:
negatif teoloji); bireyleri olmadıkları, inanmadıkları, düşünmedikleri şeyler üzerinden tanımlamak ise laf salatasıdır, vakit kaybıdır.
işte ateizm budur.
edit: bunu yazdıktan sonra
richard dawkins'in
the god delusion'da ve katıldığı televizyon programlarında konuya benzer şekilde yaklaşıp "o zaman hepimiz a
thoristiz" dediğini gördüm. uçan spagetti canavarı'nı da kullanıyor. ama o benimle aynı sonuca varıp "ateist"in gereksiz bir sıfat olduğunu söylemiyor; tam tersi, giriştiği farkındalık kampanyası dahilinde ateist sıfatını (belki geçici olarak) öne çıkarmak, bayrak sallamak istiyor. arkadaşları dolduruyor hep bunu. tanısan seversin.
iki buçuk yıl sonra edit:
"ateistlerin ateist olma sebeplerine bakalım. hiçbiri dünyaya geldiği anda anne ben inanmıyorum dememiştir. ya yaşadıklarından ötürü, ya da dinlerin mantıksız olduğu sonucuna vararak ateizmi benimsemişlerdir."
benim derdim bu kafa işte. küçük penceresinden bakarak ve biraz akıl yürüterek bütün ateistlerin önce inanıp sonra vazgeçmiş insanlar olduğundan emin olan kafadan bahsediyorum. o kadar emin ki bu dediğinden, bir ateistin "benim aklıma bile gelmemişti tanrı fikri, birilerinden duyduğumda da çok saçma geldi, hiçbir zaman inanmadım, hep böyleydim" demesi karşısında ya çok şaşıracak, ya da yalan söylediğini düşünecek. çünkü doğal olan, "default" olan inanmak bu kafaya göre. başka tür kafaların olduğunu kafası almayan bir kafa bu.