a bout de souffle

1 /
arinna arinna
sinema tarihinde klasik sinemanın öldüğü ve modern sinemanın başlangıcı sayılan, 1960 fransız yapımı bir başyapıt. yönetmenliğini jean - luc godard müziklerini martial solal yapmıştır. jean- paul belmondo başrolde modern bir zaman gencini canlandırmaktadır. enfes fransız sokakları görüntüleriyle dolu mutlaka izlenmesi gereken bir film.
chansonnn chansonnn
fransız yeni dalga akımın en can alıcı filmi.
bir gazete haberinden yola çıkarak françois truffault'nungeliştirip jean luc godard'ın emin ellerine bıraktığı film.godard sinemadır.ve a bout de souffle bir başyapıttır.

godard'ın elinde bitmiş bir script yoktur. replikleri oyunculara çekimler sırasında söylemiştir çünkü çekimlerin arifesinde sürekli yeni replikler geliştirmiştir.
ayrıca film çekimleri bittiğinde film dağıtım , gösterim için oldukça uzun çıkınca jean luc godard, jean pierre melville'e danışmıştır. ve başlıca sahneleri çıkarmak yerine ordan burdan kesmeler yapmaya karar vermiştir. ve bu filmle beraber "jump cut" tekniği çıkmıştır.
geleneksel sinemada hata olarak görülen herşey bu filmle beraber bir ilktir ve tekniktir.

..ve bu filmin can alıcı sözleri...

-there's no need to lie. it's like poker. the truth is best. the others still think you're bluffing, so you win.

_it's sad to fall asleep. it separates people. even when you're sleeping together, you're all alone.

_two things are important in life: for men, women; for women, money


patricia franchini: what is your greatest ambition in life?
parvulesco: to become immortal... and then die.


michel poiccard: when we talked, i talked about me, you talked about you, when we should have talked about each other.

van doude, the journalist: what's more ethical: the women who cheats, or the man who walks out?
parvulesco: the woman who cheats.
setheleh setheleh
yeni dalga yönetmenlerinin belki de en isyankar, en yetenekli olanı godard'ın enfes filmi. film sorumsuz, suça meyilli , humphrey bogard özentisi gangster michel ile fransa'ya okumaya gelmiş özgür amerikalı kız patricia'nın serseri aşkını anlatır. jean paul belmondo ile jean seberg bu film ile zamanında ortalığı inletmişlerdir. bir papatya kadar güzel olan seberg o filmdeki karakteri ile nice erkeği ebedi avareliğe sürüklemiş, karizmanın sözlük tanımı belmondo ise tabiri caizse "yardırmıştır".

filmde çekimler arasındaki geçiş açılma ve kararma ile sağlanır geçmiş döneme ait çoğu filmin aksine. gittikçe daralan bir çember biçiminde kararan ya da gittikçe genişleyen bir çember biçiminde aydınlanan sahneleri de görmek günümüz izleyicisi için ilginç bir deneyim olabilir. jump cut'lar, üst üste binen diyaloglar, emprovizasyonlar göze çarpar. kurgu hayati önem arz eder .
işte bu tüm sanatlardan beslenen yedinci sanatın yeni dalga'sında godard gibiler "işte milletin yaptığı bu, sen de bunu yap" diyenlere author'un ne demek olduğunu gösterirler. bu da en güzel cevaptır zaten.
diğerlerinin yaptıklarından beslenip çok başka bir şey yapmak ; çok başarılı bir şey yapmak mühim meseledir.
director director
jean seberg i gördükten sonra kısa saçlı kadınlara farklı bir gözle bakmama sebeb olan, en nefret ettiğim şey kadının kısa saçlı olması olduğu halde artık içimde alevlenmelere sebeb olan, bende belmondo mu olsam dedirten bir godard klasiği
çatapat çatapat
-bana bir sayı söyle.
+1.
-a bout de souffle çıktı. hadi bakalım ne çıkacak.

yapım yılı 59-60. anca tamamlanmış. yönetmeni; jean luc godard. film akmaya başladığında belgin doruk, ayhan ışık fırlayacak, zeki müren mahsun bir kuş misali şarkı söylecekmiş gibi hissettim. jean paul belmondo çıkıyor sahneye, ağzında sigarası, kafasında şapkası, tüvit takımı, ipek çorapları ve o meşhur, parmağıyla göze soktuğu dudaklarıyla. yanında ''newyork harald tribune'' diye bağıran ''bu da kadınsa ben neyim?'' dedirtecek türden kısacık saçlarıyla bir kadın beliriyor; jean seberg.

film bu kadar değil tabi ki ancak burdan sonrası; spoiler içerebilir. adamımız; michel pek bir vurdumduymaz. kadına sürekli benimle yatmanı istiyorum deyip duruyor. o dönemlerin rahatlığından ve suç oranının azlığından faydalanıp oradan araba buradan para çalıp geziyor. kadınsa (patricia) ayrı alem; hep bir konu değiştirmece, burda güzel miyim? bana dior'dan kıyafet alsana. beni gezdirsene diyip duruyor. nazlı ceylan gibi sekiyor film boyunca. ancak o da az sürtük değilmiş. kadın da adam da birbirine aşık. ama kabullenmek istemiyorlar ve hayatlarına devam edebilmek istiyorlar. aşkın farklı bir işlenişi var bu filmde. siz farkında olmadan hafızaya sahneleri ile replikleri ile yerleşiveriyor.
o zaman bir diyolag yazayım da anlam pekişsin;

patricia: michel
michel: ne?
p: bana güzel bir şey söyle.
m: ne?
p: bilmiyorum.
m: o zaman ben de bilmiyorum.
mar adentro mar adentro
büyük bir bölümü sokaklarda çekilmiştir. alıcı elde taşınarak çekim yapılmıştır. konuşmaların ve oyunculuğun doğaçlama izlenimi uyandırmasına özen gösterilmiştir. buna karşılık yönetmen sinema dilinin kurallarına, güzel görüntülerine ve düzgün kurguya sırt çevirmiştir. yönetmenim amacı bir öykü anlatmak değil, bir öyküyü çıkış noktası yaparak düşüncelerini seyirciye aktarmasıdır. bu nedenledir ki, sinemanın geleneksel öykü anlatımı godard sinemasında bir önem taşımaz.
magienoire magienoire
godard'ın ilk uzun metrajlı, en sevilen filmlerinden biri.
film olaylar üzerinden değil, diyaloglar üzerinden gider. karşılıklı söylenen her cümle başlı başına insan ilişkilerinde kafa yorulabilecek soruları ihtiva eder.
küçük ayrıntılar filmidir, her izlediğinizde başka bir şey fark edersiniz.
mozart sevgisi aşılar; çift polisten kaçmak için michel'in tanıdığı bir adamın arkadaşının evine gittiklerinde patricia plaklar arasından klarnet konçertosunu seçer.
zekice yaratılmış bir hayat sorunsalıdır.
aygız aygız
"- why are you unhappy?
+ because i'm unhappy."





o kadar güzel ki patricia, o kadar güzel olabilir bir insan.

"i don't know if i'm unhappy because i'm not free, or if i'm not free because i'm unhappy."
benkendimveben benkendimveben
hayatını umursanmaz bir şekilde yaşayan bir gencin basit bir sonla basit bir şekilde ölümüyle son bulan godard ın ilk uzun metraj filmidir.

dipnoot: o kadar çok şey barındırıyor ki film hepsini yazmak zaman alacak sanırım
1 /