acı bir roman polanski filmi. uzun süreli ilişkilere ve paris nostaljisine parmak basan güzide, izlenesi bir film.
bitter moon

#1020228 ·
· 139
hugh grant ve kristin scott thomas ile coşturan film.
ayrıca yıllar önce cnbc-e nin günlerce reklamını yapıp gece 12 den önce yayınlayamadığı biraz ayıp film.
ayrıca mimi karakterini canlandıran emmanuelle seigner roman polanskinin karısıdır.
ayrıca yıllar önce cnbc-e nin günlerce reklamını yapıp gece 12 den önce yayınlayamadığı biraz ayıp film.
ayrıca mimi karakterini canlandıran emmanuelle seigner roman polanskinin karısıdır.

#1385489 ·
· 137
aşkın girebileceği her şekli, ve buna bağlı olarak insanları sokabileceği her durumu çok iyi anlatan, roman polanski filmi..

#4810329 ·
· 157
erkeğin bütün çabasının kadına sahip olana kadar ya da kadın onu sevene kadar olduğunun güzel bir örneği olan film.

#5154239 ·
· 145
bütün duyguları ayağı kaldıran güzel bir polanski filmi.adamdan nefret ederken kadına acıyorsunuz sonra kadından nefret edip adama üzülüyorsunuz sonra ikisini de haklı görüyorsunuz.garip.

#5209693 ·
· 140
modern dünyanın kadın-erkek ilişkileri çerçevesinde insan psikolojisini oldukça iyi ifşa eden bir film. filmdeki harika diyaloglar, görsellikler üzerine uzun analizler yapılabilir. benim dikkatimi en çok çeken ve nihai olarak söyleyebileceğim şey, insanın istekleri sonsuzdur, oysa güzellikler sonludur. mutluluk ve iyilik; bunu farkettiğimiz ve açgözlü olmayan, yetinmeci bir felsefeyle dengeyi sağladığımız oranda ortaya çıkar. filmde gerek evlilik kurumuna getirilen eleştiriler, gerekse sonsuz hazzın yaratığı trajediler; batı-doğu felsefelerinden örnek temsillerle, oryantalizm'le(hintli adamın batı'lı çifte önerilerinde) çok güzel yapılıyor. bütün bu olanların, büyük bir seyahat gemisinde geçmesi, "hepimiz aynı geminin içindeyiz, batarsak da kurtulursak da beraber" mesajıyla, hayata ve dünyaya bütünlüklü bir bakışın ne kadar elzem olduğunu gözlerimize sokuyor. herkese izlemesini tavsiye edeceğim çok ama çok iyi bir film.

#5635749 ·
· 144
aşk acı mı? acıtır mı incitir mi? aşk bunu bana yapmaya mecbur mu? sorularının cevabını, şarkıdaki sözlerin ortaya çıkmasından yıllar önce irdelemeye çalışmış film..
insanoğlu doyumsuz, özellikle konu cinsellik olunca her daim aç ve kat be kat doyumsuz. açgözlülük doğası gereği ve bundan vazgeçemiyor. her saniye aynı tutkuyu, hazzı, zevki yaşamak istiyor. neredeyse her an orgazm olsa şikayeti olmayacak. durum böyle olunca da "hayat boyu bağlılık" kavramı, yani "evlilik" kavramı sorgulanmaya başlanıyor. roman polanski de tüm bunları gözümüzün içine bakarak müthiş diyaloglarla anlatıyor. "hepimiz, aynı gemide, aynı suda yüzen yolcularız, doyumsuzluklarımız bizi böyle bitirir işte" mesajını suratımıza çarpıyor. "elindekinin değerini bil, yoksa onu da hiç edersin, kendin de yok olursun" teziyle de olduğumuz yere mıhlayıp bırakıyor.
not: bu filmi sansürsüz yayımlayacak bir televizyon kanalı tanımıyorum. oysa aşılmalı artık bunlar. sanatta ayıp olmaz çünkü.
insanoğlu doyumsuz, özellikle konu cinsellik olunca her daim aç ve kat be kat doyumsuz. açgözlülük doğası gereği ve bundan vazgeçemiyor. her saniye aynı tutkuyu, hazzı, zevki yaşamak istiyor. neredeyse her an orgazm olsa şikayeti olmayacak. durum böyle olunca da "hayat boyu bağlılık" kavramı, yani "evlilik" kavramı sorgulanmaya başlanıyor. roman polanski de tüm bunları gözümüzün içine bakarak müthiş diyaloglarla anlatıyor. "hepimiz, aynı gemide, aynı suda yüzen yolcularız, doyumsuzluklarımız bizi böyle bitirir işte" mesajını suratımıza çarpıyor. "elindekinin değerini bil, yoksa onu da hiç edersin, kendin de yok olursun" teziyle de olduğumuz yere mıhlayıp bırakıyor.
not: bu filmi sansürsüz yayımlayacak bir televizyon kanalı tanımıyorum. oysa aşılmalı artık bunlar. sanatta ayıp olmaz çünkü.

#7070783 ·
· 139
aşkın hastalıklı halini anlatan ve etkileyen 1992 yılı roman polanski filmi. insanı cidden rahatsız aden filmlerden.

#7577022 ·
· 142
şok edici filmdir.tekrar tekrar izlemesi halinde yeni şeyler keşfedilebilinir.

#9958664 ·
· 256
yanlış iki insanın yanlış ilişkisini anlatan roman polanski filmi.
orta yaşlı bir yazarla, genç, güzel, saf bir genç kızın ilişkisini izliyoruz filmde. şöyle anlatayım alın bir abazan, verin monica bellucci'yi, monica onun olsun, ne olur? işte filmde izlediğimiz aynen bu. önce abartılı cinsellik, güzel kadının güzelliğini sonuna kadar, sıkılana kadar, hatta midesi bulanana kadar kullanma, sonra yeni birini arama, kadını eskisi kadar güzel, çekici bulmama hatta neden beni istemiyorsun, suçum nedir diyen güzeller güzeline "var olman" cevabını verme. burada abartılı cinsel hayatla aşkın köreltildiğini ima ettiğim zannedilmesin. turks fruit filmini izleyenler iki adamın arasındaki farkı anlayacaktır. o filmde verilen mesaj "iğrençleştiğiniz kadar aşıksınız" dır. kusmalı, işemeli sahneler izleriz. kadın ne yaparsa yapsın adam ondan vazgeçmez, yani iğrençliğin bitirdiği bir duygudan değil zaten olmayan bir duygudan bahsediyorum.
peki diyeceksiniz ki güzel kadının ne kabahati var, var efendim. bir gün haydar dümen ona bayanların kendilerinin sürekli cinsel obje olarak görüldüklerine dair şikayetleri olduğundan bahsetmişti. bu bayanlara verdiği cevap ise muhteşemdi: "diyorum ki onlara senin onlara cinsellikten başka bir şey düşündürecek neyin var? kaç kitap okudun? hobin var mı? ilgi alanların neler? adamın sana bakınca ne düşünmesini bekliyorsun ki?" işte filmdeki mimi de aynen böyle. kadın olmasının dışında hiçbir birikimi, yeteneği yok. dansçı olduğunu söylüyor ama dans dediği de erotik figürlerden öte bir şey değil. mimi'de olan tek şey kusursuz bir beden, onu tükettiğinde ise geride hiçbir şey kalmıyor. terk edilmesine rağmen, hastanelik edilmesine, zorla kürtaj yaptırılmasına hatta ölümden dönmesine rağmen oscar'dan vazgeçemiyor. evet, mimi'nin gerçekten aşık olduğuna inandım. kapasitesi kadar, yapabildiği kadar sevdi oscarı, yetmedi ama vazgeçmedi de.
mimi'nin köpek gibi yalvardığı , oscar'ın bir taraflarının kalktığı sahne tam saç baş yolduran cinstendi. "sevmiyorsan acıdığın için yanında kalayım."
bu aşamadan sonra dayak yiyen, kalbi kırılan, yaptığı yemek yenmeyen, sevişirken bile başka kadınların ismini duymak zorunda olan bir kadın oluyor mimi. cazibesini tamamen yitiriyor, aşağılandıkça çirkinleşiyor, çirkinleştikçe itilip kakılıyor. nihayetinde kandırılıp yurt dışına sepetleniyor.
sonrası intikam, unutmadan ekleyeyim filmin başında oscar sürekli olarak karımın aşkı beni bu hale getirdi, ayaklarım sakat oldu, ne hallere geldim derken, insan mimi'den bir yamuk bekliyor. halbuki mimi tüm güzelliğine rağmen bir an bile vazgeçmiyor oscar'dan.
- sana bir iyi bir de kötü haberim var, felç olmuşsun. bundan sonra yürüyemeyeceksin
- iyiyi söyle.
- bu iyi olandı, kötü olan şu. bundan sonra sana ben bakacağım.
bunu bile salt intikam duygusuyla değil, hala oscar'ın yanında kalmak için hem kendisine hem de oscar'a bir bahane uydurduğunu düşünüyorum. tamam, işkence de yaptı ama baktı oscar'a, altını temizledi, yıkadı, bırakıp kaçmak çok daha kolaydı. bu noktada intikam ve rahat yaşamak arasında bir seçim yapıp intikam aldığını ve felçli oscar'la uğraştığını düşünebilirsiniz; ama bence son ana kadar hep onunla kalmak için bahaneler üretti, felç onun için bulunmaz nimetti, kendisiyle olamasa da başka bir kadınla da olamayacaktı oscar.
neticede oscar'ın dediği gibi ikisi de açgözlüydüler. oscar tek kadınla yetinemeyerek gösterdi açgözlülüğünü, mimi de oscar'dan vazgeçmeyerek.
orta yaşlı bir yazarla, genç, güzel, saf bir genç kızın ilişkisini izliyoruz filmde. şöyle anlatayım alın bir abazan, verin monica bellucci'yi, monica onun olsun, ne olur? işte filmde izlediğimiz aynen bu. önce abartılı cinsellik, güzel kadının güzelliğini sonuna kadar, sıkılana kadar, hatta midesi bulanana kadar kullanma, sonra yeni birini arama, kadını eskisi kadar güzel, çekici bulmama hatta neden beni istemiyorsun, suçum nedir diyen güzeller güzeline "var olman" cevabını verme. burada abartılı cinsel hayatla aşkın köreltildiğini ima ettiğim zannedilmesin. turks fruit filmini izleyenler iki adamın arasındaki farkı anlayacaktır. o filmde verilen mesaj "iğrençleştiğiniz kadar aşıksınız" dır. kusmalı, işemeli sahneler izleriz. kadın ne yaparsa yapsın adam ondan vazgeçmez, yani iğrençliğin bitirdiği bir duygudan değil zaten olmayan bir duygudan bahsediyorum.
peki diyeceksiniz ki güzel kadının ne kabahati var, var efendim. bir gün haydar dümen ona bayanların kendilerinin sürekli cinsel obje olarak görüldüklerine dair şikayetleri olduğundan bahsetmişti. bu bayanlara verdiği cevap ise muhteşemdi: "diyorum ki onlara senin onlara cinsellikten başka bir şey düşündürecek neyin var? kaç kitap okudun? hobin var mı? ilgi alanların neler? adamın sana bakınca ne düşünmesini bekliyorsun ki?" işte filmdeki mimi de aynen böyle. kadın olmasının dışında hiçbir birikimi, yeteneği yok. dansçı olduğunu söylüyor ama dans dediği de erotik figürlerden öte bir şey değil. mimi'de olan tek şey kusursuz bir beden, onu tükettiğinde ise geride hiçbir şey kalmıyor. terk edilmesine rağmen, hastanelik edilmesine, zorla kürtaj yaptırılmasına hatta ölümden dönmesine rağmen oscar'dan vazgeçemiyor. evet, mimi'nin gerçekten aşık olduğuna inandım. kapasitesi kadar, yapabildiği kadar sevdi oscarı, yetmedi ama vazgeçmedi de.
mimi'nin köpek gibi yalvardığı , oscar'ın bir taraflarının kalktığı sahne tam saç baş yolduran cinstendi. "sevmiyorsan acıdığın için yanında kalayım."
bu aşamadan sonra dayak yiyen, kalbi kırılan, yaptığı yemek yenmeyen, sevişirken bile başka kadınların ismini duymak zorunda olan bir kadın oluyor mimi. cazibesini tamamen yitiriyor, aşağılandıkça çirkinleşiyor, çirkinleştikçe itilip kakılıyor. nihayetinde kandırılıp yurt dışına sepetleniyor.
sonrası intikam, unutmadan ekleyeyim filmin başında oscar sürekli olarak karımın aşkı beni bu hale getirdi, ayaklarım sakat oldu, ne hallere geldim derken, insan mimi'den bir yamuk bekliyor. halbuki mimi tüm güzelliğine rağmen bir an bile vazgeçmiyor oscar'dan.
- sana bir iyi bir de kötü haberim var, felç olmuşsun. bundan sonra yürüyemeyeceksin
- iyiyi söyle.
- bu iyi olandı, kötü olan şu. bundan sonra sana ben bakacağım.
bunu bile salt intikam duygusuyla değil, hala oscar'ın yanında kalmak için hem kendisine hem de oscar'a bir bahane uydurduğunu düşünüyorum. tamam, işkence de yaptı ama baktı oscar'a, altını temizledi, yıkadı, bırakıp kaçmak çok daha kolaydı. bu noktada intikam ve rahat yaşamak arasında bir seçim yapıp intikam aldığını ve felçli oscar'la uğraştığını düşünebilirsiniz; ama bence son ana kadar hep onunla kalmak için bahaneler üretti, felç onun için bulunmaz nimetti, kendisiyle olamasa da başka bir kadınla da olamayacaktı oscar.
neticede oscar'ın dediği gibi ikisi de açgözlüydüler. oscar tek kadınla yetinemeyerek gösterdi açgözlülüğünü, mimi de oscar'dan vazgeçmeyerek.

#12493531 ·
· 109
"tanrı onu cezalandırdı ve bir kadının ellerine bıraktı." (judith babı, 17. kitap)

#16755422 ·
· 319
i̇zlerken defalarca ağladığım üstelik izledikten sonra baya uzun bir süre etkisinde kaldığım bir roman polanski filmi. gerçekleri o kadar hoyratça çarpıyor ki insanın suratına bir süre apışıp kalmıştım.
daha sonra emmanuelle seigner ve roman polanski nin başka filmlerini izlesemde aynı tadı alamadım.
tavsiyem ilişkinizin kötü gittiği zamana denk getirmeyin çünkü daha bir çarpıyor ozaman.
daha sonra emmanuelle seigner ve roman polanski nin başka filmlerini izlesemde aynı tadı alamadım.
tavsiyem ilişkinizin kötü gittiği zamana denk getirmeyin çünkü daha bir çarpıyor ozaman.

#17800156 ·
· 328
bana kalırsa zulu winter grubunun en iyi parçası.