nazım hikmet demiş ki:
üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın. özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. "peki o ne yaptı?" deme.
herkes kendinden sorumludur aşkta. sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için?
hayatı ıskalama lüksün yok senin. onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın. her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli çok oldu.
hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki. epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor. kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu? kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana. yine içeceksin rakını balığın yanında. üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası.
sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun asıl olan yürektir. yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu.
elbet bitecek güneşe hasret günler. ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini.
aşk üzerine dedikodu:
aşkın insanlar üzerinde etkin bir gücü, keskin bir eğemenliği, yadsınamaz bir hakimiyeti, çürümeyen bir nüfuzu,dayanılmaz bir baskısı vardır.en sıkı düğümlenmiş düğümleri çözen de,katılıkları eritende,buna karşılık sağlamları sarsan ve yasak olanı serbest bırakan da odur.
aşk yalnızca bir bakıştır;gerisi vesairedir...o ilk bakıştan sonra aşık durmadan sevgiliyi seyretme,onu görme arzusu duyar.çünkü göz ruha açılan büyük bir penceredir.gönlün sırlarını keşfe çalışır ve en gizli düşünceleri bile açığa vurur.aşkın gözü sevgiliden başkası üzerinde eğleşip durmak istemez.mıknatıs,çekim gücünü göz ile sevgili arasındaki ilişkiden almıştır.dilbilgisinde sıfatın isme uydugu gibi,göz de sevgiliye uyar,onda eriyip sonsuzluğa karışır.
eğer sevgiliden başkasına söyleyemeyecek şeylere sahip olunmuşsa aşk kapıda demektir.bu durumda sevgilinin sözünü can kulağıyla dinlemek,ileri sürdüğü herşeyden dolayı hayret etmek,saçma sapan,hatta yalan şeyler bile konuşsa ona hak vermek,haksız olduğu zamanlarda bile onu dogrulamak,ne yaparsa,ne derse,peşini sürmek,hep aşkın halleridir.hatta birbiriyle çelişkili haller bile aşk için söz konusudur.ayrılık acısının aşığa hoş gelmesi,zamanla ondan zevk alması gibi.aşk ilerleyince sevgilinin derdini çekmek mutluluk olabilir.tabiatta herhangi bir şey haddini aşınca zıdddına dönüşür.at arabasının tekerleri çok hızlı dönmeye başlayınca sanki tersine dönüyor gibi görülür.o halde bütün üzüntülerin sonu mutluluk,bütün gülmelerin sonu gözyaşıdır.sevincin de,hüznün de aşırısı insanı öldürür.kahkahalarla gülen kişinin gözünde sonunda yaş akar.
yıldız sürülerinin çobanları da,olsa olsa yalnızlığı seçip inzivaya çekilen ve orada öylece ağlayıp duran aşıklardır.onlar,gecelerin bitmez tükenmez uzunluğunda yıldızları sayıp yıldız yıldız gözyaşı dökerler.aşıkların göz kapaklarıdır ki bulutlara bu konuda ders verir.
yılın en uzun gecesinin hangi gece olduğunu müneccimler ile takvim düzenleyenler asla bilmezler.onun hangisi olduğunu ancak gama müptela olmuş aşık bilir.
...bütün kitapları yakmalı, sevda üstüne ne söylenmişse yalandır...
(bkz:
sevda üstüne)
bazen aşk yaşamdan bile daha değerlidir ataol behramoğlunun da dediği gibi. peki aşk ne demektir? çünkü aşk varlığın ta kendisidir aşk somut bir bireye, bir genel ide'ye ya da hakikate ilişkin olabilir...
gözlerinin çinde mavi yeşil alglerin canlanmasıdır sen ağladığında.
demli bir çayı avuçlarından süzüp içmek vardı, içimin termometresi soğuktan çatladığında.
kördüm ben biliyorsun.
güneşimi söndürdüğünde.
zaman geçmiş ellerimin el tutma sevinci.
gözyaşı su değil ve kullanılamaz tuzsuz benzetmelerde.
varlığım yokluğuma eşit sevgilim.
kendim kendime eşit değilim.
"konuşmaların içeriğinde ne bir entellektüel boyut ne de bir şiirsellik arıyordum, önemli olan ne söylediği değil, söylenenleri onun söylüyor olmasıydı ve ben, onun ağzından çıkan her sözcükte mükemmeli duymaya karar vermiş bulunuyordum." gibi aşka dair pek çok ruh hallerine değinilen alain de botton kitabı.
ey aşk! bugünümü sana adıyorum sadece seni konuşacağım, çünkü biliyorum konuşmadığımda beni unutuyorsun.sence de zor değil mi sevgi kelimelerini söylemek.her zaman istedim içimdeki sevgiyi sana hissettirebilmeyi.olmadı olamadı hep kendimi kastım,duvar gibi katı durdum.sarılmak istedim defalarca sana,sustum ve yapamadığım için içime akan gözyaşlarına sarıldım.dokunmak istedim tenine ama dokunmayı bilmiyordum,dokunduğumda ne diyeceğini bilmiyordum.ürkektim ya bir şey dersin de kalbimi yaralarsın.her şeyden korkuyordum sanırım.aşk senin üzerine neler yazdım bir bilsen, söyleyemedim ama sayfalarca 'seni seviyorum, benden vazgeçme, sabret nolur benim için' yazdım.kimselere gösteremedim.senin gökyüzünde benim yerim yoktu,kuru dallarında kanatlarım kırılıp koptu,senin toprağında benim evim yoktu...bu yüzden yalnız uçuyor bu kuş... der ve giderim.güzel geceler seni beklesin canım!
güya iki tende idi bir can
(bkz:
fuzuli)
sevdiğim, seninle sırt sırta vermiş iki insan gibiyiz. aynı yöne bakmıyoruz, aynı şeyleri görmüyoruz ama aynı şeyleri hissediyoruz sanki. tek farkla sen çabalıyorsun, ben duruyorum. sen akıp giden nehirler gibisin, ben sınırları çizilmiş durağanlaşmış bir göl. senin varacağın yer masmavi denizler, benimse varacak bir noktam yok artık!
ya kurutacaksın kendini yanlış yollara saparak o kurak topraklarda,ya kaybolup gideceksin gözünde büyüttüğün o mavi denizlerde ya da hergeçen saniye daha hızla akacak, gelip bulacaksın beni. birlikte kafa tutacağız içinde yok olmak pahasına okyanuslara!
ünlü yazar ahmet haşim'in kitabını biraz karıştırdım dün. aşk üzerine bir şeyler yazmıştı. bir göz gezdirdim sadece.. aşk ve evlilikten bahsediyordu. ardından aşkı yabani bir hayvana benzetiyordu. evliliği ise uysal, tırnakları kesilmiş bir kafes hayvanı. aşkın sınırı yok diyordu şair. demek bu yüzden aşklarını konu edinirlerdi şairler. yöneticilerin aşkı yönetme arzuları bundan sebep. çünkü gerçekten aşık olan birisi beklenmedik sürprizlerle çıkar karşınıza. i̇stediğini alamaz ise, ya vahşi bir hayvan gibi size zarar vermek için elinden geleni yapar veya gücü yetmediğinden kendi kendini yer bitirir. bunlardan sebep aşk, insana mutlaka birkaç çeşit acıyı tattırır. bu acıları tadan insanın yapabilecekleri bir elin parmağını geçmez. i̇lk akla gelen, beyin hücrelerini yok ederek rahatlamaya çalışmaktır. ancak burada atladığımız bir şey var. şöyle ki;
beyin hücrelerini öldüren insan bir müddet düşünme yetisini kısmen yitirir ve kafasındakileri o an için unutur. ama ertesi sabah uyandığında içinde daha büyük bir hayal kırıklığı vardır. yine içer. bu bir kısır döngü oluşturur. ancak diğer yollardan birisi, beklemektir. beklemek o an için çok acı verse de, insana düşünmesini, hayatı ve aşkı öğretir. insanoğlu gerçek aşkı hep merak etmiştir. aslında aşkın özü acı çekmektir. i̇nsan kavuşamadıkça daha çok özler, acı çeker bunların sonucunda daha çok aşık olur. daha çok aşık olunca daha çok acı çeker ve daha çok özler. bu da ayrı bir kısır döngüdür ki insanın yakasını hayatı boyunca bırakmaz. ta ki sevdiğine kavuşsun. her aşk elmas tozu gibi dökülür kalbin üstüne. ve her aşk geride kapatılamayan yaralar bırakır. i̇nsanlık buna tecrübe der. siz, ne isterseniz onu deyin.
aşk üzerine şirin yazıyorum belki gönlümdeki aşk bana şiir yazdırıyor. aşkı anlamak yaşamak çok farklı bir şey. benim gönlüme aşk ilk 16 yıl önce girdi şiir de aynı şekilde onunla beraber geldi. önceleri hiç şiir aşk sevgi aklıma gelmezdi. lisedeyken 2 senedir aynı tanıyıp hiç farketmediğim gözünden akan iki damla ile bildiğim biriyle başladı. aşkta şiirde öyle başladı işte o zaman şu sözü yazdım.... aşk yıllar süren bir zamanın eseri değil büğülü gözlerin bakışında gizli bir anlık sevgidir
gogol'un deyişiyle, yürümeyen bir aşk üzerine ne büyük sözler edilir!
aşk çok güzel ama ne yazık ki bir beyin oyunu, üremeye teşvik için süren bir hissiyatlar silsilesi. ben ya çok kere aşık oldum ya da hiç aşık olmadım, çünkü ben aşık olunca yani bir adamı kafama takınca :d bolca karın ağrısı çekiyorum, sunum öncesi stres gibi... :)))