amerika'da ırkçılık yaptığı gerekçesi ile yasaklanan dizi.
generations
samin üniversiteden mezun olabilmek için biyoloji hocasıyla yattığı efsane dizi
çocukluğum boyunca bir kaç kez yayınlananyalan rüzgarı gibi suyu çıkarılmadan biten pembe dizi
sam whitmore'un aklımın daha yeni ermeye başladığı tarihlerde kaşarlıklarını görerek bir anlam vermeye çalışırken aynı zamanda sırıtırdım. sayesinde banyo fantazilerimin temelleri atılmıştır. teşekkürler sam.
80'li yıllarda türkiyeyi yıkıp geçiren (bkz: hayat ağacı) dizisi.akşam hayat durur herkes onu seyrederdi.
daha mı güzel günlerdi o gunler
(bkz: zayıflamak istiyorum)'lara katlanmak
(bkz: sam)
(bkz: kyle masters)
daha mı güzel günlerdi o gunler
(bkz: zayıflamak istiyorum)'lara katlanmak
(bkz: sam)
(bkz: kyle masters)
beyaz fon üzerinde büyüyen yeşil bi ağaç mı vardı ne bu dizinin başında.
dedektifin adı kyle masters'dı. ağır abiydi. yakışıklıydı. sam'ide lüleden iyi götürdü valla.
taş devri star'da ilk yayınlanmaya başlandığında hemen bu dizinin arkasından başlardı. dizinin ağaçlı jeneriğini görünce pavlov'un köpeği hesabı televizyon başına geçerdik.
sonra körfez savaşı çıktı, taş devrini ortadan kesip hayatımın ilk simültane çeviri tecrübelerini de içeren cnn yayını koymaya başladılar. o zamandan beri antimilitaristim, kahrolsun savaş.
sonra körfez savaşı çıktı, taş devrini ortadan kesip hayatımın ilk simültane çeviri tecrübelerini de içeren cnn yayını koymaya başladılar. o zamandan beri antimilitaristim, kahrolsun savaş.
bi adam vardı zenci genç çocuk, sam'la iyi arkadaştılar galiba. orda bu dizide çok enrika yoktu sanki. bi sam, çevirmediği dolap kalmamıştı.
komiser kyle diye biri vardı, ilk aşkımdı. garip bir küpesi vardı. o zaman bir erkeğin küpe takması çok garip karşılansa da adama çok yakışıyordu. galiba küpesi hapishane hücresi şeklindeydi. bir de fotoğrafçı jason vardı. zenci bir aile vardı. bir kere evlerine girlimiş ve zarar verilmişti. güzel de bir müziği vardı galiba. şimdi yayınlasalar oturur gene izlerim.
ne generations'ı. hayat ağacı bildiğin. the young and hödöles da olmaz. o da bildiğin yalan rüzgarı.
bu iki dizi sürekli kıyaslansa da ikisini de çok seviyordum, ayırmam. ikisini de bir potada eritip kucaklıyorum gamzeli bir şekilde.
bugün dizinin bahsi açıldığında ve girileri okuduğumda sevinç duysam da ağır düşkırıklıklarına da uğradım.
ne yazık ki bazı şeyler unutturulmuş, özellikle istenmiş belli ki. bir psikopat mary hala'yı hatırlayan var mı aranıza? unutulmayan, yıllarca doğum günü pastam geldiğinde bile iki kere düşünmemi sağlayan mary hala. halalar, bizim halalarımız. annelerimizin halaları.
meri hala'nın en unutulmaz vukuatlarından biri zehirli pasta işidir mesela. monik'in doğum gününde cesınla(torunuydu) ikisini temizlemek amacıyla çok sevimli görünen bi pasta yapmıştır. bölüm bitmeden o pastaya yapılan zoomu ve meri hala'nın korkunç bakışlarını hala unutamadığımı bugün gene anladım.
kendisinin vukuatları bununla bitmiyor tabii, "hayat ağacı" denildiğinde gözümün önüne şimşek gibi çakan beyaz eldivenli el fotoğrafı var mesela. gene acuze meri'nin cesın için yaptığı bir başka cinayet girişiminde. çok feci polisiyeydi o foto ve devamında cinayetin ortaya çıkışı. "elin kopsun" diye ağlamıştım türkçe ödevimin üzerine.
ve ve ve meri hala'nın top 3 vukuatında en zekice bulduğuma gelirsek, buna biz kısaca geyik kafası komplosu diyoruz. (dört kafadarlar romanı adı gibi oldu bu)
bu canavar kadın gene cesın'ın elmaslarını yürütüyordu sonra bunları geyik kafasına koyuyordu bir tane kocaman. herkes deli gibi arıyordu elmasları. tıpkı pastaya olduğu gibi kritik anlarda kafaya zoom yapılması heyecanı perçinlerdi. işin zekice kısmı ise geyik kafası arayışı sırasında iş havaalanlarına kıstırmaya varınca geyik kafasının önce bulunması sonra da tüm hava alanlarında aynı geyik kafasından bulunmasıydı. masumiyetimi elimden alan sahnelerden biri de budur. o gün baba şirin oyuncağımı yaktım, kedimin kuyruğuna teneke bağladım, sonra kediyi kestim. gerisini anlatmak istemiyorum.
canavar hala geri geldi 4'ten sonra çok sevgili insan kyle masters'a dönmek istiyorum. uzun saçları, küpesi, kutudan süt içmesi, itfaiye direğinden kayarak aşağı inmesi, serinin karizmatik ve jön kişisi olmasıyla bir çok genç kızımızın (çocuğumuzun) hayallerini süslemişti kendisi. "ridç mi kayl" mı sorusu o günlerde sorulsa da geometri maketi suratlı ridge* değil elbette kayl gönüllerin prensiydi.
http://www.roberttorti.com/photos/television/bob_generations.jpg
bu resmi gördükten sonra gençlik heyecanımın solgun bir anı olduğunu anladım. neticede kayl eski kayl değil, keza ben de öyle. kendisinde bir yaşar alptekin hatta zaman zaman engin koç saçı görmemden ötürü belki. beni affedeceğini umuyorum kyle.
unutamadığım sahnelere geri dönersek sam'in, otelin patronuna (cordın) kesik ama aynı anda parlak ve piç adamla iş pişiren cesika (gerçek kötüler ekibi) tarafından kurulan komplo sonucu "mink çin(k) vazosu"nu eli değmedi halde kırması geliyor aklıma. o vazonun kırmızı kadifede dururken sallanıp düşmesi, teknolojinin o devirde ilerlemesi, düşme öncesi yanıp sönen kırmızı düğme. ve niceleri. uzun süre vazolara değmek istemedim. içime işlemiş resmen o sahne.
ve son olarak dizideki romantik öğelere dönelim. kyle'ın şeyh giysileriyle sam'in oteline gelmesi, sonra şeyhmiş gibi onu kandırması, sonra ey türk çocuklarına duş sahnesiyle yeni ufuklar açması. utanıp mutfağa su almaya gidenler, oyuncaklarıyla ilgilenenler ve daha niceleri. seyirci de hep haliyle ikilinin kavuşmasını dört gözle bekliyordu.
bir de rosa vardı ki rosalinda ile kesinlikle karışmasın. o da çok önemli bir diziydi. "rosaa saberee hebe höbe" diye şarkısı vardı. bu tabii başka bir yazı konusu. tabii cenin pozisyonuna geçip eski halime döndükten sonra.
ve son olarak "bende fil hafızası var, ayrıntı manyağıyım, etkilenmişim ki ortaya döküyorum" diye uzun uzun yazı yazanların % 85.3'ünün cehenneme gideceğini biliyor muydunuz?
bunu öğrendiğimden ötürü cehennemde gelecekte koğuş arkadaşım olacak olan şu an vatani görevini yapmakta olan zinnur gülşah dinçer'e de sevgilerimi ve kyle ideasının çökmesinden ötürü hayata tutunabilmemiz için "the show must go on"u yolluyorum.
"another heartache, another failed romance."
bu iki dizi sürekli kıyaslansa da ikisini de çok seviyordum, ayırmam. ikisini de bir potada eritip kucaklıyorum gamzeli bir şekilde.
bugün dizinin bahsi açıldığında ve girileri okuduğumda sevinç duysam da ağır düşkırıklıklarına da uğradım.
ne yazık ki bazı şeyler unutturulmuş, özellikle istenmiş belli ki. bir psikopat mary hala'yı hatırlayan var mı aranıza? unutulmayan, yıllarca doğum günü pastam geldiğinde bile iki kere düşünmemi sağlayan mary hala. halalar, bizim halalarımız. annelerimizin halaları.
meri hala'nın en unutulmaz vukuatlarından biri zehirli pasta işidir mesela. monik'in doğum gününde cesınla(torunuydu) ikisini temizlemek amacıyla çok sevimli görünen bi pasta yapmıştır. bölüm bitmeden o pastaya yapılan zoomu ve meri hala'nın korkunç bakışlarını hala unutamadığımı bugün gene anladım.
kendisinin vukuatları bununla bitmiyor tabii, "hayat ağacı" denildiğinde gözümün önüne şimşek gibi çakan beyaz eldivenli el fotoğrafı var mesela. gene acuze meri'nin cesın için yaptığı bir başka cinayet girişiminde. çok feci polisiyeydi o foto ve devamında cinayetin ortaya çıkışı. "elin kopsun" diye ağlamıştım türkçe ödevimin üzerine.
ve ve ve meri hala'nın top 3 vukuatında en zekice bulduğuma gelirsek, buna biz kısaca geyik kafası komplosu diyoruz. (dört kafadarlar romanı adı gibi oldu bu)
bu canavar kadın gene cesın'ın elmaslarını yürütüyordu sonra bunları geyik kafasına koyuyordu bir tane kocaman. herkes deli gibi arıyordu elmasları. tıpkı pastaya olduğu gibi kritik anlarda kafaya zoom yapılması heyecanı perçinlerdi. işin zekice kısmı ise geyik kafası arayışı sırasında iş havaalanlarına kıstırmaya varınca geyik kafasının önce bulunması sonra da tüm hava alanlarında aynı geyik kafasından bulunmasıydı. masumiyetimi elimden alan sahnelerden biri de budur. o gün baba şirin oyuncağımı yaktım, kedimin kuyruğuna teneke bağladım, sonra kediyi kestim. gerisini anlatmak istemiyorum.
canavar hala geri geldi 4'ten sonra çok sevgili insan kyle masters'a dönmek istiyorum. uzun saçları, küpesi, kutudan süt içmesi, itfaiye direğinden kayarak aşağı inmesi, serinin karizmatik ve jön kişisi olmasıyla bir çok genç kızımızın (çocuğumuzun) hayallerini süslemişti kendisi. "ridç mi kayl" mı sorusu o günlerde sorulsa da geometri maketi suratlı ridge* değil elbette kayl gönüllerin prensiydi.
http://www.roberttorti.com/photos/television/bob_generations.jpg
bu resmi gördükten sonra gençlik heyecanımın solgun bir anı olduğunu anladım. neticede kayl eski kayl değil, keza ben de öyle. kendisinde bir yaşar alptekin hatta zaman zaman engin koç saçı görmemden ötürü belki. beni affedeceğini umuyorum kyle.
unutamadığım sahnelere geri dönersek sam'in, otelin patronuna (cordın) kesik ama aynı anda parlak ve piç adamla iş pişiren cesika (gerçek kötüler ekibi) tarafından kurulan komplo sonucu "mink çin(k) vazosu"nu eli değmedi halde kırması geliyor aklıma. o vazonun kırmızı kadifede dururken sallanıp düşmesi, teknolojinin o devirde ilerlemesi, düşme öncesi yanıp sönen kırmızı düğme. ve niceleri. uzun süre vazolara değmek istemedim. içime işlemiş resmen o sahne.
ve son olarak dizideki romantik öğelere dönelim. kyle'ın şeyh giysileriyle sam'in oteline gelmesi, sonra şeyhmiş gibi onu kandırması, sonra ey türk çocuklarına duş sahnesiyle yeni ufuklar açması. utanıp mutfağa su almaya gidenler, oyuncaklarıyla ilgilenenler ve daha niceleri. seyirci de hep haliyle ikilinin kavuşmasını dört gözle bekliyordu.
bir de rosa vardı ki rosalinda ile kesinlikle karışmasın. o da çok önemli bir diziydi. "rosaa saberee hebe höbe" diye şarkısı vardı. bu tabii başka bir yazı konusu. tabii cenin pozisyonuna geçip eski halime döndükten sonra.
ve son olarak "bende fil hafızası var, ayrıntı manyağıyım, etkilenmişim ki ortaya döküyorum" diye uzun uzun yazı yazanların % 85.3'ünün cehenneme gideceğini biliyor muydunuz?
bunu öğrendiğimden ötürü cehennemde gelecekte koğuş arkadaşım olacak olan şu an vatani görevini yapmakta olan zinnur gülşah dinçer'e de sevgilerimi ve kyle ideasının çökmesinden ötürü hayata tutunabilmemiz için "the show must go on"u yolluyorum.
"another heartache, another failed romance."

#1866230 ·
· 71
okul çıkışı eve koşarak gitmeme, annemin o saatte hazıladığı ikindi kahvaltısını tıkınırken gözümü ekrandan ayıramama neden olan 80lerin sonu 90 ların başında yayınlanan en iyi dizi..
diziyle ilgili akılda kalanlar:
marshall dondurmaları ve kış günü bile tıklım tıklım olması bu dondurma dükkanının,
adam ın ,atletik ya, evde hep yarı çıplak dolaşması,
kyle ın evindeki demir çubuktan kayarak inmesi,
marshalların evinin beyaz, charles adlı ırkçı komsuları tarafından kundaklanması,fakat adamın karısının son derece naif ve iyi kalpli olması,
ruth un ve annesinin samin annesinin ailesinde hizmetçilik yapmış olmasından dolay ruthun onlarla aşamadığı sorunlarının olması,
sam in biyoloji sorularını çalması,rob la ateşli sahneleri,
diziye sonradan giren bi zenci, şarkıcı hatunun adı doreen di sanırım işadamı görünümlü eşi martin jackson ı adam la aldatması ve karı koca arasında sürüp giden bitmez tükenmez entrikalar,
sam ve kyle ın bi dağ evinin önünde kartopu oynamaları ve kyle ın onu öpüşü,
jason ın vurulma sahnesi,karanlık odası,
bi adet dillere destan eldiven marry hala nın jasonu vurmak isterken kullandığı,
sonlara doğru işin içine giren bi otel patronu jordon dı sanki bi de sam in kırdığını sandığı bi vazo vukuatı,
marry halanın bi geyik kafasına sokup kaçırmaya çalıştığı elmaslar,
monique in ahlaki tavırları,
3 nesli temsilen 3 farklı renk tonunda 3 ağaç...
ve dizinin akıllardan hala silinmeyen kısa kesip reklam soktuklarında küfrettiğimiz mükemmel jeneriği...
diziyle ilgili akılda kalanlar:
marshall dondurmaları ve kış günü bile tıklım tıklım olması bu dondurma dükkanının,
adam ın ,atletik ya, evde hep yarı çıplak dolaşması,
kyle ın evindeki demir çubuktan kayarak inmesi,
marshalların evinin beyaz, charles adlı ırkçı komsuları tarafından kundaklanması,fakat adamın karısının son derece naif ve iyi kalpli olması,
ruth un ve annesinin samin annesinin ailesinde hizmetçilik yapmış olmasından dolay ruthun onlarla aşamadığı sorunlarının olması,
sam in biyoloji sorularını çalması,rob la ateşli sahneleri,
diziye sonradan giren bi zenci, şarkıcı hatunun adı doreen di sanırım işadamı görünümlü eşi martin jackson ı adam la aldatması ve karı koca arasında sürüp giden bitmez tükenmez entrikalar,
sam ve kyle ın bi dağ evinin önünde kartopu oynamaları ve kyle ın onu öpüşü,
jason ın vurulma sahnesi,karanlık odası,
bi adet dillere destan eldiven marry hala nın jasonu vurmak isterken kullandığı,
sonlara doğru işin içine giren bi otel patronu jordon dı sanki bi de sam in kırdığını sandığı bi vazo vukuatı,
marry halanın bi geyik kafasına sokup kaçırmaya çalıştığı elmaslar,
monique in ahlaki tavırları,
3 nesli temsilen 3 farklı renk tonunda 3 ağaç...
ve dizinin akıllardan hala silinmeyen kısa kesip reklam soktuklarında küfrettiğimiz mükemmel jeneriği...

#1901729 ·
· 72
kyle ın evindeki demir çubuktan kayarak inmesinin sebebi evinin eski bir itfaiye merkezi olmasından kaynaklanıyordu. birde sanırım bir geyik kafasının içinde elmaslar vardı. 17-18 sene onceydi ama hala bakıyorumda bir takım sahneler herkesin aklında. bu açıdan gayet başarılıdır denilebilinir.

#2813031 ·
· 70
akşam üzeri yayınlanırdı yanlış hatırlamıyorsam, manyak gibi izlerdik.

#2852395 ·
· 69
çocukluğumda hiç kaçırmadan izlediğim dizi. tekerlemesi bile vardı bu dizinin. şimdi aklıma gelince heyt be eski günler dedim. tekerleme de şöyle bişeydi hatırladığım kadarıyla ;
menekşe mor sam witmor
evde hırsız kyle masters
dalda erik adam ile monic
menekşe mor sam witmor
evde hırsız kyle masters
dalda erik adam ile monic