marmara üniversitesi eğitim fakültesi önünde yapılan türban eylemi sırasında "7.4 yetmedi mi?" yazılı dövizi taşıyan kız öğrenci ortadan kayboldu. küçük bir grubun katıldığı dünkü eylem sırasında öğrencilerin avukatı olduğunu ileri suren avukat osman karahan "müvekkilemin depremi yorumlama tarzı" diyerek savunmada bulundu.(9 ekim 1999)
mıllıyet haber sayfaları
milliyet
şehre kurulan yeni sinemada, ilk filmi izlemek için kuyruk beklerken dahi kıpır kıpırdı.otuz beş yaşında bir adamdı.karısına en anlamlı öpücüğünü, çocuğunu kucağına aldıktan sonra en mahcup ifadesiyle verdi.sonra, çocuk büyüdü, okula gitti; okur, yazar; düşünür oldu.baba övündü, en güzel ayakkabıdan hediye etmişti oğluna, o henüz okumayı söktükten; okuma bayramında çeyreklik altını gururla oğlunun yakasına iliştirdikten sonra.
derken dile geldi gençliği, cimrinin oğlunun...çocuk aşık oldu, ağladı, tanrıya yalvardı.elde etti ve güldü.tanımaya başladı insanlığı, neden sorusuna yanıt ararken, kuyrukta bekleyenlerden oldu.onun da içi kıpır kıpırdı.o da bir insandı, ne eksik ne fazla.tanıdı hayatı.hiçbir zaman anlayamayacağını düşündüğü babasını tanımaya çalışıyordu.aslında babası da epey yaşlanmıştı senelerle beraber, elli beş yaşına basmıştı, saçları tamamen aklarla dolmak üzereydi.aslında babası garip de bi adamdı hani, epey pimpirikli, bencil, cimriydi.oğluna, o daha çocukken kurduğu salıncaklardaki urgan bile incecikti.nedense babası, oğluna okuma bayramında o ayakkabıyı alırken cimri davranmamıştı, en pahalısından, en güzelindendi.hala saklıyordu onu çocuk, apartman dairelerindeki küçük odasının köşesinde eskimeye yüz tutmuş, ceviz rengi dolabında.
adamın karısı çok güzel bir kadındı, yaşına rağmen çok güzeldi, adından söz ettirecek, pimpirikli adamı kıskandıracak kadar.kocasının ona hamileyken aldığı bir kıyafete bürünmüştü o gece.en sevdiği kıyafetiydi aslında, kırmızı iplikler saçsa da halılara.kilo almıştı, yaşlanmıştı güzel kadın, ama o kıyafetten vazgeçemek sanki daha da ağartacaktı birkaç telinde akları soyunan kestane saçlarına.vazgeçemiyordu o kırmızı elbiseden. özenle, kırıştırmaktan korkarak giyiyordu en güzel gecelerde, masada yetmişlik rakı ve mezelerin afiyetle yenilip içildiği akşam üstülerde, kocasının pek gitmekten hazzetmediği davetlerde.televizyonda, tatil yerlerinden manzaralar vardı o akşam.kadın biraz da sinirli kocasının en uygun anını yakalayıp, uzun zamandır arzuladığı tatilden bahsetti.kocası çakırkeyfti biraz da, daha uygun an çok daha geç olabilirdi."hay hay" dedi, cimri adam; o gece ağustos ayı en yaşlı on yedisine girerken.oğluna sarılıp "tatile gidiyoruz yarın kısmetse" derken on yedi yıl gençleşmişti sanki o güzelim kadın.sanki, kırmızı elbise de yenilenmişti etiketi sökülmemişçesine.delikanlı önce afalladı, sevgilisinden ayrı kalmayı pek istemezdi.sonra durgun bir sesle "ben evde kalmayı yeğlerim anne", dedi.güzel kadın biraz üzülse de anlıyordu oğlunun şehr'i istanbul'dan uzak kalmak istemeyişinin sebebini."seni hınzır kerata, yaramazlık yapmayın biz yokken." dedi, oğlunun sırtına yavaşça bir şaplak kondururken.en sevimli gülümsemesini takınmıştı.valizleri hazırlamakla geçmişti bir iki saati.gece, saat iki sularındayken sevinçle kocasına eşlik etti, yatak odalarının kapısını usulca açtı, en masum haliyle kocasını yataklarına davet etti, yüzünde barınmaktan alıkonamayan o sevimli gülümsemeyle.
delikanlı ve sevgilisi hararetli bir tartışmaya atılmışlardı birden, yıllardır beraber olmalarına ve birbirilerine deli gibi aşık olmalarına rağmen fikir ayrılıklarına pek tahammülleri yoktu anlaşılan.kız küsmüş, kavga bitmişti.nasılsa sevgilisinin ona iki gün küsüp, sonraki gün ondan özür dileyeceğini biliyordu genç adam.konu kapanmıştı.
gece, karanlık siluetlerin dans ettiği, komşu evlerden benzer televizyon seslerinin yükseldiği alelade bir geceydi aslında.köpeklerin uluması belki de cümbüş katıyordu gecenin saatinin hüznüne.zaten sinirli olan genç bir küfür savurdu susmayan köpeklere.üst kattaki komşularının yatak odalarından gelen seslerden, eve taşınalı çok olmayan genç çiftin ateşli bir gece geçirmekte olduğunu anladı, sırıttı.saçma sapan şeyler düşünüp duruyordu.babasının, annesinin tatile gitme isteğini nasıl kabul edebildiğini düşündü."e ama kadın da sıkılmıştı" diye düşünmeyi de ihmal etmedi."amaaan boşver, bi hafta giderler açarım şarabımı da keyfime bakarım" diye düşündü.sevdiği şarkılar bir bir dönüyordu kasetçalarda.sevgilisine kızgın olsa da keyiflenmişti.babasının da yaşının artık geldiğini düşündü, nasılsa mezara götürecek hali yoktu ya parayı?ama yine de kızgındı babasına, belki o pahalı okullarda okumasa çok daha büyük bir odası olabilirdi.anlayamıyordu o adamı.en kalın, nispeten de pahalı kitaplar elinin altındayken, seksenlerden kalma tek kasetçalarlı, bozuk radyolu bir müzik setine talime aynen devamdı."radyo da doğru düzgün çekmiyor" diye hayıflanırken bir ara dalmıştı.
uyandığında başına devrilen dolabın acısıyla bir çığlık attı genç adam.anne babasını ve henüz küstüğü sevgilisini gözü önüne getirdi.çok korkuyordu.ölümle yüzleşiyordu tuğla dalgalarının arasında.her şey yerle birdi gözünü açtığında, bir bardak su istedi ve annesini sordu pos bıyıklı bir adama."birazdan gelir" cevabı pek hoşuna gitmedi.nihayetinde anlamıştı, o güzel kadın, en sevdiği kırmızı elbisesiyle gömülmüştü bir yere belki de çoktan.saatlerce enkaz altında kalmıştı genç adam, gidecek kimsesi de yoktu.olsa da ne farkederdi ki?ölüm ve kum birikintilerini andıran tepecikler her yerdeydi.ağlayamıyordu, sadece soruyordu sevdiklerini, kaçamak ve bir hayli üzgün bakışlar gözünü iyiden iyiye korkutuyordu..
günler geçti.yıkıntının altında, kopan parmaklarından biri bulunabilmişti ama artık bir işe yaramazdı.kafasını doğrulttuğunda televizyondan tanıdık bir ses geldiğini farketti.birden durakladı.karşısında gördüğü o genç kız, en çok ölümünden korktuğu sevgilisiydi, yaşıyordu.yüzündeki buruk ifade sevinmeye dönüşemeden söndü bütünüyle.kızın elindeki afiş gözüne ilişti."7.4 yetmedi mi?".acıyla doğrulmaya çalıştı, yaşlar boşanıyordu gencin gözlerinden, ilk kez ağlayabilmişti yaşadığı büyük şoktan sonra aslında.sargılı sağ eliyle yüzünü kapatıyordu.düşünüyordu, hıçkıra hıçkıra ağlarken iç çeke çeke, tanıyamadığı babasını onu kaybettiğine emin olduktan sonra tanıyabilmenin kahrını çekiyordu.babası hiç de cimri değildi oysa, babası bir adamdı, evet bir adamdı ölmeden önce.onu ilk kez özlemişti.anlamıştı genç adam, babası bir adamdı, adam gibi adamdı.yenilmekten nefret ederdi genç hani, yenilgiyi ilk kez kabullenmişti şimdi.bir insanın hayatında farkedebileceği en acı gerçek, zihnine aslan pençeleriyle saldırırken henüz yirmi birini yeni dolduruyordu.sevgilisinin elinde, göğsünü gere gere tuttuğu afiş hala televizyonda kınanırken genç, göz yaşları arasından fısıldayabildi:
"yetmedi.."
"sen doğa olaylarını hala tanrının verdiği bi ceza gibi görüyorsan o üniversitede işin ne ki?" sorusunu sorduran soru..
bu konuyla ilgili bugün gelen bir mail i buraya aktaralım.
gani müjde'nin kaleminden çıktığı belirtilmiş ama tam olarak nerede ne zaman yazılmış bilgi sahibi değilim.yine de güzel bir içeriğe sahip etkileyici bir yazı olmuş.
.....
bir hafta önce türban protestoların sırasında "7.4 yetmedi mi?" pankartını açan sevgili kardeşime seslenmek istiyorum bugün... 20 bin insanın acısı ve cenazesi üzerine politika yapmaya kalkan "o güzel insana" bir çift sorum var. ey mantosu uzun, aklı kısa kardeşim benim. 7.0 yetmedi mi?
senin okuduğun gazeteler yazdı mı bilmiyorum ama amerika'nın, hani o gavur ve hıristiyan amerika birleşik devletleri'nin, hani o siyonistlerle iş birliği yaptığı için her yerde bayrağını yaktınız abd'nin los angeles şehrinde 7.0 büyüklüğünde bir deprem oldu bacım.... neredeyse bizimkine yakın bir deprem. bizde ayni şiddetteki bir deprem 20 bin kişi olup 20 bin kişi sakat kalırken, gavur, hristiyan ve siyonist dostu amerika'da sadece 2 kişi yaralandı güzel ablam.
şimdi türbanlı başını ellerinin arasına alıp düşünüyor musun acaba? sakarya gibi muhafazakar bir bölgede allah binlerce muslumanı öldürerek cezalandırıyorsa eğer, hristiyanlara ve siyonist dostlarına niye kıyak geçiyor? seks shoplarıyla, porno filmleriyle tüm dünyaya "seks", "uyuşturucu" ve "günah" ihraç eden bu ülkenin allah katında ayrıcalığı ne olabilir ki güzel annem?
oysa adım gibi eminim sakarya'da, gölcük'te hayatlarını kaybedenlerin çoğu ölmeselerdi eğer sabah ezanı ile birlikte camilerin yolunu tutacaklardı. üç aylarda oruç tutacak, ramazan'da devrilmeyen minarelerin ışıklarıyla birlikte senin ağzına adı bile yakışmayan allah'ın adı ile birlikte oruçlarını açacaklardı. e nooldu şimdi? 7.0 yetmedi mi güzel ninem? eğer her coğrafya olayını, her doğal afeti bilimin ve aklın süzgecinden geçirmeden böyle yorumlarsan bu ülkenin yarısı her deprem felaketinden sonra dinsiz olur güzel hala kızım...
fay hattında 10 katlı binalara izin veren şapşal belediyecilik anlayısını, deniz kumundan inşaat yapan edebiyatçı muteahhitleri, depreme dayanıklı konut üretme çabalarını, hırsızları, uğursuzları bir kenara bırakıp her şey ilahi kudretin intikamı olarak açıklarsan bu deprem 10 yıl sonra gene aramızdan binlerce "dinsizi" alır gider güzel amca kızım... beynin var mı bilmiyorum, betonların altında inleyerek can veren 20 bin insanı, kadını, çocuğu ve bebeği bir kalemde günahkar diye silip atan kuş beynini türbanın altında görmek mümkün olamıyor cünkü ama bence bu yazıyı oku ve bütün gece uyumadan düşün.
allah'ın kullarına böyle cezalar verebileceğini hala düşünüyorsan da git hristiyan ol...çünkü senin bu mantığına göre allah onları daha çok seviyor. "gavurlar" hem senden daha zengin, hem de evleri tepelerine yıkılmıyor.
mazlumder'in organize ettiği bir eylemde açılmış olan pankart. örümcek ağlı kafalarına göre ülkedeki türban yasakları yüzünden marmara depremi gerçekleşmiştir.
(ara: akıl fikir)
bu bakış açısı ne yobazlığa sığar ne de başka bir şeye, yobazlıktan da ötedir bu bakış açısı. 30 000 den fazla insanın acısına saygısızlıktır canının yanmasına bir ohh çekip hakettiniz demektir. tüm dünyayı etkileyen büyük bir fay sisteminin bir parçası olan kuzey anadolu fayında meydana gelen depremi insanların günayhkarlığına bağlamak "insan" düşücesine sığmaz. dinci gözüküp de sözde iki kuruş kar için malzemeden çalanlar yüzünden ölen masum insanları kemiklerimi sızlatmaktır.
not: keşke her gün fay hattı üstünde hu çekseydi bu ibneler belki de tektonizmayı engellerlerdi (tövbe yarabbim!) ya da yaptıkları çakma binaların altında can verirlerdi son nefeslerinde tövbe ederek müstahak olurdu muhtemelen ama neyseeee...
-şuursuzluk.. (başkane denebilir ki)
ataları, binlerce yıl önce şimşekli yağmur günlerini tanrının gazabı sanıp "tanrılar çok kızdı, şimdi bakire bir kız kurban etmeliyiz."
* diyen bir genç kızın söylediği sözdür.
e genler pek değişmemiş tabi, kafa aynı kafa. anlayışla karşılamak lazım.
bu pankartta, allah'ın ceza olarak verdiği iddia edilen bir depremi tanımlarken aciz bir kulun tanımladığı ölçü birimi
* kullanılmıştır. üstelik düşünün ki, radikal islamcı kesimin hastalığı olan "avrupa'dan ellibeş bin yıl önce islam alimleri bunu çözmüştü" hikâyesine de hiç uymamaktadır çünkü
charles francis richter'in ay'a çıkıp ezan sesi duyduğu veya atalarının günde 5 vakit belirli bir yöne dönüp alınlarını yere koydukları yönünde kent efsanesi dahi bulunmamaktadır.
hayır kadın bulamamış. zamanında "el-yezid bin ebu muaviye'ül cevheri" richter'den takriben 1350 yıl evvel yer dalgalarını incelemiş ve ölçülendirmiş:
1. el-zina (zinadan dolayı allah'ın ceza verdiği deprem)
2. el-içki (içkiden dolayı allah'ın ceza verdiği deprem)
3. el-gizli eşcinsel (kayser sozer teorilerinden dolayı allah'ın ceza verdiği deprem)
4. el-nutella (kadınların regl döneminde çok nutella tüketmelerinden dolayı allah'ın ceza verdiği deprem)
buna göre bahiste geçen kadına meşe odunuyla "el-yazık" ölçeğinde vurmak vaciptir. ya da el-
ihlas motor kadın "el-körfez yetmedi mi" dye pankart açıp yağ soğutabilirdi.
ancak ve ancak eğitilememiş, defalarca anlatmamıza rağmen anlayamamış kişimsilerin depremlerin oluşum sebebinin giyilen kıyafetler ve tüketilen alkol gibi nedenlere bağlamasıyla oluşabilecek kökten yanlış önermedir.
bunu diyene ben de şunu derim
başını kapadın da tün açık
birçok soruyu beraberinde getiren pankarttır . bu gibiler yüzünden diğer başörtülü kadınlarımızda aynı genellemenin içinde kalıyor . ben kesinlikle bu insanın aklında allah bilinci olduğuna inanmıyorum . "7.4 yetmedimi" gibi bir yazıyı pankartına yazan ve sonra bunu en kalabalık yerde sallayan kadın bilmez mi ki ahirettir cezanın yeri?..ya da bilmez mi ki doğal afet bir dünya oluşumudur ve çoğu doğal afeti önceden bilebiliyoruz . yani şimdi 5 güne kadar fırtına geliyor sel basacak deseler ne yapacağız yanlış yolda gidiyoruz namazamı başlayalım diyeceğiz . hayır..bence bu gibiler tamamen ortalığı karıştırmak ve kendi örümcek beyinliliğini insanlara anlatmak isteyen insanlar . bunun gibileri diğer başörtülü kadınlarımızdan ayırmalı ve genelleme yapmamalıyız . bunu yapan şimdi başörtüsüz bir kadın olsaydı -aa başörtüsüzler kötü kaka!..en iyisi türbanlı kadınlar mı diyeceğiz . bence olay tamamen pankartı taşıyan insanla ilgili kafasındaki ile değil .
7.4 ün meydana geldiği yerler gidilip görülmeden sadece cam ekranın karşısında çekirdek yiyerekten izlenip, savunulmaya çalışılabilecek bir laf değildir. hele hele sokaklarda ağıza alınacak bir cümle hiç değildir. şans eseri orada bulunan , enkazın altından parçalanmış bir aileyi, her biri ayrı ayrı parçalara ayrılmış aile bireylerini, daha tanrı var mı yok mu tartışmasına girememiş küçücük ve yine parçalanmış bebeği çıkartan arama kurtarma gönüllülerinden birisine denk gelinebilir. o zaman da savunmanın arkasında kalınabilecek zaman ne yazıkki bulunamaz. o yüzden arkasında durulamayacak çıkarımların savunulması yersizlik ve saygısızlıktır.hem orada ölenlere hem de o günlere şahit olanlara.