(bkz:
sesimi duyan var mı)
bir felaket filmi, yürekte bir yara, hatırladığım tek çocukluk anım.
99'da gölcük'te yaşıyorduk biz, askeriyenin lojmanların çok yakınında bilen bilir. lojmanın karşısında tüpraş vardı hatta, çok net hatırlarım. sonradan alev alev yanacaktı. ben henüz 6 yaşındaydım, hatta o sene okula başlayacaktım. okul heyecanı başlamıştı bile. şunun şurasında 1 ay kalmış canım!
sıcaktan uyuyamamıştık bütün gece, saatlerce yatakta dönüp durmuştum ben, 2 yaşındaki kardeşime bakmıştım, uykudayken onu izlemiştim. sonra balkona çıkıp yıldızları izlemeye başlamıştım. hani hep söylenir, hurafe ya da değil, deprem zamanı yıldızlar elle tutulabilecek kadar yakındaymış gibi görünürler diye, işte bence o doğru. o gün tuttum ben yıldızları. ama bir de gökyüzünde bir kızıllık da olur, iğrenç bir kızıllık. romantik bir kırmızı değildir, kan gibi bir kızıllık.
deprem olurken ben tamamen uyanıktım, bu yüzden oldukça net hatırlıyorum depremi. önce bir uğultu geldi, uğultunun peşi sıra felaket bir gürültü, sarsıntı ve çığlık sesleri. 45 saniye sonra susan çığlıklar. 2 yaşındaki kardeşim uyanmış bana bakıyordu. normalde ağlaması gereken çocuk ağlamıyordu. gözü penceredeydi. ben de baktım o yöne. karşı apartman yıkılıyordu. toz, ses..
annem ve babamdan ses yoktu. bir anda annem koşarak odamıza geldi, kardeşimi kucakladı, beni elimden tuttu ve odadan çıkardı. üstümde çarşafım kalmıştı. bu sırada babamı gördüm. koridorda camlı ve aynalı bir vestiyerimiz vardı bizim. deprem sırasında devrilmiş ve kapının üstüne düşmüş. çıkış yok. babam onu kaldırmaya çalışıyordu. yere dökülen camlar ve aynalar yüzünden ayaklarımın altı paramparça olmuştu. acıdan yere düşmüştüm. 2 tane cam kırığı bacağımın yanına girdi. şimdi el sallıyorlar burada. birine sonradan dikiş atılacaktı, bilemezdik.
biz merdivenlerden koşarak aşağıya inerken bitti deprem. dışarı çıktığımızda yoğun bir toz vardı. çığlıklar ve ağlamalar birbirine karışmıştı zaten. herkes ailesinden birini arıyordu. şokta olanlar vardı elbette. babam ise yukarıdaydı hala, annem bağırıyordu kendi halinde "eşim yukarda, eşim orada kaldı!" diye. babam da aşağı indi sonra, nasıl soğukkanlı bir adamsa artık o kargaşada sakin olup bize battaniye, su ve yiyecek bisküvi tarzı şeylerin olduğu bir çanta hazırlayabilmiş. sonrasında çok dalga geçecekti kendisiyle, çünkü bir de kıyafet seçmiş kendine!
bulunduğumuz çevrede yıkılmayan bir avuç ev vardı ve biri de bizimkiydi. kardeşimle yattığım odada hiç hasar yoktu, dolabımın üstündeki sinek ilacı dahi düşmemişti. ama annemlerin üstüne 5 kapılı bir dolap devrilmişti. bu yüzden babamın kolu, annemin ise bacağı yaralanmıştı. oradan nasıl çıktıklarını hala düşünüp dururlar. siz vardınız, der annem hep, siz olmasaydınız bu kadar çabalamazdık.
hava aydınlanınca felaketin resmi daha da netleşti. karşımızda tüpraş alev alev yanıyordu, her an patlayıp bölgeyi havaya uçurabilirdi, radyoda öyle söylenmişti. sürekli onu izlemiştim ben, ne zaman patlayacak diye, çocuk aklı işte. dalgaların etkisiyle her taraf deniz yıldızı olmuştu. bir tanesini dahi almamıştım, o kadar sevmeme rağmen. deniz yıldızı koleksiyonum vardı zira.
askeri kampta kalmıştık. o nefret ettiğim havuç çorbasının tadını ise bir daha asla alamadım, ne de güzeldi! ya da o bayat ekmeklerin tadını mesela... bulabildiğiniz tek yiyecek o olunca gerçekten farklı oluyormuş tatları. buna o gün inanmıştım.
annem öğrencilerinin cesetlerini çıkarmaya yardımcı oluyordu, babam ise askerlerinkine. ben arkadaşlarımın, komşularımızın ölü bedenlerini görüyordum. çocukluk arkadaşımın kafatası parçalanmıştı. o manzarayı gördüm. ölüm ile tanıştık o gün. hoş bir tanışma değildi.
depremden sonra birkaç hafta daha orada kaldık biz. ceset kokuları sıcağın da etkisi ile daha bir kötüydü, burnunuz, ciğerleriniz yanardı hissetseydiniz. sokaklarda yürürken facia daha da netti. sanki meteor düşmüş gibiydi, koca şehir, bir yığın yok olmuştu.
sonra ayrıldık oradan ve ben depremden sonra sadece 3 kere gölcük'e gittim.
her gittiğimde aynı ceset kokusu burnuma geldi, aynı deniz yıldızlarını, aynı gökyüzünü gördüm sanki. aradan 14 yıl geçti bugün. yine gitsem, yine aynı şeylerin olacağına eminim. yine aynı koku, yine aynı gök. depremden geriye sadece sayısı gizlenmiş, düşürülmüş, kimliği belirsiz ölüler değil, aynı zamanda yaşayan ölüler de kaldı çünkü.