türkiye'de "new york'ta yağmurlu bir gün" adıyla ve nihayet doğru bir tercümeyle gösterime girmiş, başrolünde
timothee chalamet ve
elle fanning'in oynadığı bir romantik komedi filmi.
az önce yemek yerken izlemelik, yormayacak bir film ararken buna rastladım. 32. dakikada bir saatlik bir uyku molası verdim jdjfjdj çünkü ashleigh karakterine biraz ayar olmuştum.
sonuç olarak bitirdim mi bitirdim, klasik bir woody allen filmi diyorlar ben onu diyemeyeceğim zira woody allen amcamızın taş çatlasa 3 filmini izlemişimdir ama hepsi de aşağı yukarı böyle romantik şeylerdi.
filmdeki gatsby welles karakteri aklıma jay gatsby getirmedi değil. karakterler birbirine benziyor sayılır bence. neyse ti̇mothee iyi oynamış karakteri, tam olarak o sanat ve edebiyat işlerine burnunu sokmuş relax ve geniş insan karakterini veriyor. kız arkadaşını ekranda görüyor fakat pek tepki vermiyor, her şeyi içinde yaşıyormuş gibi görünüyor. kız arkadaşına asla öfkelenmiyor, kumar oynarken umursamaz takılıyor. o haliyle de 15k kaldırıyor hfdkjdk yani duygu durumunu hiç dışavurmamasını yemedim ama hadi neyse. bir saniye gerçi sevgilisini aktörle birlikte tv'de görünce hafif afallayıp gidip içmeye başladı. kabul edilebilir. kaos aradığımdan da değil ben genel anlamda karakteri beğendim. yağmur yağarken saat kulesinin altında öpüşme olayını yüceltip durmasını da sevdim. gayet güzel şeyler, izlerken anca filmlerde olur dedirtti hani :d gatsby'nin yürürken kendi kendine konuşması, olayları analiz etmesi de çok güzeldi. özellikle sigara ağızlığını güzellerken ve aldıktan sonra çok içiyorum diyip bir süre sonra 40'ımda kan kusacam bu gidişle diyip sigarayı yere atması güldürdü. son sahnede sevgilisine "sen yardley'e dön benim new york'un karbonmonoksitine ihtiyacım var. sen kuş cıvıltılarını, cırcır böceklerini sesini seviyorsun o güneşli güzel havayı seviyorsun bense buradaki kaosu, korna seslerini ve kasvetli havayı seviyorum." diyip at arabasından atlaması gerçekten de olması gerekendi. zirzop ashleigh gitsin köyüne bu depresif yavrucak da takılsın new york'ta.
ashleigh'e gelirsek. elle fanning güzel iş çıkarmış gerçekten, müthiş bir şekilde embesil karakteri yansıtmış. embesil olduğuna inandım şahsen. yönetmenle 1 saatlik röportajın var, hadi filmi izlemeyi teklif etti ve gittin. sonrasında adamın tribi tuttu ne diye peşinden gidiyorsun? hadi gittin, diğer adamın karısını neden mal gibi arabada bekliyorsunuz? asla bir iş bitirici değil, üstüne üstlük son kısımlara doğru diğer oyuncu ile tanışıp alkol ot takılıyor. baya klişe yani, işin komik tarafı kızın kendisi de diyor "vücudumu istiyor ama torunlarıma anlatacağım müthiş bir hikaye. herkesin tanıdığı bir adam vs." püü sana. başka da bişey demiyorum :d geleneksel ahlakçılığımla da kızı yargıladığıma göre bu karakterin analizini bitirebilirim.
ha pardon, bir de kızın heyecanlanınca adını unutması ya da saçma bir hıçkırık krizine tutulması epey gereksizmiş. ulen hiç ünlü görmesek.. neyse
selana gomez'in oynadığı karakterin adını bilmiyorum. amy'nin kardeşi diyebiliriz. amy de gatsby'nin ex. selena gomez de gatsby'den büyük görünüyor ya, olmamış yani. çizdikleri imaja da olmamış. söyleyeceklerim bu kadar.
jude law sadece eh meh bir yönetmeni oynamış. bu kadar. keşke yertsiz yurtsuz'u izleseydim ssjjs
-this clarity. this is love. this is all ı have been looking for all my life.
selena gomez in basrolunde oldugu woody allen filmi.
bu karmasık, caprasık, kaotik, rahatsız, bozuk kafayı alın, alın.
yoruyor beni.
daha huzurlu bi kafa gonderin.