şems
(bkz: şems suresi)
(bkz:nar ı şems)
kabataş erkek lisesi öğretmenlerinden şemsettin dana'nın böcek lakabına göre daha az kullanılan diğer lakabı. öğretmenin isminin ilk 4 harifini temsil eden bu kelimenin söylenmesi esnasında dikkat edilmesi gereken unsur, sondaki s harfinin biraz uzatılmasıdır.

#970339 ·
· 61
(bkz: sems i tebrizi )
pembefiruşan hanından çıktığında mevlana, karşısına dikilip demiş ki şems ona: "ey dünyanın sarrafı, gör beni!"
(bkz: mahrem)
(bkz: elif şafak)
(bkz: nazar sözlüğü)
(bkz: mahrem)
(bkz: elif şafak)
(bkz: nazar sözlüğü)
alem-i cihan içinde gelmiş geçmiş tasavvuf alimlerinin en önemli kişilerden biri olan "şems" e dair, özel bir alıntı..
şems; alelacele konyaya gider...bir han bulur ve oraya yerleşir. acele etmez, zaten bütün bir ömrü boyunca beklemeye ve sabretmeye alışmıştır. hancı, bu gelen konuğun yabancı olduğunu anlamıştır. bir ticaret merkezi olan konyanın alış veriş yapmaya gelen yüzlerce tüccarından biridir, diye düşünmektedir.
ona sorar; konyamıza hoş geldiniz, alış veriş yapacaksınız yanılmıyorsam?
başıyla hancıyı hayır'lar şems; hayır sadece almaya geldim!
ne alacaksınız?
şems; gözlerini bir yere dikip elmas, der, elmas almaya geldim!
tam bu sırada hanın kapısının önünden geçmekte olan atı üzerinde celaleddin; yanında bir sürü müridi olduğu halde, halkın sevgi gösterileri ve tezahüratıyla konuşmalarını böler...
hancı; yanlış gelmişsiniz yabancı. burada elmas bulunmaz, sadece akik, gümüş ve belki şanslıysanız altın...ama elmas için doğuya gitmeniz icap eder...
şemsin ilgisi nümayişe ve halkın sevgi gösterdiği bu atının üzerinde nur saçan adama çevrilidir.
bu kim? diye sorar...
hancı; haklı bir gururla;
o bizim medarı iftiharımız; konyanın sevgilisi mevlana celaleddindir , der.
şems; yüzünü hancıya çevirir:
siz gözünüzün önündeki elması göremeyecek kadar kör müsünüz?
ve şaşkın bakışlarına aldırmaksızın celaleddine yetişmek üzere kalabalığa karışır.
insan selini yararak müridlerine, onları da aşarak mevlananın atına ulaşır; atının gemini yakalar...herkes bu garip görünüşlü yabancıya bakmaktadır, herkes şaşırmıştır.
şems; mevlananın yüzüne bakar. aradığı kişinin o olduğunu biliyordur kendisi ama; mevlana şahsını bilmiyordur henüz. öğrenmesi için, kendisini fark etmesi için ona soru sormalıdır, kapı açmalıdır...çünkü şems biliyordur ki,sualler cevaplarından daha önemlidir hep...
celaleddin, sen misin? , der şems...evetler onu mevlana.
o halde sana sormalıyım; hz.muhammed mi büyüktür; beyazıt-ı bistami mi?
onu (c.c) aramakla bulamazsınız ama bulanlar gene de arayanlardır!- sözünün sahibidir bistami. o dönemin en ünlü ve en büyük alimlerinden biridir.
celaleddin, bu soruyu bedevi kılığında, hırpani kıyafetli yüzü yanmış bir adamdan bu tarzda duyduğu için rahatsız olur biraz;
bu da ne biçim soru, der, elbette peygamber efendimiz büyüktür!
öyleyse neden bistami; ey rabbim ben sana ulaştım; seninle dopdoluyum!, derken, hz. muhammed (s.a.v), rabbim ben sana varamadım, hâlâ seni aramaktayım! , diye dua eder?
sorunun şiddeti karşısında mevlana atından yere düşer. kalkarken sorunun cevabını da düşünür. herkes şaşkındır ve susuyordur. celaleddin ; bir süre sustuktan sonra tebessüm ederek şemse;
elbette hz. muhammed büyüktür; zirâ
varmak diye bir şey yoktur, varoluşun kendisi vardır!...
allahı idrak edemediğini idrak etmek; onu(c.c.) idrak etmektir. kendi lafz-ı keriminde buyurmaktadır ya; hiçbir yere sığmam ama inanan müminin kalbine sığarım!, demiştir, der...
bu cevaptan sonra şemsin yüreği iyice yatışır anlamıştır ki o; aradığı kişidir. mevlana yanıtından sonra atını dergâha sürer yanındaki kalabalık halk ve müridleriyle birlikte. şemste takip eder onları. dergâha varırlar. dergâh; çok güzel bir şekilde hazır edilmiştir. bir havuz vardır içeride; namaz kılanların abdest alması için, sohbetlerde suya bakıp ruhlarını dinlendirmek için...bir de tahtadan bir masa vardır, havuzun hemen yanında. sohbet esnasında gerekirse alınıp okunmak üzere hazır bulundurulan kitapların konduğu...gerçekten de masada o dönemin alimlerinden kimi babasına hediye edilmiş, kimi zatına bir çok kitap durmaktadır masada. her biri el yazması, başka hiçbir kopyası olmayan. şems, herkesin oturup celaleddinin; mevlananın yani sohbete başlaması için hazır beklemektedir. şems ise ayaktadır, oturmamıştır. bunlar ne? , diye sorar mevlanaya kitapları işaret ederek. mevlana, bu kaba saba bir tarzla konuşan, gözleri alev alev yanan , bedevi kılıklı yabancının o değerli eserleri anlamayacağını düşünür. uzun açıklama yapmaktansa kestirip atmayı yeğ tutar:
sen anlamazsın, onlar kitap... bu, lanetayn, cevap üzerine şems, masadaki kitaplardan birini alır, havaya kaldırır ve gözlerini mevlananın gözerlinden çekmeksizin;
bu kitap fıkh ilmine dair olup, sana zilkade ayında, ikinci cuma günü muarrifi tarafından verilen eser değil mi?
bunları söyler söylemez elindeki kitabı atar havuzun içine.
mevlana şaşkın bağırır,"dur! ne yapıyorsun???"
"sen anlamazsın " diye el cevabla susturur şems.
bir diğer kitabı eline alır, o kitabında içinde ne olduğunu, ne ihtiva ettiğini, yazarını, mevlanaya nasıl ve ne zaman geldiğini teker teker söylemektedir. diğer kitapları da aynı şekilde birer birer önce açıklamasını yapıp sonrada havuza atmaktadır. kitaplar havuzun suyunda, sayfaları dağılmış, mürekkepleri havuzun suyunu boyamış bir şekilde, dağılmaktadır. mevlana, ilk kitabın atılışından sonra bu yabancıyı engellemeye çalışmış, söyledikleri kar etmemiş, müridlerinden bir kaçı şemsi durdurmak için yerlerinden kalkmaya davrandıysalar da onları;
ben dergâhta bir divane bu adam sanırdım, siz allahın (c.c) kutsal yerinde şiddete mi başvuracaksınız, hoş görüdür bu yerin temeli! , diye durdurmuştur. ağlamaklı bir şekilde yalvarabiliyordur sadece. oturduğu yerden neredeyse dizleri üzerinde sürünüp bu yabancının önüne gelmiştir. şemsin elinde ise mevlananın babasının yazdığı kitap vardır; gecesini gündüzüne katarak yazdığı kitabı da alır ve havuza atar...
allaha (c.c) giden iki yol vardır, celaleddin, der şems...birincisi uzun yol...bu sırada havuzdaki kitapları işaret eder başıyla ve teker teker attığı kitapları çıkarır ve tekrar masaya , olmaları gereken yere koyar. çıkan kitaplar sanki hiç havuza atılmamış gibidir, üzerlerindeki tozlar dahi duruyordur; ikicisi ise kısa yol! , bunu söylerken dizinin dibinde çökmüş mevlanayı bileğinden yakalar ve elini eline kenetleyip; aşkın,sevginin yolu! , der.
***
şems; alelacele konyaya gider...bir han bulur ve oraya yerleşir. acele etmez, zaten bütün bir ömrü boyunca beklemeye ve sabretmeye alışmıştır. hancı, bu gelen konuğun yabancı olduğunu anlamıştır. bir ticaret merkezi olan konyanın alış veriş yapmaya gelen yüzlerce tüccarından biridir, diye düşünmektedir.
ona sorar; konyamıza hoş geldiniz, alış veriş yapacaksınız yanılmıyorsam?
başıyla hancıyı hayır'lar şems; hayır sadece almaya geldim!
ne alacaksınız?
şems; gözlerini bir yere dikip elmas, der, elmas almaya geldim!
tam bu sırada hanın kapısının önünden geçmekte olan atı üzerinde celaleddin; yanında bir sürü müridi olduğu halde, halkın sevgi gösterileri ve tezahüratıyla konuşmalarını böler...
hancı; yanlış gelmişsiniz yabancı. burada elmas bulunmaz, sadece akik, gümüş ve belki şanslıysanız altın...ama elmas için doğuya gitmeniz icap eder...
şemsin ilgisi nümayişe ve halkın sevgi gösterdiği bu atının üzerinde nur saçan adama çevrilidir.
bu kim? diye sorar...
hancı; haklı bir gururla;
o bizim medarı iftiharımız; konyanın sevgilisi mevlana celaleddindir , der.
şems; yüzünü hancıya çevirir:
siz gözünüzün önündeki elması göremeyecek kadar kör müsünüz?
ve şaşkın bakışlarına aldırmaksızın celaleddine yetişmek üzere kalabalığa karışır.
insan selini yararak müridlerine, onları da aşarak mevlananın atına ulaşır; atının gemini yakalar...herkes bu garip görünüşlü yabancıya bakmaktadır, herkes şaşırmıştır.
şems; mevlananın yüzüne bakar. aradığı kişinin o olduğunu biliyordur kendisi ama; mevlana şahsını bilmiyordur henüz. öğrenmesi için, kendisini fark etmesi için ona soru sormalıdır, kapı açmalıdır...çünkü şems biliyordur ki,sualler cevaplarından daha önemlidir hep...
celaleddin, sen misin? , der şems...evetler onu mevlana.
o halde sana sormalıyım; hz.muhammed mi büyüktür; beyazıt-ı bistami mi?
onu (c.c) aramakla bulamazsınız ama bulanlar gene de arayanlardır!- sözünün sahibidir bistami. o dönemin en ünlü ve en büyük alimlerinden biridir.
celaleddin, bu soruyu bedevi kılığında, hırpani kıyafetli yüzü yanmış bir adamdan bu tarzda duyduğu için rahatsız olur biraz;
bu da ne biçim soru, der, elbette peygamber efendimiz büyüktür!
öyleyse neden bistami; ey rabbim ben sana ulaştım; seninle dopdoluyum!, derken, hz. muhammed (s.a.v), rabbim ben sana varamadım, hâlâ seni aramaktayım! , diye dua eder?
sorunun şiddeti karşısında mevlana atından yere düşer. kalkarken sorunun cevabını da düşünür. herkes şaşkındır ve susuyordur. celaleddin ; bir süre sustuktan sonra tebessüm ederek şemse;
elbette hz. muhammed büyüktür; zirâ
varmak diye bir şey yoktur, varoluşun kendisi vardır!...
allahı idrak edemediğini idrak etmek; onu(c.c.) idrak etmektir. kendi lafz-ı keriminde buyurmaktadır ya; hiçbir yere sığmam ama inanan müminin kalbine sığarım!, demiştir, der...
bu cevaptan sonra şemsin yüreği iyice yatışır anlamıştır ki o; aradığı kişidir. mevlana yanıtından sonra atını dergâha sürer yanındaki kalabalık halk ve müridleriyle birlikte. şemste takip eder onları. dergâha varırlar. dergâh; çok güzel bir şekilde hazır edilmiştir. bir havuz vardır içeride; namaz kılanların abdest alması için, sohbetlerde suya bakıp ruhlarını dinlendirmek için...bir de tahtadan bir masa vardır, havuzun hemen yanında. sohbet esnasında gerekirse alınıp okunmak üzere hazır bulundurulan kitapların konduğu...gerçekten de masada o dönemin alimlerinden kimi babasına hediye edilmiş, kimi zatına bir çok kitap durmaktadır masada. her biri el yazması, başka hiçbir kopyası olmayan. şems, herkesin oturup celaleddinin; mevlananın yani sohbete başlaması için hazır beklemektedir. şems ise ayaktadır, oturmamıştır. bunlar ne? , diye sorar mevlanaya kitapları işaret ederek. mevlana, bu kaba saba bir tarzla konuşan, gözleri alev alev yanan , bedevi kılıklı yabancının o değerli eserleri anlamayacağını düşünür. uzun açıklama yapmaktansa kestirip atmayı yeğ tutar:
sen anlamazsın, onlar kitap... bu, lanetayn, cevap üzerine şems, masadaki kitaplardan birini alır, havaya kaldırır ve gözlerini mevlananın gözerlinden çekmeksizin;
bu kitap fıkh ilmine dair olup, sana zilkade ayında, ikinci cuma günü muarrifi tarafından verilen eser değil mi?
bunları söyler söylemez elindeki kitabı atar havuzun içine.
mevlana şaşkın bağırır,"dur! ne yapıyorsun???"
"sen anlamazsın " diye el cevabla susturur şems.
bir diğer kitabı eline alır, o kitabında içinde ne olduğunu, ne ihtiva ettiğini, yazarını, mevlanaya nasıl ve ne zaman geldiğini teker teker söylemektedir. diğer kitapları da aynı şekilde birer birer önce açıklamasını yapıp sonrada havuza atmaktadır. kitaplar havuzun suyunda, sayfaları dağılmış, mürekkepleri havuzun suyunu boyamış bir şekilde, dağılmaktadır. mevlana, ilk kitabın atılışından sonra bu yabancıyı engellemeye çalışmış, söyledikleri kar etmemiş, müridlerinden bir kaçı şemsi durdurmak için yerlerinden kalkmaya davrandıysalar da onları;
ben dergâhta bir divane bu adam sanırdım, siz allahın (c.c) kutsal yerinde şiddete mi başvuracaksınız, hoş görüdür bu yerin temeli! , diye durdurmuştur. ağlamaklı bir şekilde yalvarabiliyordur sadece. oturduğu yerden neredeyse dizleri üzerinde sürünüp bu yabancının önüne gelmiştir. şemsin elinde ise mevlananın babasının yazdığı kitap vardır; gecesini gündüzüne katarak yazdığı kitabı da alır ve havuza atar...
allaha (c.c) giden iki yol vardır, celaleddin, der şems...birincisi uzun yol...bu sırada havuzdaki kitapları işaret eder başıyla ve teker teker attığı kitapları çıkarır ve tekrar masaya , olmaları gereken yere koyar. çıkan kitaplar sanki hiç havuza atılmamış gibidir, üzerlerindeki tozlar dahi duruyordur; ikicisi ise kısa yol! , bunu söylerken dizinin dibinde çökmüş mevlanayı bileğinden yakalar ve elini eline kenetleyip; aşkın,sevginin yolu! , der.
***

#3700727 ·
· 91
oraya gitme !.. demedim mi sana ?
seni yalnız ben tanırım demedim mi ?
bu yokluk yurdunda hayat çeşmen benim demedim mi ?
bir gün kızsan bana alsan başını yüzbin yıllık yere gitsen,
dönüp kavuşacağın yer benim demedim mi ?
ben bir denizim demedim mi ?
sen bir balıksın demedim mi ?
demedim mi ? o kurak yerlere gitme,
senin duru denizin benim demedim mi ?
demedim mi yolunu vururlar senin,
dmedim mi soğuturlar seni,
oysa ateşin benim sıcaklığın benim demedim mi ?
türlü şeyler derler sana demedim mi ?
kötü huylar edinirsin demedim mi ?
ölmezlik kaynağını kaybedersin,
yani beni kaybedersin demedim mi ?
söyle!!!!
bunları hep sana demedim mi ??
mevlana'nın şems gittiğinde ona yazdığı şiirlerden bir tanesi.....
seni yalnız ben tanırım demedim mi ?
bu yokluk yurdunda hayat çeşmen benim demedim mi ?
bir gün kızsan bana alsan başını yüzbin yıllık yere gitsen,
dönüp kavuşacağın yer benim demedim mi ?
ben bir denizim demedim mi ?
sen bir balıksın demedim mi ?
demedim mi ? o kurak yerlere gitme,
senin duru denizin benim demedim mi ?
demedim mi yolunu vururlar senin,
dmedim mi soğuturlar seni,
oysa ateşin benim sıcaklığın benim demedim mi ?
türlü şeyler derler sana demedim mi ?
kötü huylar edinirsin demedim mi ?
ölmezlik kaynağını kaybedersin,
yani beni kaybedersin demedim mi ?
söyle!!!!
bunları hep sana demedim mi ??
mevlana'nın şems gittiğinde ona yazdığı şiirlerden bir tanesi.....
en güzel erkek ismidir.

#5526504 ·
· 60
çoğu felsefeciler ve tarihçiler tarafından mevlana'nın aşık olduğu erkek. kanıt olarak gösterilen ise başta etme olmak üzere şems'e yazdığı şiirleridir. ancak yine aynı felsefe ve tarih otoritelerince şems mevlana'ya karşı bu duygusal hissiyattan çok arkadaşça bakmış. ve bu yüzden mevlanın aşkı hep platonik kalmıştır.

#5569771 ·
· 48
rumi'nin ruh ikizi olan, ismimin hakkını vererek güneş gibi parlayarak insanın aklını, fikrini aydınlatan zat-ı muhterem. mevlana'ya o muhteşem şiirleri yazdıran insan.(bkz: etme)

#5697960 ·
· 47
mevlananın gerçek aşkı bulduğu kişi..
aşık olmakla sevmek arasındaki farkı sormuşlar
cevaplamış şems:
"senin baktığına herkes bakar; ama senin onda görebildiğini herkes göremez. herkes aşık olabilir; ama hiçkimse senin gibi sevemez. tek fark sensin. seni özel kılan; sevdiğin değil, sevgin.''
cevaplamış şems:
"senin baktığına herkes bakar; ama senin onda görebildiğini herkes göremez. herkes aşık olabilir; ama hiçkimse senin gibi sevemez. tek fark sensin. seni özel kılan; sevdiğin değil, sevgin.''
bir şey yap, güzel olsun. çok mu zor?
o vakit güzel bir şey söyle. dilin mi dönmüyor?
güzel bir şey gör veya güzel bir şey yaz. beceremez misin?
öyleyse güzel bir şeye başla. ama hep güzel şeyler olsun.
çünkü her insan ölecek yaşta. geç kalmayasın!
o vakit güzel bir şey söyle. dilin mi dönmüyor?
güzel bir şey gör veya güzel bir şey yaz. beceremez misin?
öyleyse güzel bir şeye başla. ama hep güzel şeyler olsun.
çünkü her insan ölecek yaşta. geç kalmayasın!
kadın;
bilmeyene "nefs", bilene "nefes"tir .
bilmeyene "nefs", bilene "nefes"tir .