90 larda çocuk olmak

1 /
kriskadekobya kriskadekobya
sempatikliğinden dolayı tolga abiye mi yoksa devasa oyuncaklarından dolayı richi riche mi aşık olacağına karar verememek,televizyonda mickey mouse çizgi filmi yakalayınca sevinmek,mr.big dinlemek,küçük yuvarlak güneş gözlüklerini yana yatırılmış şapkalarla kombine etmek,bütün gün gameboy oynayıp 99999 puan yaptıktan sonra sıfırlamasını gözleri dola dola izlemektir.
guest8644 guest8644
(bkz: çocuk olmayı özlemek)
bunlara ek olarak da..
transformers izleyip oyuncaklarını biriktirmek,şeker kız candy nin sevgilisi anthony attan düşüp öldüğünde gözyaşlarına boğulmak, michael jackson la evlenme hayalleri kurmak, "saddam küvete girdi" dediğinizde herkesin "küvet değil kuveyt!!" deyip kahkahalara boğulmasına anlam verememek, topuğun altından geçen tuhaf ve rahatsız edici bantları olan parlak renkli taytlar giymek, super mario her sihirli mantar yediğinde onunla beraber havalara zıplayabilmek, barış mançoyla 7 den 77 ye programına çıkıp barış abi den diş fırçası alacağın günün hayaliyle yaşamak, ablanla beraber videocudan indiana jones filmleri kiralamak, sulugöz yiyip suratını ekşitmek, varyemez amcanın altınlarına özenmek, calimero ya acıyıp, susam sokağı nın gerçekleğine dair en ufak bir şüphe bile duymamaktır.
ben de öyle biliyordum ben de öyle biliyordum
atari salonlarından çıkmamak. biriktirilen paraları bilimum street fighter, mortal combat gibi oyunlara yatırmak. oradaki abilerin sizin elinizden ver bi adam geçeyim diye elinizden alması.
parliament pazar gecesi sinemasını deliler gibi beklemek. sabahtan akşama kadar taso oynamak. futbolcu kartlarını biriktirip son numarasına göre piştivari oyun oynamak. sakızdan çıkan çıkartmaları albüme yapıştırıp son joker çıkartmasını da bulup radyo kazanmanın hayaliyle yaşamak. kames toplarla mahalle maçı yapmak. 9 aylık, alman kale, japon kale oynamak. top patlayınca topa sabun sürmek. kağıttan gemiler yapıp leğende yüzdürmek. atari kasetleri takas etmek. şirinler dergisi almak. gazetelerden kupon biriktirmek. tv-marketlerdeki oyuncak tanıtımlarını izlemek. ufo gerçeğini akın akın kompelareyting hamdiyi seyretmek. güntekin onaylı televolede hakan şükür esprileri izlemek ama gülmemek.
miraystrawberry miraystrawberry
mahallede çıkıp oynamak tom ve jerry gibi çizgi filmlerin belirli saatlerde yayınlanması ve es kaza şans eseri bunlara rastlandığında sevinilmesi her akşam en az bir kanalda saat 21.00 da rahmetli kemal sunal filmlerinin yayınlanması pazar günleri barış abinin seyredilmesi hugo ve tolga abinin zevkle ve heyecanla izlenmesi sobalı evlerde ellerinizi ısıtmak için soba borularına korka korka dokunmak etrafta kot pantolonlarını çamaşır suyuna batırmış abiler görmek depremi yaşamış olmak güneş tutulmasını fotograf filmleriyle ve yahut çıplak gözle izlemiş olmak...
ve en önemlisi o yıllarda çocuk olmak...en güzeli bence bu...
comatose comatose
ilk önce her gece yemekten sonra bir porsiyon "pkk nedenli ölüm haberi" almaktır 90'larda çocuk olmak. sonra geymboy kasetleri, 386 bilgisayar ve flamingo bilgisayardan disketle oyun almaktır, geymboy'u kablosuyla birleştirip dünyanın ilk multiplayer oyununu oynamaktır. cumartesileri anne tarafından çekiştirilerek beşiktaş pazarına götürülmek, burada birçok oyuncağı isteyip çoğu zaman alamamak, dönüşte define büfe'den pide döner yemektir. eğitimin sekiz yıla çıkması sayesinde basketbol kariyerini bırakıp matematik mühendisi olmaya çalışmaktır. keşke olsa da yesektir.
twinkle twinkle
hayatınızda kalkmadığınız kadar erken kalkıp, anneniz babanız uyurken oturma odasına geçip, bir battaniyeye sarılarak red baron, tsubasa ve ninjalı macera dizisini fln izlemektir. annenin sizi bu halde gördüğünde yüzüne yayılan sıcak bir tebessümdür.

okuldan koşa koşa eve gelip power rangers izlemek, her bölüm sonunda arkadaşları arayıp yeşil, beyaz veya kırmızı ranger olduğunuzu beyan etmek, okulda ilk power rangers oyuncağına ve ilk power rangers dergisine sahip olmakla övünmektir. power rangers'dan sonra çıkan acayip korku dizisini "bu ne lan acaba" diyerek izlemek, sonra akşamüstü çok korkmaktır.

commodore 64'ü, amiga'yı kaçırmak, 386 dx'i ucundan köşesinden görebilmek, pentium 166'lı ilk bilgisayarınıza sahip olunca sevinçten delirmektir.

hababam sınıfı ve diğer kemal sunal filmleri her çıktığında sevinmektir.

bon jovi, blind guardian filan süper albümler yaparken bunlardan haberdar olmamaktır.

okulun en pis köşesinde taso oynamaktır. ayrıca çocukken sokakta oyun oynayabilen son nesillerden biri olmaktır.

edit: 1 seneden fazla olmuş yazalı; ancak içimdeki acıyla eklemeyi uygun buluyorum:

pearl jam, bon jovi, metallica gibi grupların stadyumlarda konser verip, ortalığı salladığı çağlarda çocuk olmak, büyüyünce bunlardan hiçbirinin türkiye'ye konsere gelmemesinin büyük ezikliğini yaşamaktır. ahmet san! duy sesimizi artık.
lazarushadow lazarushadow
tarkan'ın şıkıdım şıkıdım şarkısında geçen "you're the best, you're the top!" sözünü doğru söyleyebilmek için yarışmak; başını star tv'nin çekitiği güzellik yarışmalarında geceyi tv başında geçirmek, lig maçlarını trtnin verdiği günleri hatırlamak, anadolu liseleri&özel okullar sınavına at yarışı misali hazırlanmak!
skyish skyish
unutulması ve aynı zamanda dönüşü mümkün olmayan bir şeydir.
balkona çıkıp evin önünden geçerken kim olduğunu bile bilmeden turgut özal'a el sallamaktır.
polyanna'yı okuyup hayatı toz pembe görmektir.
her yaz tatile girer girmez balkondaki saksıya fasülye dikmek ama her seferinde sulamayı unutup kurumasına göz yummaktır.
havalar ısınır ısınmaz kardeşinle birlikte parkta bisiklet sürmeye gitmek,
senden hoşlanan insanlar bunu ailenin yanında söylediğinde ya da evi aradığında utançtan kıpkırmızı olup saatlerce ağlamaktır.
süper baba,olacak o kadar,alf... izlemek,
sezen aksu,sertab erener... gibi sanatçılara hayran olmaktır.
o güzel günlerin kıymetini bilmeyip arkadaşlarla oyun oynamak yerine manyak gibi ödev yapmak,
öğretmeninden deli gibi korkmaktır.
geçmişe dönüp baktığında "keşke!" dememektir.

(bkz:ah keşke bin keşke bir şimdi edebilse)
1 /