son anayasa mahkemesi kararından sonra hakkında iyice düşünülmesi gereken şeydir.
yani iktidarlar için büyük bir rahatlık. pekii neden tüm ülkelerde bu uygulanmıyor? yani hangi iktidar yasamayı, yürütmeyi, yargıyı elinde tutmayı istemez? yüksek yargıyı bile takmak zorunda değilsin. ordu, istihbarat, merkez bankası gibi stratejik kurumları dahi günlük kaprislerinle yönetebiliyorsun. hangi iktidar niye bu gücü arzulamasın?
birincisi bu bir denge işidir. dengeler senin lehine değilse adamın götünden kan alırlar. bu maceraya girmek isteyenin elinde yeterli ekonomik, siyasi ve askeri güç olacak. akp bu işe girerken önce ne yaptı?
ekonomi başlığında:
uzan'a, karamehmet'e, ciner'e filan çöktü. ülkedeki bazı büyükbaşların parasını gaspedip kendi havuzunu oluşturdu ve bu havuz üzerinden kendi kodamanlarını besledi. ülker, akın gibi fetöcü büyükbaşlar dahil islami sermayeye oluk oluk para aktardı. bütün ihaleleri kendi adamlarına vererek devletin bütün kaynaklarını kendi kasasına akıttı. sosyal devlet ilkesi gereği yapılan her çeşit yardımı da propaganda ve siyasi yatırım aracı olarak kullandı.
siyaset başlığında:
rakiplerini ve olası rakiplerini sindirmek için her şeyi yaptı. yüzde 7'lik oy almış olan uzan'ı ekonomik olarak bitirdi ve ülke dışına kaçmaya zorladı. demokrat parti, saadet partisi, bbp gibi sağ partilerin sözü geçen isimlerini tehdit, şantaj ya da satın alma yoluyla kendi bünyesine kattı. dün kendisine "hırsız, çapsız, şerefsiz vs" diyen adamların teker teker en büyük yalayıcılara dönüştüğünü gördük.
süleyman soylu (demokrat parti),
numan kurtulmuş (saadet partisi),
tuğrul türkeş (mhp),
yalçın topçu (bbp),
mehmet metiner (hadep)... vb aynı tavrı ulusalcı yiğit bulut gibi isimlere kadar uzattı. yedek lastikler
devlet bahçeli ve
doğu perinçek'i zaten saymıyoruz.
askeri başlıkta:
tsk'yı balyoz, ergenekon vb operasyonlarla çökertti. bu operasyonlarda kullanmak için ordu, polis, yargı alanında konumlandırdığı fetöcülerin ipini çekerken de eskiden tasfiye ettiği ulusalcıların intikam duygusundan yararlanmaya çalıştı. sonuçta maşa kullanırsan elin yanmıyor. necdet özer, hulusi akar gibi sızmaları da köşe başına yerleştirerek bu operasyonu tamamladı. yani akp'nin üstteki on - on beş generali gömerek genel kurmay başkanı yaptığı adamın 70'lerde
abdullah gül'ün kankası olması tesadüf değil herhalde. orduda işler olağan şekilde yürüse orgeneral olamadan emekli olacak çapsızlıktaki iki adam genel kurmay başkanı olabildi.
ne diyorduk? diğer iktidarlar neden diktatörlüğe geçmek istemesin? ilk cevap dengelerdi. ikinci cevap ise bu işin sosyal faturasının yüksek olması. diktatörlüklerde toplumsal organizmanın niteliği düşer ve orta vadede sürdürülebilirlik sorunu yaşanır. dikta rejimlerinde liyakata yer yoktur. işler biat esasına göre yürür. bu yüzden de niteliksizlik, vasatlık ortama hakim olur. bu arada nitelikli unsurlar sadece etkisizleşip sizi güçten düşürmez, beyin göçü vasıtasıyla başka ülkelere kan taşımaya başlar. şimdi düşünün almanya'da nazi diktası olmasa abd bugünkü gibi güçlenebilir miydi? hepiniz de biliyorsunuz ki mümkün değil... almanya'daki nazi diktası türkiye'nin dahi kimi kazanımlar elde etmesini sağlamıştır. sscb avrupa'nın yarısını nazi diktatörlüğü sayesinde ele geçirmiştir. bugün israil'in bir devlet olarak var olması dahi bununla bağlantılıdır. güncel örneğe gelelim bugün suriye'de kürtlerin devletsi bir yapıya kavuşmasında en büyük etmen hem suriye hem de türkiye'deki diktatoryal yapılar ve bunların birbiriyle rekabetidir. yani diktatöryal yapılar hem ulusal hem de bölgesel kutuplaşmaya sebep oldukları için kendilerini güçlendirirken düşmanlarını da güçlendirirler. kimse ortada kalamaz. durumlar, duygular, yapılar radikalleşir. bu radikalleşme toplumları kaçınılmaz olarak ayrıştırır. ekonomi de bu ortamda çöküşe doğru gider. çünkü para ılılmlı havayı sever.
yine bununla bağlantılı bir reaksiyon; olağanüstü iktidar araçlarının olağanüstü muhalefet araçları doğurmasıdır. yani mesela eski türkiye'deki yapı ne kadar sıkıysa fetö gibi, pkk gibi karşıt hareketler de olağanüstü araçları daha büyük kararlılıkla kullanmaya başladılar. bu coğrafyadan 40 - 50 yıl sonrasını planlayan radikal dinci bir hareketin çıkması sizce de ilginç değil mi? islami gruplar arasında bu fetönün başka bir örneği yok.
yani devletler "demokrasi"yi kendi güzel niyetleriyle, iyiliklerinden, hoşluklarından seçmezler. uzun vadede sürdürülebilirlik (beka) sorunu yaşamamak için "seve seve" kabullenmek zorunda kalırlar. dikta rejimnin dilinden düşürmediği beka sorununun kaynağı da dikta rejimlerinin bu özelliği zaten. ancak bunu görmek için kuş bokundan daha hacimli bir beyne sahip olmak gerekiyor. akp'nin ise her şeyi var tek eksiği biraz zeka. tüm partiyi silkelesen kuş bokundan hacimli beyin bulmak kabil değil.