berbatla güzel arası bir duygudur. adam ettiğinizi sandığınız tarafları yontmayı öğretir size, tekrar yonttuğunuzda bu sefer yüreğinizde bir yerler nasır tutmaya başlar.
gurbet değildir acıtan, kendi gurbeti acıtır insanı.
şehir arkanızdan gelir ve gerçek anlamda anlamaya başlarsınız kavafis'i. ne kadar istesenizde, ne kadar uzun yıllar geçse de, kökünüz salmaz kendini yabana. koku uzmanı eder insanı gurbet! arkada bıraktığınız ne kadar koku varsa, canlandırıp koklar insan yokluğunda..
eski anket defterlerindeki gibi, ıssız adaya giderken yanınıza alacağınız üç şey diye sorulsa, o an cevabınız tartışmasız; sokak simiti, fırın ekmeği, beyaz peynir olur. aslında bunların, ne kadar pahalı şeyler olduğunu sadece yurtdışında öğrenirsiniz.
havalimanındaki elektronik kapıları eski bir dostu özler gibi özleyip, hep bir sebeple olabilecek dönüşe yaşar insan yurtdışında.
biraz yarım, biraz ağlak, biraz özlem yorgunu.. hele bir de "anne çayı koy geliyorum" şeklinde kısa bir mesafe değilse yaşadığınız ülke, hele bir de ardınızdaki yeditepeli şehirse, iflah olmazsınız.
sonra bir an, eğer yalnızsanız korkmaya başlarsınız kendi gücünüzden.
ciddi iştir, harmanlanamadığınız bir coğrafyada ömür tüketmek!
kendiniz dolanmış yün çilesi gibi dururken, özlemi yumak gibi sarmaya çalışır kalbiniz. vay halinize!