ilk kez bir ay önce gidip görme fırsatı bulduğum katalan şehri. ispanya veya ispanyol şehri dememek lazım buraya. çünkü her kaldırım taşı katalunya kokan bir şehir burası.
öncelikle belirteyim turist olarak, tur - rehber organizasyonu ile gitmedim. toplamda 1 saat sürecek bir iş görüşmesi amacıyla gitmiştim fakat özellikle 3 günlük rezervasyon yaptım. şehri tanımak ve gerçekten orada olduğumu hissetmek istedim. sadece
la rambla'da ,
camp nou daveya
park güel'de selfi çubuğuyla fotoğraf çektirip dönmek aslında şehri tanımak değil bence.
hiç taksiye binmedim, mesafeler çok çok uzak değilse trene bile binmedim. yürüdüm! en işlek caddelerden en ıssız sokak aralarına kadar girdim. ilk dikkatimi çeken sokaklardaki katalan ruhu oldu, sokak isimleri ve neredeyse bütün binaların balkonlarından asılan katalan bayraklarından anladığım buydu.
popüler turistik yerlere de gittim tabi ki, fakat en çok keyif aldığım yerler arka sokaklarda yerel halkın gerçek hayatının döndüğü yerler oldu.
sants ın içlerinde yapılmış eski bankların bulunduğu 8-14 çocukların gölge tarafı kapmak için mücadele ettiği basket sahalarında oturup izledim insanları. öğlen sıcağı fena kavurur çünkü insanı barselona'nın. tabi ben de kendimce sıcağa karşı bu önlemi almıştım. oranın
bim i sayıla bilecek bir ara sokak marketinden birkaç çeşit yerel bira almıştım yanıma hem tatmak hem de serinlemek için. (estrella fena değil)
yine ara sokaklarda tahminimce mağrip kökenli bir arkadaşın işlettiği küçük manav dükkanını ziyaret ettim. ilk dikkatimi yassı biçimli şeftaliler ve gayet uygun gözüken fiyatlar çekti. türkiye şartlarına göre pahalı bir şehirdir normalde barselona, fakat meyve sebze ve daha sonra ziyaret edeceğim balıkçıda da gördüğüm üzere deniz mahsulleri türkiye'den bile ucuz (yarı yarıya neredeyse). aynı zamanda o muhteşem çeşitlilik te insanı 'yerleşsem mi lan acaba buraya' demeye itiyor.
küçük ama tarih kokan çok güzel kafeler var bu şehrin arka sokaklarında. genelde bar tarzı yapılmış içerisi. içinde beş altı adet yaşlı , yüzleri buruşmuş insan barındırır. ingilizce bilmez bu esnaf, pireney çocuğudurlar, terleri toprak kokar asdfdgslk. ama olsun insanız sonuçta anlaşmayı başarıyoruz. kahvemizi içip etrafı kesip, insanları izleyip efendi gibi ayrılıyoruz.
öğlenleri açık mekan bulunmaz bu memlekette. ideal çalışma saatleri var heriflerin. sabah 10-11 gibi açarlar mekanları, öğlen 2-5 arası kepenkleri indirip yatmağa giderler. bu sebepledir muhtemelen kepenkleri güzel grafitiler süsler hep. madem kural böyle ben de oteldeki sığınağıma çekileyim dedim. bu arada belirtmeden geçmemek gerekir, ruslar bu memleketi de bayağı sevmişler herhalde. öyle turist gibi falan değil, yerleşmişler resmen buralara. her yerinde göre biliyorusunuz steplerin çocuklarını burada. nitekim kaldığım oteli de rusların işlettiğin farkettim, onlarla da güzel diyaloglarımız oldu tabi.
geceleri de güzelmiş bu şehrin. gerçi hafta içine denk geldim ben.
couchsurfing buluşmasına davet etmişlerdi falan caddede filan barda, flamenko gecesi hesabı. gidelim madem dedim.
traveller tabi her kes ortamda. dünyanın değişik coğrafyalarından gelmiş arkadaşlarla şehri ve dünyayı yatırdık masaya, iki metre ötemizdeki abla uzun hava gibi bişeyler söylerken duraksadık tabi, kulak kestik sahneye. etkileyici bir gösteri oldu. bir türlü anlayamadım tabi bu abla üzülüyor mu seviniyor mu diye ama olsun soluksuz izledik hep beraber. sonrasında biralar güzel muhabbet te koyulaştı tabi, dalmışız, bir baktık otuz kişiden biri madagaskar kökenli iki fransız bir de ben kalmışım ortamda. saat gecenin üç buçuğu olunca metro falan hak getire tabi. garsonların da kafasını yeteri kadar siktiğimizden emin olduktan sonra olaysız dağılmaya karar verdik. yolum uzundu ama yürürüm amk ne var ki dedim buradan otele, 7km koymaz bana. gereksiz bir özgüven olmakla beraber zevkli geçti iki saatlik ıssız barselona gecesi yürüyüşüm. garip bir makinaya 5 öyro sokuşturarak almış olduğum camel paketi de otele varana kadar bitmiş oldu. hayır ben içmedim, yoldaki junkie lerin nazik ricalarını kıramadım sadece. sigara paketi dışında fazla bir kayıp vermeden iki saatte tamamladım. sonrası malum şeyler.
özet olarak güzel şehir barselona. ama onu daha da güzel yapan gavur kardeşlerimizin söylemiş olduğu gibi
going into the unknown yapmak, bilinmeyene yürümek, keşfetmek. turist olmamak. gezgin olmak.