bir kadına sahip olmaya karar vermiş erkek

1 /
matti matti
lafı çok uzatmak huyum değil pek ama bu sefer zaten konu hakkında bir külliyat mevcut. üstelik türkiye dünyanın çok gerisinden geliyor diye üzülenlerin mutlu mutlu dinlemesi gerekiyor; çünkü kaynakların neredeyse tamamı anadolu orjinli.

bir kadına sahip olmak.

erkekler de tıpkı balıklar gibi çeşit çeşit. bunu biliyoruz. dolayısıyla kümeden* "herhangi bir erkek" seçtiğizde; kadını boğma, kadını ilişkideki erkeğin sosyal hayatının parçası haline getirme, kadının sosyal hayatını bitirme, taciz etme, cinsel ilişkiye zorlama, tecavüz, kadını pazarlama gibi "sahip olma" şekilleri mümkündür. ki hepsinin de daha önce yapılmışı var.

türkiye coğrafyasında bir kadının, kendisine sahip olmayı kafaya koymuş bir erkeğe karşı yapabileceği hiçbir şey, alabileceği hiçbir tedbir olmaması; kadını koruyan bir mekanizmanın toplumda yer edinememiş olması bu tarz olaylarda koskoca bir kıta avrupasıyla neredeyse aynı sayıda örneğe -70 milyon nüfusumuzla- sahip olmamızı sağlamış. bunu mümkün kılanlara sonsuz teşekkür ediyorum ve özel olarak eklemek istiyorum; adalet anlayışınız bugünleri daha yaşanabilir hale getirmedi.

sayısız çirkin sahip olma eyleminin arasında yalnızca tecavüz ve kadın pazarlamanın suç olarak tanımlı olması kadına uygulanabilecek sayısız baskının meşrulaştırılmasıdır aslında. üstelik tecavüz de cezalandırılacak bir suç değil, telafi edilecek bir suçtur türk adaletinin gözünde. yani taciz, tecavüz gibi durumlarda erkek-egemen anadolu'nun kanunları haliyle erkeği cezalandırmaz. "bir daha yapma" diyebilir mesela mahkemeler, ya da "evlen o zaman, bütün hayatını mahvet kadının, birkaç saatten bir şey anlamamışsındır" diyebilir. mahkeme erkeğe gerçek bir suç işlemiş muamelesi yapmaz, onun dışında her şeyi yapabilir.

bir kadına sahip olmaya karar veren gencoların en masumu her dakika sevgilisinin nerede olduğunu/kimle olduğunu bilmek isteyendir. ve maalesef bütün sahip olma durumlarını tetikleyen genin göstergesidir bu durum. masum addedilebilecek bu durum bir süre sonra kadının "sosyal hayatını" baltalamaya gider; oradan da kadının bir sosyal hayatı olmasını sakıncalı bulunacağı bir döneme.

sevgilsini aşırı kıskanan, etrafındaki her erkeği potansiyel sapık olarak değerlendirek erkekler; kendilerinden bilirler işi, bilinç altlarında. çünkü kadın; karşı cinsten olduğundan ya onundur, ya değildir bu erkeklerin gözünde. arkadaşlık gibi bir şey yalnızca sahip olmayı/sahip olunmayı düşünmedikleri erkek-erkek ilişkilerinde mümkündür.

sevgilisine/herhangi bir kadına bağıran, korkutmaya çalışan, şiddetle tehdit eden ve hatta şiddet uygulayan erkekler popülasyonlarının en korkak üyeleridir esasında. korkutmanın/şiddetin gücüne inanırlar; çünkü kendi üstlerinde işe yaramıştır.

bir kadına tecavüz eden, kendi cinsel arzularının tatmini için bir kadına ömür boyu sürecek bir tehlike hissi aşılayan; tüm dakika ve saniyeleriyle bir kadının zamanını zehirleyen, bir hayatı almaktan daha kötüsünü yapıp, o hayatın kırık bir taklidiyle bir kadını yaşamaya zorlayan erkek... bu versiyonda sahip olma regresyonu tavan yapmıştır. dönüş yoktur; cezası da ölüm olmalıdır.

geniş bakıldığında toplumun ürettiği bu tarz marazlar suçu ortaya çıkarıyor; suç yozlaşmayı tetikliyor; yozlaşma toplumun bu tarz marazlar üretmesine sebep oluyor. bu tarz bir kısırdöngünün önüne geçebilecek tek şey eğitim; onun da liseyi bırakıp babalarının ya da babalarının bir arkadaşlarının yanında çalışmaya başlayan coğrafyalarda kimseyle yüz yüze gelmişliği yok.

bu protein ziyanlarının anadolu'da büyük oranda bulunmasının sebepleri arasında; türklerin tarihinde yer edinmiş kadını ganimet olarak görme, kadının alınıp satıldığı zamanlar ve hatta başlık parası uygulamaları var. erkeklerin genlerine kadar işlemiştir kadının aslında haklara sahip bir canlıdan çok, haklara sahip olduğunu zanneden bir meta olduğu.

ve bir başka sebep, üzülerek söylüyorum islam'dır. bunu polemik yaratma amacıyla söylemiyorum. islam'ın ne dediğinden çok; müslümanın ne anladığıyla alakalı bir tespit bu. dört kadına dört ayrı ev açıp, hepsine maddiyat kozunu kullanarak bir nevi yine "zorla" sahip olan bir amcanın bu icazeti islam'dan aldığını düşünmesi büyük bir sorundur. islam bu cevazı vermiyor olsa bile.

yani islam'ın olmasa da müslümanın kadına bakışı sıkıntılıdır bu ülkede.
en gereksiz monsieur en gereksiz monsieur
'sahip olma' kavramını eşya algısına kilitlemiş sığ beyinlerin özenti doğulu feminizmiyle lanetlediği, aslında çok boyutu olan insani bir duygudur, her iki cins için de geçerlidir.

kavrama gösterilen sığ tepki, çok basit bir hayat kuralının atlanmasından kaynaklanır: 'insan kendini dünyaya ve diğer insanlara nasıl sunumluyorsa dünya ve insanlar da onu öyle algılar'.

kadın veya erkek farketmeksizin kişi kendini ister zorunluluktan ister öz saygı eksikliğinden bağımlılık içine sokmuşsa, bağımlı olduğu insan veya kurum onun sahibidir, gerisi sadece laftır. i̇nanmayan, en basit örnek olarak profesyonel iş hayatına bakabilir.

kadın (veya erkek - aslında aynıdır) kendini dünyaya karşı kendi kendine yeterli birey olarak konumlandırabiliyorsa, hayat birikiminin ona kazandırdığı kişi kimliği doğuştan gelen cinsiyet kimliğinin altında kalmıyorsa onu hiç bir güç metalaştıramaz. ama eğer durum bunun tersiyse o zaman hayatının her katmanında, işte, alışverişte, aile, konu komşu, kadın erkek ilişkisi ve diğer tüm etkileşimlerinde başkalarının kendisine eşya gibi davranması son derece doğaldır. bu noktada sadece kadın-erkek ilişkisine odaklanıp "aman da beni her yerde arıyor, sosyal hayatımı baltalıyor, kişiliğimi yok sayıyor (var olan bir kişiliği yok saymaya kimsenin gücü yetmez) ühü ühü" itirazı sadece kendini kandırmaktır ve hiç bir şeyi çözmez.

beri tarafta, i̇nsan-insan ilişkisinde sahip olmayla sahiplenme arasındaki farkı öğrenmemiş olanlar ikisini kolayca birbirine karıştırırlar. bir erkeğin, bir kadının aşkını, sevgisini, ilişkinin sorumluluğunu, ortak noktaların verdiği ruhsal tatmini, birlikteliğin verdiği tamamlanmışlık duygusunu sahiplenmesi ve zor anlarda bunları koruması bir eşyaya sahip olma duygusu değil, bir tamamlanmışlık arayışına sahip çıkma refleksidir. yok eğer bir kadın ona bu tamamlanmışlık duygusunu veremiyor, sadece cinsiyeti ve cinsel kimliğiyle karşısında duruyorsa; bu durumda erkeğe sadece, ilgisiz davranmakla her şeyine burun sokmak arasında iki seçenek veriyor demektir.

kültür ve coğrafya nedeniyle kişisel gelişim fırsatı elde edememiş kadınlar bu konuda en masum ve şanssız olanlardır, ancak zaten onların da aklına 'aman da beni boğuyor, eşya gibi davranıyor, sosyalleşmeme engel oluyor' şikayeti gelmez, çünkü çok daha farklı yaşamsal öncelikleri ve farklı kabullenilme süreçleri vardır.

bu talihsizlerin tersine; eğitimli, kendini geliştirme ve bireyselliğini kurgulama fırsatına sahip olup da işin kolayına kaçımış, kendini gerçekleştirmeyi başaramamış şehirli kadınlar bizzat kendi kendilerini metalaştırıp sonra da 'vay sosyal hayatımı bitirdi, aman giyimime karıştı, ay kişiliğimi ezdi bik bik' diye ağlaşırlar ve 'eşya gibi görülme' kompleksi de yoğun olarak onlarda vardır.

gelelim ilkokul çiğliğindeki tarihsel sığ yorumlara. i̇lkçağda sadece göçebe türklerde değil, tüm kültürlerde kadın ganimetti, çünkü insanı yaratabiliyor, yani işgücü üretiyordu. ironik şekilde tamamen aynı nedenle tanrılar da dişiydi. hatta batı medeniyetinin beşiği sayılan eski yunan'da, kadınlar sadece üretim aracıydı, 'asil cinsel ilişkiler' erkekler arasındaydı. helenistik dönem mitolojisine de, ilkçağın diğer kültlerindeki mitolojiye de bakıldığında ortalığın kaçırılıp tecavüze uğrayan tanrıçalardan ve ensest tecavüz ürünü tanrılardan geçilmediği tabak gibi ortadayken tutup 'kadını ganimet gören kültür vik vik vik' diye ahkam kesmek sadece komiktir. kabahati islam kültürüne atma kolaycılığına sapanlar için de, anadolu'nun genelinin sünni islamlaşma sürecinin 16. yüzyılda tamamlandığını, hiç bir dinin binlerce yıllık kültürel belleği 400 yılda silemeyeceğini, meselenin islamdan veya dinden değil somut sosyokültürel dinamiklerden kaynaklandığını hatırlatmak yeter.

kısacası dünya kadına da erkeğe de zor bir yerdir, kolaya kaçanı affetmez. kırsal kültürdeki kadının bu konudaki masumiyetiyle oradaki erkeğin cahillikten gelen zavallılığı bir tarafa; eşya olma ve birey olma seçeneklerine sahip olduğu halde kolaya kaçıp kendi eliyle eşya olmayı seçmiş hiç kimsenin, eşya muamelesi görmekten şikayet etmeye hakkı yoktur. kendini dünyada eşya olarak konumlayan kadın da erkek de eşyadır ve dünyadan da o muameleyi görür.

kadın için de erkek için de durumun aslında aynı olduğu bu tartışmada öznenin kadın olduğu ana konuya dönersek, kendi varoluşuna sahip çıkmayıp kendini hayatın ve çevresinin dinamiklerine bırakma kolaycılığına sapan her kadına birileri eşya olarak sahip olur, her eşya gibi de kullanım süresinin sonunda atar. zoru göze alıp birey olarak dünyanın karşısına çıkmayı başaran her kadının ise sevgisine, ilgisine, ruhsal tamamlayıcılığına sahip çıkmak için beş kuruşluk aklı ve kalbi olan her erkek elinden geleni gözünü kırpmadan gerçekleştirir, en angutu bile içgüdüsel olarak iyi kötü bu yönde davranır.

aradaki farkı göremeyip tepkisel ahkam kesmelere sığınanlar genellikle eşya statüsünde olanlardır.
yeni bir üye yeni bir üye
i̇ki kadına sahip olmakta sakınca mı görmüş ki? neden bir kadın? çok kadın hiç kadın mı demiş? teoman mı lan bu? bir kadın nedir? milyarlarca kadın var arkadaş. her çiçekten bal almayan erkek erkek midir? geçiniz. erkekliğin de bir şanı var ayaklar altına aldırmayız!!!!
çulkaturin çulkaturin
bir şeye ya da kimseye sahip olabilmek için, ona tamamen boyun eğmemeli ya da kendimizden geçmemeliyiz; kısacası, ona olan üstünlüğümüzü korumalıyız. ama ancak kendimizi bütün benliğimizle verdiğimiz şeylerin tadına varabileceğimiz de hayatın bir yasası. tanrı sevgisini uyduranlar oldukça akıllıymışlar; aynı zamanda sahip olup tadına vardığımız başka bir şey yoktur çünkü.
luana luna luana luna
bir konu hakkında paylaşım yapmak için açılan başlıklara ve yazılanlara daha dikkat edilmeli.
bu şekilde açılan başlık abes kaçmış.
1 /