dar gelirliler hariç bu sistem işliyor

3 /
gulhane parkindaki ceviz agaci gulhane parkindaki ceviz agaci
"bütçe görüşmelerinde "çocukların açlığı abartılıyor" diyenlere cevabı kadınlar veriyor:

emine:
"ekşimiş ayran ve ekmek arası patates getirdim. ben artık hangisini yedireceğimi değil, ne yedireceğimi düşünüyorum..."

"fikriye:
"çocuklara akşamdan kalma domates ve salatalık getirdim. en son ne zaman et yediğimi ve çocuklarıma yedirdiğimi hatırlamıyorum"

"çocuklar aç diye bir şey yok" diyenlere cevabı liseli ruken veriyor: "okulda aç kalmamak, ihtiyaçlarımı almak için yaz tatilinde çalıştım. 1 bisküvi, 1 suyla, bazen bunlar olmadan 11 saat boyunca ayakta kalmaya çalışıyoruz."

"çocuğuma sadece patates kızartması getirdim. geçim çok zor. bazen aç kalıyor, bazen öğün geçiştiriyoruz. çocuğumda kansızlık var. kaç aydır evime domates girmedi"

"bir fırın bayatlamış simitleri ayırıyor, para da istemiyor. biz de alıyoruz. bazen taş gibi oluyor, ıslatıyorum ki yenecek kıvama gelsin. i̇şte onları koyuyorum çocukların beslenmesine."

"evimde yiyecek hiçbir şey yokken, 'aileme yük müyüm?' diye sormaya başladım. annem ne kadar belediye, yardım kuruluşu, dernek varsa hepsinin kapısını çaldı. fakat bir sonuç alamadı."

"suriyeli öğrencim karnının ağrıdığını söyleyince beslenmesine bakıyorum, bir şey yok. beti benzi atmış. akşam ne yediğini soruyorum. 'bir elma yedim' diyor. ertesi gün tekrar soruyorum, akşam ne yemek yediğini, 'makarna' diyor."

twitter.com
atkısıyla dolaşan adam atkısıyla dolaşan adam
genel maden iş sendikası başkan yardımcısının ağzından:

twitter.com

açık açık siz bedel ödeyeceksiniz ki ekonomimiz büyüyecek diyor adam. araya çanakkale, istiklal savaşı, pkk'yı da karıştırıyor ki kimse itiraz edemesin.

milliyetçilik , vatanseverlik ve din olmadan asla işleyemeyecek sistemdir. neden? bu haliyle sistemin işleyebilmesi için toplumdaki (fiilen) %90'lık dilimin üç kuruş paraya en tehlikeli işlerde çalışması, aç yatıp aç kalkması, sersefil sürünmesi, maaşların 2 ay geriden yatması, eşşek gibi ek mesai yapıp karşılığında hiçbir şey alamaması, tüm bunları yaparken bir de mobbinge falan katlanması gerekiyor.

fakat bunu uzun süre muhafaza edemezsin çünkü hiç kimse yaşadığı hayattan memnun değil, aksine herkes berbat şartlarda yaşamaktan şikayetçi. bugün yarın katlansa bile bir yerde sikerler deyip ''sistem''i aksatması ve yavaşlatması riski her zaman mevcut(burjuvazi, meseleye her zaman kar zarar analiziyle bakar.). şimdilik toplu grev, işgal, sendikalaşma vb. gibi durumları hesaba katmıyoruz. her şeyden önce sistemi var eden yığınların çalıştığı işe motive olamama, hantallaşma, yavaşlama, performans düşüklüğü yaşama sorunu var. bu durumda en fazla işten çıkarırsın çünkü aynı işi yapması için kapının önünde bekleyen bir işsizler ordusu var. onlardan birini işe alırsın fakat o da artık pamuk ipliğine bağlı yaşadığının farkındadır dolayısıyla istese de kendini işe veremez, sıkıntı ve acı sarmalları içinde boğulurken bir yandan da adam gibi çalışamayacağı için verim düşer. onu da işten çıkarır yerine başkasını alırsın ama aynı süreç kendini tekrar eder... verim düştükçe kar marjı daralır, kar marjı daralınca piyasada rekabet edemezsin. o zaman toplumun %90'ı dediğimiz yığınları bu sefalet ve yoksulluğa nasıl ikna edeceksin?

vatan-millet-din edebiyatı işte burada devreye giriyor. baldırıçıplaklar toplumsal düzenden şikayetçi olduğunda, kabullenmediğinde, diş bilediğinde yani rıza üretemediğin durumlarda onlara vatan millet uğrunda bu sıkıntıları çektiğini ve çekmesi gerektiğini anlatacaksın. ne de olsa her şey vatan içindir. çanakkale'de, kurtuluş savaşında vatan millet aşkıyla canını, kanını vermiş dedelerimiz bizim şikayetçi olmak ne haddimize? hem nihayetinde allah şükredenleri mükafatlandıracaktır. o zaman biz de vatan millet uğrunda tüm yaşadıklarımızı sineye çekecek, seve seve çalışmayı sürdürecek, şımarıklık yapmayıp tüm bunlar için allah'a şükredeceğiz.

sistem böyle çalışır.

kısa vadeli aksaklıklar şu veya bu şekilde tolere edilebilir. fakat uzun vadede vatan-millet-din-allah-kitap edebiyatının toplumda karşılık bulması, sistem'in sorunsuz sıkıntısız işlemesi için hayati önemdedir.

sözde laik bir ülkede vatan, millet, din, allah, kitap gibi kutsalların tartışılmaması, daha doğrusu tartıştırılmaması hatta yasalarla, cezalarla, silah zoruyla korunması; kendi içinde bir mantık taşır. bu kutsalların varlığı ve kanıksanmışlığı, baldırıçıplakları itaatsizlikten, uyumsuzluktan, yumruğunu masaya vurmaktan, adam gibi kendi ayaklarının üzerinde durmaktan caydırmaya yarar. bu sayede baldırıçıplaklar toplumdan daha az talep ederken talep ettiğinden çok daha fazlasını topluma vermeyi kabullenebilir.

bir noktadan sonra baldırı çıplakların da bu kutsallarla bütünleştikleri hatta kişiliğinin bir parçası haline getirdiğini görmek -son derece çelişik olsa da- muhtemeldir. örneğin gecekondu yıkımlarında, evsiz barksız kalma tehlikesindeki insanlar, türk bayrağı açıp istiklal marşı, izmir marşı okuyarak yıkım ekibinin ve polisin karşısına dikilir. hesapta, kutsallara sımsıkı sarılarak(ve bunu çevresine ifade ederek) karşısındaki otoriteyi ''uslu bir çocuk olduğuna'' ikna edeceğini ve bu yolla kendisini kurtaracağını düşünür. fakat bunu başarmaya muvaffak olamaz. polis bu vatanseverlik müsameresine şiddetle karşılık verir ve yıkım ekipleri gecekonduyu paramparça eder.

çünkü kendisini rehin alan ve kontrol altında tutmaya yarayan kutsallar, ferdin kendi somut ihtiyaçlarını karşılamak için kullanılmaya müsait değildir. o tezgahı kapanlar çoktan köşeyi dönmüş ve tezgahı da kimseye kaptırmak niyetinde değildir. burada kişiye düşen boynunu büküp oturmaktır.

bu olgu, aynı zamanda mevcut toplumun çelişkilerini çözmeye uğraşan kişilerin, somut ihtiyaçlarını karşılamak için somut taleplerde bulunmak yerine kendilerini vatansever, milliyetçi ve dindar bir temsilde kanıtlamak ve kabul görmek için çırpındıkları sürece(esas vatansever benim, en gerçek milliyetçilik budur, gerçek islam bu değil vb) boşa kürek salladıklarını da kanıtlamış olur.
gulhane parkindaki ceviz agaci gulhane parkindaki ceviz agaci
insanların nasıl geçindiklerini anlayamadığı dar gelirlilerin favori değil ama mahkum olduğu kent mekanları bit pazarlarıdır. bit pazarları, türkiye ekonomisi şöyle böyle iyiyken bir merakı, hobisi olan insanların ziyaret ettiği yerlerdi ama son yıllarda geçinme konusunda sıkıntı yaşayan insanların hem satıcı hem alıcı oldukları yerler haline geldi. özellikle istanbul'da. açık ve hukuki olmayan alım satım işlerini saymıyorum bu arada.

çocukların ve kadınların giyebileceği kabanların fiyatları 200-500 arası (pazarlık yapsalar da almakta sorun yaşıyorlar). böyle yerlerde alışveriş yapanlar için çok büyük bir rakam bu, ilk dikkat çeken bu oldu. ayrıca ikinci el (çöplerden toplanmışlar dahil) ve afedersin çalıntı mallarda azalma var. sıfır, kullanılmamış ama ucuz giyim malları var kara kış öncesinde genellikle.

dar gelirliler ve rahmetli orta sınıf sanırım artık kullanmadığı elbiseleri satmıyor ya da hibe etmiyor. çöpe de atmıyor olmalılar (çok kıymetli çünkü). hırsızlık konusu benim alanım değil. sayın cumhurbaşkanımızın saygıdeğer bakanı süleyman soylu o konuda danışılacak isim.

el örrgüsü çocuk giyimi ürünler de yoksullaşmanın başka bir göstergesi. bayağı bildiğin yün çocuk takımları örmüşler insanlar.

dar gelirliler hariç sistemin işlemesinin küçük nedenlerinden biri de bu.
gulhane parkindaki ceviz agaci gulhane parkindaki ceviz agaci
"kardeşlerim, yüce rabbimiz i̇sa mesih'e iman edenler olarak insanlar arasında ayrım yapmayın. toplandığınız yere altın yüzüklü, şık giyimli bir adamla kirli giysiler içinde yoksul bir adam geldiğinde, şık giyimli adama ilgiyle, "sen buraya, iyi yere otur", yoksula da "sen orada dur", ya da "ayaklarımın dibine otur" derseniz, aranızda ayrım yapmış, kötü niyetli yargıçlar olmuş olmuyor musunuz? dinleyin, sevgili kardeşlerim: tanrı, bu dünyada yoksul olanları imanda zenginleşmek ve kendisini sevenlere vaat ettiği egemenliğin mirasçıları olmak üzere seçmedi mi? ama siz yoksulun onurunu kırdınız. sizi sömüren zenginler değil mi? sizi mahkemelere sürükleyen onlar değil mi? ait olduğunuz kişi'nin yüce adına küfreden onlar değil mi?"

yakup'un mektubu, 2:1-7
gulhane parkindaki ceviz agaci gulhane parkindaki ceviz agaci
"devlet destekli milyarlık kazanç

akp'li vekilin eşi fatih erdoğan devletten aldığı arazilerle adeta vurgun yapıyor. erdoğan'ın şirketi, emlak konut'tan aldığı üç arazi ile akp'li eyüp belediyesi'nden aldığı iki araziden yaklaşık 22 milyar tl kazanacak."

https://www.birgun.net/haber/devlet-destekli-milyarlik-kazanc-417527

"devletin arazileriyle yandaş müteahhitlerin adeta ihya edildiği milyarlarca liralık rant projeleriyle peş peşe ortaya çıkıyor. akp milletvekili asuman erdoğan'ın eşi fatih erdoğan da devletten aldığı arazi ve ihalelerle köşeyi dönen isimlerden sadece biri. erdoğan'ın sahibi olduğu pasifik gayrimenkul yatırım ortaklığı a.ş.'nin devletten aldığı arazilere inşa ettiği projelerle milyarlarca lira kazandığı öğrenildi."
atkısıyla dolaşan adam atkısıyla dolaşan adam
emine erdoğanın ağzından da doğrulanmıştır:

<< tüketim hırsının bedelini, emeği hoyratça sömürülen mazlumlar en temel haklarından yoksun kalarak ödüyor. >>

twitter.com

kalkıp halen adamlar çaldı çırptı ekonomiyi s2p attı ama hala halk bunlara oy veriyor, ekonomi bu kadar dibi gördü neden hala endişeli muhafazakarlar bunları destekliyor diyen var. burada anlaşılmayacak bir şey yok ki... senin endişeli muhafazakarlar dediğin adam bilmiyor mu ülkenin durumunu? biliyor. açlığı sefaleti görmüyor mu? görüyor. her şeyden önce bu sıkıntının nereden kaynaklandığını anlamıyor mu? senin benim kadar anlıyor... peki neden bunu dert etsin?

toplum yoksullaştıkça standartlar düşüyor, toplumu sadaka kültürüne alıştırmak o kadar basitleşiyor. insan sadaka kültürüne alışınca zaten durumdan pek şikayetçi olmuyor, kendini soyup soğana çeviren efendilerinin verdiği üç kuruş için allah razı olsun diye boynunu büküp oturuyor. en başından beri hedeflenen bu.

neyle muhattap olduğunu bilmek gerekir. adamın zaten yoksullukla, çalınan çırpılan trilyonlarla, kalem kalem silinen vergi borçlarıyla, akp çocuklarının lüks arabalarda pudra şekeriyle kafayı çekiyor olmasıyla falan bir derdi yok. aksine endişeli muhafazakarların varlığı bu yoksulluğa bağlı. ne alaka değil mi? sen yoksullaştıkça, sefilleştikçe medine dilencisi gibi elini açıp sadaka için yalvarmaya devam edersin. burada peki sadakayı kim veriyor? seni soyup sovana çevirenler değil mi? bu durumda endişeli muhafazakarlar neden kendisini sadakaya bağlayan, onu iyi kötü hayatta tutan efendisine cephe alsın? sizin aklınız mantığınız kesiyor mu?

bunu anladığınızda endişeli muhafazakarlar geyiğinin arkasındaki fikri çözmeniz pek de zor olmuyor. şimdi iyi kötü sadaka veren bir efendin var ya o da elden giderse endişelenirsin tabii ki. çok bilmiş tip te çıkar aman endişeli muhafazakarları tetiklemeyelim, çok mağdur oluyorlar, sonra gidip akp'ye oy veriyorlar, biraz daha pışpışlayalım, kararsız seçmen konsolide olmasın, tepkimizi sandığa saklayalım diye kendini paralar durur.

senin cebini soyan hayatını s2p atan onlar aman endişelenmesinler, aman tetiklenmesinler, aman boynumuzu büküp susalım da mağdur olmasınlar, aman açık kapı bırakmayalım da tatsızlık çıkmasın diye bunları hamal gibi sırtında taşıyan da sensin.

sen marifetmiş gibi ev zencisi olmaya bu kadar meraklıysan adamlar ne yapsın?
gulhane parkindaki ceviz agaci gulhane parkindaki ceviz agaci
"karne hediyesi olarak annesi et aldı. enflasyonu düşük gösterenler utansın

kasapta gördüğü öğrenciden, annesinin kendisine karne hediyesi olarak et aldığı yanıtını alan muhabirin ve çocuğun görüntüleri gündem oldu."

www.yenicaggazetesi.com.tr

"'esk'nin kararı piyasayı etkiler mi?' başlıklı haberde kasaplara giden muhabir müşterilere sorular sordu.

habertürk ekranlarında et ve süt kurumu'nun (esk) piyasaya taze karkas et satışı yapmayı planlaması üzerine yapılan haberde bir çocuğun cevabı dikkat çekti. bir müşteri, "oğlum askerden gelecek onun için biraz yüklendik" ifadelerini kullandı.

kasap da 3 kalem pi̇rzola hedi̇ye etti̇

muhabirin soru sorduğu bir çocuk ise, "annem karne hediyesi et aldı" dedi. muhabir çocuğu 'tebrik' ederken kasap ise, "karne hediyesi kasap abisinden 3 kalem pirzola" diyerek eti çocuğa uzattı.

bu görüntüler sosyal medyada gündem oldu.

avukat ergün kazanır bu görüntüleri twitter'da paylaşarak, "az evvel haberlerde seyrettim, kasapta elinde karneyle bir çocuk şey dedi; annem karne hediyesi et aldı… böyle dünyanın da böyle adaletin de taaa içine…." ifadelerini kullandı."
3 /