egoistler birliği ya da diğer adıyla egoistlerin birliği.
egoist max stirner'in, devlet ve toplumunun çözülüşüne karşılık olarak ikame ettiği örgütlenme tarzı.
devlet ve toplum(bkz: devletin ülkesi ve milleti), belirli fikirler, idealler(stirner'in tabiriyle ''hayaletler'') etrafında kurulmuştur. bu hayaletler din, tanrı, kitap, vatan, millet, örf, adet, anane, insanlık, hümanizma, eşitlik, cumhuriyet, özgürlük, hakkaniyet, işçi sınıfı, emekçi kitleler, halk... olabilir. bu hayaletler gerçekte yoktur, insanlar ona inandığı ve itibar ettiği için vardır. bunun sebebi ise hayaletlere kendinden menkul bir kutsallık atfedilmesi, insanların ''hayalet''leri kendinden daha büyük ve daha yüce bir şey zannederek boyun eğmesidir.
işte bu yüzden, insanların ürettiği fikirler zamanla insandan daha yüce bir şeye dönüşür ve insana sahip olur, insanları yönetir. stirner'in de gerçekte somut karşılığı olmayan fikirlere ve kavramlara ''hayalet'' demesindeki sebep esas olarak budur. hayaletler(fikirler, kavramlar, yüce ve kutsal şeylerin tümü) sayesinde insanlar toplum çatısında birleşmeye, tektipleşmeye zorlanır ve tek elden yönetilir. bu hayaletleri tanımayan, fikirlerin kulu ve kölesi olmayı reddedenler toplumdan dışlanır, egoist olmakla itham edilir. (sanki ayıp bir şeymiş gibi!)
halbuki toplumun temelini teşkil eden ''yüce davalar'' da başlı başına egoist mahiyettedir. insanların bu yüce davalara boyun eğmesi ve itibar etmesindeki sebep, o yüce davaya(hayalete) samimiyetle inanması değil fakat esas olarak toplumdan dışlanma ve göze batma korkusudur. insanlar ''bilinçsiz bir egoizm''le yüce davaya kendini adar, bu şekilde toplumda bir yer edinerek kendini garantiye almış olur. fakat gün geçtikçe yüce dava'nın kulu ve kölesi olur, hayaletlerin rehinesi haline gelir. öyle denir ki ''kendinden başkasını düşünmeyen, içten pazarlıklı, şımarık egoist''(!) bir an önce bu egoizmi terk etmeli ve ''hiçbir çıkar beklemeden'' yüce davaya kendisini adamalıdır. halbuki ''yüce dava'' diye bir şey yoktur, yüce davanın(!) varoluş sebebi de başlı başına egoizmdir. stirner bu durumu, tanrı üzerinden açıklıyor:
<< sizler tann hakkında oldukça esaslı bilgilerin tellallığını yapmayı biliyorsunuz, binlerce yıl boyunca "tanrının derinliklerini araştırdınız" ve onun yüreğini okudunuz, öyleyse o tanrı'nın bizim hizmet etmekle yükümlü tutulduğumuz "tanrı'nın davası"nı nasıl yürüttüğünü de pekala anlatabilirsiniz. zaten tanrı'nın yapıp ettiklerini de örtbas ettiğiniz yok. peki nedir onun davası? bakalım... o da, bize reva görüldüğü gibi, kendi dışındaki bir meseleyi, örneğin hakikat ve sevgi meselesini benimsemiş midir? siz bu yanlış anlama karşısında öfkeleniyor ve hakikatin de sevginin de elbette tann'nın meselesi olduğunu, dolayısıyla sevginin de hakikatin de tann'ya yabancı bir mesele sayılamayacağını, esasen tann'nın hakikat ve sevginin ta kendisi olduğunu vaaz ediyorsunuz bize.
tanrı'nın kendi dışındaki bir meseleyi destekleyip ileriye taşıyarak biz zavallı solucanlara benzeyebileceği varsayımı sizi öfkelendiriyor. "tann hakikatin ta kendisi değil mi ki, hakikat meselesinin peşine düşsün?" tanrı sadece kendi meselesiyle uğraşır, ama zaten o, her şeyin içinde her şey olduğu için, her şey de onun meselesidir! ama biz, her şeyin içinde her şey değiliz ve bizim davamız da küçük ve önemsizdir; bu nedenle biz "üstün bir davaya hizmet etmek" zorundayız. -açıkça görülüyor ki, tanrı sadece kendi meselesiyle ilgileniyor, sırf kendiyle uğraşıyor, sırf kendini düşünüyor, gözünde sadece kendi meselesi var; onu hoşnut kılmayan her şeyin vay haline! o, kendinden daha üstün birine hizmet etmiyor, sadece kendini tatmin ediyor. onun davası -tamamen egoist bir davadır >>
bir örnek daha, insanlık da egoizmdir:
<< peki, meselesini kendi meselemiz olarak benimsememiz gereken insanlığın durumu nedir? onun meselesi de bir başkasının meselesi midir ve insanlık üstün bir davaya mı hizmet etmektedir? hayır, insanlık sadece kendi çıkarına bakar, insanlık sadece insanlığı desteklemek ister, insanlığın meselesi gene bizzat insanlıktır. gelişebilmek uğruna, bireyleri ve halkları gaddarca hizmetine koşar, sonunda ihtiyaçları karşılandığında da minnet borcunu ödemek üzere, onları tarihin gübre yığınına atar o halde insanlığın meselesi de - tamamen egoist bir dava değil midir? >>
bir başka örnek olarak, vatanseverlik de egoist bir davadır:
<< bütün bu meseleler kendilerine hararetle biat edilmesinden fazlasıyla yararlanırlar. adanmış vatanseverler tarafından korunan bir halkı gözlemleyin! vatanseverler, kanlı çarpışmalar sırasında, ya da açlık ve sefalet yüzünden ölürler; bu, halkın umurunda mıdır? halk ölenlerin çürümüş bedenleriyle gübrelenip beslenen o toprak üzerinde "dal budak salar, çiçek açar"! bireyler, "halkın yüce davası" uğruna can vermişlerdir, halk ise onların ardından minnettarlığını dile getiren birkaç söz söyler -ve parsayı toplar. i̇şte ben karlı egoizm diye buna derim. >>
işte bu ve benzeri... tüm davalar egoisttir ve ''kendi çıkarını düşünür''... dolayısıyla kişi kendini yüce bir davaya feda ettiğinde egoizmden vazgeçmiş olmaz, yine egoist bir davaya hizmet eder, kendini köleleştirmek ve küçültmek vesilesiyle, hayaletlerin elinde tutsak olur.
kandırıldığını anlayan kişi, yüce bir dava olmadığını görmekle hayaletlerin tutsağı olmaktan kurtulur ve o andan itibaren kendinden başka kimseye hizmet etmez. (bkz: benim için benden daha önemlisi yoktur)
''yüce dava''yı ağzında sakız gibi çiğneyen egoist, topluma tabii olmaz ve toplumu kendi menfaatine kullanır. o andan itibaren toplumu ve devleti parçalayarak adım adım egoistler birliğini örgütler.
kendi menfaatinden başka hiçbir şeye hizmet etmeyen ''bilinçli egoistler'', çıkarlarını tahkim etmek için kendi aralarında koordine olarak bir müşterek haline gelir ve egoistler birliğine dönüşür.
''e şimdi o egoistler birliği de toplum değil mi? ne fark var'' denebilir. max stirner farkı şöyle açıklıyor:
<< bir birliğe tüm gücünüzü, yeteneğinizi getirirsiniz ve kendinizi kaale aldırırsınız; bir toplumda çalışma gücünüzle beraber kullanılırsınız; birincisinde egoistçe, ikincisinde insani bir şekilde, yani dinsel olarak, tanrının gövdesinin bir parçası olarak yaşarsınız. toplumda, sahip olduklarınızı topluma borçlu olursunuz ve bu nedenle görevleriniz vardır, toplumsal görevler size egemendir; birliği ise kullanırsınız ve artık onu kullanmanın bir yolu kalmadığında sorumluluk ve sadakat duygusu hissetmeden onu terk edersiniz. toplum sizden daha fazla bir şeyse, sizin için de kendinizden daha fazla anlam ifade eder; birlik ise yalnızca sizin aracınızdır ya da doğal gücünüzü keskinleştirmenize ve artırmanıza yarayan bir kılıçtır; birlik sizin için ve sizin aracılığınızla varolur, toplum ise tersine size kendisi için sahip çıkar ve siz olmadan da var olabilir; kısacası toplum kutsaldır, birlik sizin kendinizdir; toplum sizi kullanır, siz birliği kullanırsınız. >>
bu itibarla, instela da bir egoistler birliği midir? ya da başka bir ifadeyle müdür müdür müdür?
(bkz: kafamda deli sorular)
egoist max stirner'in, devlet ve toplumunun çözülüşüne karşılık olarak ikame ettiği örgütlenme tarzı.
devlet ve toplum(bkz: devletin ülkesi ve milleti), belirli fikirler, idealler(stirner'in tabiriyle ''hayaletler'') etrafında kurulmuştur. bu hayaletler din, tanrı, kitap, vatan, millet, örf, adet, anane, insanlık, hümanizma, eşitlik, cumhuriyet, özgürlük, hakkaniyet, işçi sınıfı, emekçi kitleler, halk... olabilir. bu hayaletler gerçekte yoktur, insanlar ona inandığı ve itibar ettiği için vardır. bunun sebebi ise hayaletlere kendinden menkul bir kutsallık atfedilmesi, insanların ''hayalet''leri kendinden daha büyük ve daha yüce bir şey zannederek boyun eğmesidir.
işte bu yüzden, insanların ürettiği fikirler zamanla insandan daha yüce bir şeye dönüşür ve insana sahip olur, insanları yönetir. stirner'in de gerçekte somut karşılığı olmayan fikirlere ve kavramlara ''hayalet'' demesindeki sebep esas olarak budur. hayaletler(fikirler, kavramlar, yüce ve kutsal şeylerin tümü) sayesinde insanlar toplum çatısında birleşmeye, tektipleşmeye zorlanır ve tek elden yönetilir. bu hayaletleri tanımayan, fikirlerin kulu ve kölesi olmayı reddedenler toplumdan dışlanır, egoist olmakla itham edilir. (sanki ayıp bir şeymiş gibi!)
halbuki toplumun temelini teşkil eden ''yüce davalar'' da başlı başına egoist mahiyettedir. insanların bu yüce davalara boyun eğmesi ve itibar etmesindeki sebep, o yüce davaya(hayalete) samimiyetle inanması değil fakat esas olarak toplumdan dışlanma ve göze batma korkusudur. insanlar ''bilinçsiz bir egoizm''le yüce davaya kendini adar, bu şekilde toplumda bir yer edinerek kendini garantiye almış olur. fakat gün geçtikçe yüce dava'nın kulu ve kölesi olur, hayaletlerin rehinesi haline gelir. öyle denir ki ''kendinden başkasını düşünmeyen, içten pazarlıklı, şımarık egoist''(!) bir an önce bu egoizmi terk etmeli ve ''hiçbir çıkar beklemeden'' yüce davaya kendisini adamalıdır. halbuki ''yüce dava'' diye bir şey yoktur, yüce davanın(!) varoluş sebebi de başlı başına egoizmdir. stirner bu durumu, tanrı üzerinden açıklıyor:
<< sizler tann hakkında oldukça esaslı bilgilerin tellallığını yapmayı biliyorsunuz, binlerce yıl boyunca "tanrının derinliklerini araştırdınız" ve onun yüreğini okudunuz, öyleyse o tanrı'nın bizim hizmet etmekle yükümlü tutulduğumuz "tanrı'nın davası"nı nasıl yürüttüğünü de pekala anlatabilirsiniz. zaten tanrı'nın yapıp ettiklerini de örtbas ettiğiniz yok. peki nedir onun davası? bakalım... o da, bize reva görüldüğü gibi, kendi dışındaki bir meseleyi, örneğin hakikat ve sevgi meselesini benimsemiş midir? siz bu yanlış anlama karşısında öfkeleniyor ve hakikatin de sevginin de elbette tann'nın meselesi olduğunu, dolayısıyla sevginin de hakikatin de tann'ya yabancı bir mesele sayılamayacağını, esasen tann'nın hakikat ve sevginin ta kendisi olduğunu vaaz ediyorsunuz bize.
tanrı'nın kendi dışındaki bir meseleyi destekleyip ileriye taşıyarak biz zavallı solucanlara benzeyebileceği varsayımı sizi öfkelendiriyor. "tann hakikatin ta kendisi değil mi ki, hakikat meselesinin peşine düşsün?" tanrı sadece kendi meselesiyle uğraşır, ama zaten o, her şeyin içinde her şey olduğu için, her şey de onun meselesidir! ama biz, her şeyin içinde her şey değiliz ve bizim davamız da küçük ve önemsizdir; bu nedenle biz "üstün bir davaya hizmet etmek" zorundayız. -açıkça görülüyor ki, tanrı sadece kendi meselesiyle ilgileniyor, sırf kendiyle uğraşıyor, sırf kendini düşünüyor, gözünde sadece kendi meselesi var; onu hoşnut kılmayan her şeyin vay haline! o, kendinden daha üstün birine hizmet etmiyor, sadece kendini tatmin ediyor. onun davası -tamamen egoist bir davadır >>
bir örnek daha, insanlık da egoizmdir:
<< peki, meselesini kendi meselemiz olarak benimsememiz gereken insanlığın durumu nedir? onun meselesi de bir başkasının meselesi midir ve insanlık üstün bir davaya mı hizmet etmektedir? hayır, insanlık sadece kendi çıkarına bakar, insanlık sadece insanlığı desteklemek ister, insanlığın meselesi gene bizzat insanlıktır. gelişebilmek uğruna, bireyleri ve halkları gaddarca hizmetine koşar, sonunda ihtiyaçları karşılandığında da minnet borcunu ödemek üzere, onları tarihin gübre yığınına atar o halde insanlığın meselesi de - tamamen egoist bir dava değil midir? >>
bir başka örnek olarak, vatanseverlik de egoist bir davadır:
<< bütün bu meseleler kendilerine hararetle biat edilmesinden fazlasıyla yararlanırlar. adanmış vatanseverler tarafından korunan bir halkı gözlemleyin! vatanseverler, kanlı çarpışmalar sırasında, ya da açlık ve sefalet yüzünden ölürler; bu, halkın umurunda mıdır? halk ölenlerin çürümüş bedenleriyle gübrelenip beslenen o toprak üzerinde "dal budak salar, çiçek açar"! bireyler, "halkın yüce davası" uğruna can vermişlerdir, halk ise onların ardından minnettarlığını dile getiren birkaç söz söyler -ve parsayı toplar. i̇şte ben karlı egoizm diye buna derim. >>
işte bu ve benzeri... tüm davalar egoisttir ve ''kendi çıkarını düşünür''... dolayısıyla kişi kendini yüce bir davaya feda ettiğinde egoizmden vazgeçmiş olmaz, yine egoist bir davaya hizmet eder, kendini köleleştirmek ve küçültmek vesilesiyle, hayaletlerin elinde tutsak olur.
kandırıldığını anlayan kişi, yüce bir dava olmadığını görmekle hayaletlerin tutsağı olmaktan kurtulur ve o andan itibaren kendinden başka kimseye hizmet etmez. (bkz: benim için benden daha önemlisi yoktur)
''yüce dava''yı ağzında sakız gibi çiğneyen egoist, topluma tabii olmaz ve toplumu kendi menfaatine kullanır. o andan itibaren toplumu ve devleti parçalayarak adım adım egoistler birliğini örgütler.
kendi menfaatinden başka hiçbir şeye hizmet etmeyen ''bilinçli egoistler'', çıkarlarını tahkim etmek için kendi aralarında koordine olarak bir müşterek haline gelir ve egoistler birliğine dönüşür.
''e şimdi o egoistler birliği de toplum değil mi? ne fark var'' denebilir. max stirner farkı şöyle açıklıyor:
<< bir birliğe tüm gücünüzü, yeteneğinizi getirirsiniz ve kendinizi kaale aldırırsınız; bir toplumda çalışma gücünüzle beraber kullanılırsınız; birincisinde egoistçe, ikincisinde insani bir şekilde, yani dinsel olarak, tanrının gövdesinin bir parçası olarak yaşarsınız. toplumda, sahip olduklarınızı topluma borçlu olursunuz ve bu nedenle görevleriniz vardır, toplumsal görevler size egemendir; birliği ise kullanırsınız ve artık onu kullanmanın bir yolu kalmadığında sorumluluk ve sadakat duygusu hissetmeden onu terk edersiniz. toplum sizden daha fazla bir şeyse, sizin için de kendinizden daha fazla anlam ifade eder; birlik ise yalnızca sizin aracınızdır ya da doğal gücünüzü keskinleştirmenize ve artırmanıza yarayan bir kılıçtır; birlik sizin için ve sizin aracılığınızla varolur, toplum ise tersine size kendisi için sahip çıkar ve siz olmadan da var olabilir; kısacası toplum kutsaldır, birlik sizin kendinizdir; toplum sizi kullanır, siz birliği kullanırsınız. >>
bu itibarla, instela da bir egoistler birliği midir? ya da başka bir ifadeyle müdür müdür müdür?
(bkz: kafamda deli sorular)