enter the void

1 /
sirseri sirseri
29. uluslararası istanbul film festivali kapsamında gösterilmiş, rahatsız edici, kimi için başyapıt kimi için izlenmeyecek kadar kötü film. gaspar noe'nin bıyıkları ve oduncu gömleğiyle geldiği gece, kendisinin berbat ingilizcesiyle yaptığı küçük konuşmayla başladı. film çok uzun; 2 saat 40 dakika kadar sürüyor, ve bu uzunlukta filmi seyredebilmek hiç de kolay değil, sürekli sallanan ya da dönen bir kamera, aşırıya kaçmış ses efektleri, titremeler, pornografik görüntüler ve çarpıcı bir kaza sahnesi. cumartesi gecesi atlas sinemasında adrenalin denen hormonun vücudumda salgılandığını hissettim, uzun süre gerginliği üzerimden atamadım. ancak şunu söylemek gerekir, insan doğasında bulunan başa dönüş isteği, ölümün nasıl bir şey olduğunun merakı gibi mevzuları bu derece çarpıcı ve sağlam anlatan bir film olduğu için bana göre bir başyapıt niteliğindeydi. gaspar noe'nin filmden sonra sorulara yanıt verirken yaptığı espriler bana göre insanların gerginliğini baya bi aldı.
chillout chillout
korsan dvdciden üç tane film alıp izleyince kendini sinema izleyicisi oldum sanan algısı düşük tiplerin yarısında çıktıkları filmdir. festivalde gösterilen konusu belli yönetmeni belli bir filme gelip, sonrada tahammül edemeyip çıkıp gitmek nedir ya? hayır çıkmalarına değil filme gelmelerine kızıyorum. hiç mi bakmadın bilet alırken konusuna falan. alışveriş merkezinde gezerken a neymiş acaba bu hadi girelim deyilecek bişey değil ki festival filmleri. biletleri önceden satışa çıkıyor vakit ayırıp bekleyip alıyosun sonra gördüğün ilk rahatsız edici sahnede çıkıp gidiyosun. üstelik bu yönetmenin ilk filmi de değil ki, ama bilmiyoduk böyle olduğunu diyesin. sonuç itibariyle oldukça uzun ve oldukça sert bir filmdi, ama bünyeniz kaldırmıycaksa hiç izlemeyin.

(bkz: yiyemeyeceğin yarrağın altına yatma)
dream is destiny dream is destiny
bana "bu adam yeni bir devir başlatıyo arkadaş" filmdir.
öyle ki adamın eline basit bir konu verin.mesela ekmek almaya gitmek istemeyen çocuğun zorla fırına yollanması olsun bu.onu bile muhteşem görüntülerle ve müziklerle harmanlayıp,bilinçaltında ne var ne yok ortaya koyup,insan psikolojisini en belirgin şekilde anlatıp elinize verir filmi.

enter the void'e gelince de spoiler vermek ve anlatmak gereksiz ki bunu yapamazsınız.filmde konudan çok anlatım ve bunu görselliğe dönüştürme şekli dikkat çekiyor.hatta öyle kareler var ki filmde beyninizi resmen skiyor diyebilirim.
illa vermek gerekirse:

---spoiler---
uyuşturucunun etkisiyle ekrana gelen tuhaf şekillerinin aynısının tüm tvlerde ve monitörlerde olması tv'nin de bir uyuşturucu olduğunu anlatır bizlere.
ayrıca aklımda en çok kalan kare vajina içindeki penistir.ilk gördüğümde "oha yok artık" deyip bakakaldım.adam, spermin bakış açısından izlettiriyor filmi artık ne denilebilir ki.
---spoiler---

ayrıca;
(bkz:büyük adamsın gaspar noe)
bacanga bacanga
kolay kolay tekrar bir film beğenemememe sebep olacak bir film. en son bu duyguyu lost highwayde yaşamıştım. başyapıtların arasında bile çığır açmıştır bana göre.. saygıyla eğiliyorum..
burnundan kıl aldırmıyor burnundan kıl aldırmıyor
1900 lerde yaşarken hep 2000'lerde birşey olacak,etrafta uzay gemileriyle gezinen insanlar olacağını, çok farklı bir dünyanın içerisinde yaşayacağımızı düşünürdük. kısmen de olsa teknolojinin dramatik yükselişi belirli bir alanda bu uçuk düşüncelerin gerçekleşmesine neden olmuştur. ki bunu hadi ispatla yine de inanmadık diyenlere gaspar noe bu filmiyle gereken cevabı vermiştir, hatta yetinmemiş sinemanın eline vermiştir. yapay zeka filmini o günün imkanlarıyla çekemeyen stanley kubrick'in gözyaşlarını sadece steven spielberg duymamış, gaspar abi hepten bir namus kurtarma işine girişerek 2000lerin en psychedelic filmini çekmiştir.
uyuşturucuya bulanmış dengesiz bir aklın ve ya daha da saf,temiz konuşarak "salt aklın" her türlü tahayyüle imkan tanıyan zehirli varlığı, renkten renge boyadığı kozmik perdede izleyene zamanını da mekanını da al git diyen cesur tavrı ile artık evim,arabam bir de güzel bir eşim olsun diyen sıradan,beyinsiz insanın suratına tükürmek için penisten hesapsızca fırlayan spermler gibi başka beyinleri döllemeye hazırdır. terkedilmişliğinize, tekbaşınalığinıza ağlamak için artık kimse türkü yakmaz, inanın artık. başlarsın en kalın olanından damarın, olmadı öküz gibi açtığın burun deliğinden girersin daha götveren bir dünyaya. daha daşşaklı bir teori ortaya atamayacağın için evreni schrödinger'in kedisine bırakacaksın canım. megapikseller boyutunda renkler varmış dersin sonra, gökkkuşağı hepten bir yalanmış, görürsün. götünü boktan bir tuvaletin içinde siktiklerinde pespembe dünya bir solucan deliğinden götürür seni çocukluğuna,ağlarsın.biri böyle en iğrenç,sikik görüntülerle güzel günleri hatırlattığı için ağlarsın. bir müslüm şarkısına kalır gerisi, tabi kesilen her gariban damarı hesaba katarsan canım. yok öyle the end'ler artık.
sky sky
manyak eden film. tepeden tepeden başınız dönüyor. kafası güzel adamın, kafayı güzel eden filmi diyebilirim.
1 /