ulusalcıların bilindik bayat gösterileri gibi, ama yanlarında marjinal sol grup üyeleri ve "wuhaa devrim çok süper lan" diyerek gaza gelen aptal türk sosyal medya kullanıcılarını da almış hallerini düşünün.
hah işte. bu saçma ve eğreti, tabansız, tuhaf şeye gazi parkı direnişi diyoruz.
ortada herhangi bir amaç olmadığını da ayrıca söylemek isterim.
kısaca, ilk başladığı günlerde, saatlerde söylüyorduk, yapmayın, komik duruma düşüyorsunuz diye, dinlemediler.
adalet ve kalkınma partisi
adalet ve kalkınma partisi: bugüne kadar(31 mayıs 2013) bir sonraki seçim döneminde oy verip vermeme konusunda çekimserdim. bugün kararımı verdim. ...
ıtusozluk
http://www.itusozluk.com/li.php?id=10673778
aklıma azgelişmişliğin sürekliliğini getiren direniştir.
(bkz:
azgelişmişliğin sürekliliği)
az da olsa ilerleme kaydeden ülkenin kısır döngü kuralları gereği böyle bir olaya ihtiyacı vardı.
bu direniş ile ilgili kimisi mala zarar gelecek, kimisi polisin canı yanacak, kimisi de tayyip gidecek ve bizi ezecekler diye endişe ederek karşı çıkıyor. hepsi de samimi insanlardır. endişelerinde haksız olmaları da direnişçilerin amacı olmalı. yani mala ve polise zarar vermekten kaçınılmalı, zulümden yakınıp başkasına zulüm alkışlanmamalı, saygısızlık edilmemeli.
ama kimileri de başka sebepten endişeli:
-kimilerine cimbomlu, trabzonsporlu, fenerli ve beşiktaşlı'nın omuz omuza olması batıyor.
-kimileri dindarlar ile laikleri omuz omuza görünce kahroluyor.
-kimileri ülkücüler ile solcuları omuz omuza görünce dertleniyor.
-kimileri varoşlar ile zengin bebelerinin omuz omuza olmasına dayanamıyor.
kurtuluş savaşından beri ilk kez bu kadar kenetlenen, birbirini kucaklayan halk birilerini çok endişelendiriyor.
o yüzden yalanlar, iftiralar ve provokasyonlar var. ne zaman bu ülkede iyi şeyler olsa birileri cinayet işler. inadına iyilik!
tuzu kuru direnişi.
olmadı ve maalesef olmayacak. direniş devrim gibi faaliyetler aç ve çaresiz insanların yapabilecekleri şeylerdir.
cumhuriyet kurulduğu tarihten bu yana oluşamamış, insanlara dikte ederek kabullendirilmeye, birilerini dışlayarak, onlara hakaret ederek, birilerine de çıkar sağlayarak oluşturulmaya çalışılmış, cumhuriyet ve demokrasi olgusu veya "direnişi" 28 şubat sürecinden sonra hızlanmış olan 20 yıllık islami "direnişi" veyahut gerçek manasıyla devrimi, yenemez. ancak etkisini hafifletir.
direnişçilerin içindeyim başından beri, ve oradaki insanların %99'unda gördüğüm eksikler sonucu çözüm reçetesi.
reçete:
1-demokrasi nedir, cumhuriyet,tarih(asılan devlet adamları, tarihteki devrimlerin kaynağı gibi), insan hakları nedir güzelce bir öğrenin, başınızı kumdan artık çıkarın.
2-halkın temel değerleri, ırk,din, dil, kültür gibi kavramlar ile barışın.
3-gerçek devrim ve direniş halktan gelir bilhassa anadolu halkından. fakir halkı örgütleyin ve en az 20 yıl bu şekilde çalışın. (atatürk tarzı) şu an anadolunun çoğu ilinde ve ilçesinde eylem manasında tık dahi yok.
4-bil, saygı duy, öğret-paylaş ve sonuç al. devrim ve aydınlanma kendiliğinden gelecektir.
şimdiki eylemler işe yarar, laikliği demokrasiyi bir süre korur ama geçici bunlar. reçete uygulanmazsa, karşımıza inen belki %50'den da fazla halk ellerinde ıphone ile değil başka şey ile inerler sokağa. sokağa inmeye gerek kalmadan rejim de değişir zaten.
gezi parkı meselesi bir eylemden çok direniştir. sonuna direniş kelimesi gelince "farklı boyutlara evrilmez." olum direniş kelimesi öcü değil, diremek güzeldir, direnmekten korkmayın. direnişin olduğu yerde dayanışma vardır, haklı istekler vardır. kimse haksız bir istek için dayanışmaya girişmez, direnişe geçmez. emin olun kimse pişman olmayacak. biz neden direndik diye kimse şapkasını önüne almayacak. kendi minvalinde şapka fetişistleri varsa şimdiden evlerine dönebilirler. sabahın 6'sına kadar parkta - meydanda - gümüşsuyu'nda - talimhane'de - beşiktaş'ta direnip (evet, direniyoruz) sabahın 9'unda da iş yerlerinde mesaiye başlayan bizler asla pişman olmayacağız.
bu direnişe katılanların yaş ortalaması 25 bile yoktur belki.
başbakan diyor ki "istanbul'un kuzeyinde orman talan edilip bir üniversite kuruldu. (koç üniversitesi) ben o zaman hapisteydim ama siz ne yaptınız?"
koç üniversitesi'nin malum kampusunun temelleri 1996'da atıldı. tayyip erdoğan 1994-1998 yılları arasında istanbul büyükşehir belediye başkanıydı. hapse de 1999'da girdi. yaş ortalaması 25 olan bu grubun yaşları o zamanlar ortalama 8'di. 8 yaşındaki çocuktan mı bekliyordunuz?
kimileri diyor ki "dindar insanlar ezilirken, başörtülü kızlar zulüm görürken, annesinin başı örtülü diye insanların kariyerleri kaydırılırken neredeydiniz?"
28 şubat sürecinden bahsediyorlar. yani sene 1997. o zaman da bu insanlar 9 yaşındaydı. 9 yaşındaki çocuklar mı yaptı bu eziyeti? haaa bu bu arada birileri de unutuyor şunu: kemal alemdaroğlu döneminde, üniversitede başörtü yasağını protesto ederlerken orta sınıfın başı açık kızları ve oğlanları onların yanındaydı.
inatla "ordu göreve" ya da "ikinci cumhuriyet mitingi" oldu diyenler var.
emin olabilirsiniz, bunları en çok dillendirenler direnişten korkan, 10 küsür yıldır insanların chp ve onun türevlerinin yaptığı uygulamalara olan nefretinden beslenerek iktidarı elinde tutmaya alışmış olanlar... mantık aynı, "bak bak chp yapıyor" diyerek insanların zaaflarına oynayıp onları vazgeçirmeye çalışıyorlar ama yemiyor artık paşam, boşa uğraşmayın.
direnişe katılanların büyük çoğunluğu ne orduyu istiyor ne de polisi.
ama hepsinden çok bu işi gücü evde oturup suyu bulandırmaya çalışanları istemiyoruz.
çok azınlık olan provokatörler hariç saldırmadan savunan halkın her kesiminden insanı içeren eylem. orantısız zeka dersi şeklinde sürmektedir. oradakiler çok güzeller insanlar abiler, ablalar. biber gazı yiyip görememe sıkıntısı yaşarken çarptığı insana pardon diyorlar. tüm eylemciler aynı anda doktor diye bağırabiliyor lazım olduğunda. aha az önce bir fotoğraf gördüm yoga yapıyorlardı. voleybol oynayanlar, halay çekenler, şarkı söyleyenler... hangi birini saysak ki?
ilk gününde çadırlar, arkadaşlar, hoş sohbetler eşliğinde kundera'nın varolmanın dayanılmaz hafifliğini okuyordum. sonraki günlerde ise kendimi savunmak, kendimizi savunmak durumunda kaldık. acaba neden?
insanca başlayıp hayvanca devam etmiş, polisin yersiz, acımasız müdahalelerine sahne olmuş, ülkeyi 30 yıldır bölemeyen pkk'yı kıskandırmış, vahşice olaylardan oluşmuş "protesto-vandalizm-hayvan-taksim-tahrir-gaddar-padişahım çok yaşa" kelimelerinin özenle kaynaştırılmasıyla oluşmuş kelime grubudur. ulan hepiniz insansınız demek gelir içimden ama diyemiyorum çünkü bu oyunu sahneleyenler buna engel oluyor, vicdanım elvermiyor. ey göstericiler taş attığınız polisler arasında akrabalarınız-kardeşleriniz-amcalarınız var, ve belki pek çoğunuz polis olabilmek için bir taraflarınızı yırttınız ve hala da çabalıyorsunuz belki. ve polis olanlar arasından gelmiyor mu ulan bu halkın, insan kardeşin amcasının oğluna, akrabasına nasıl böyle bir muameleyi reva görür. akıl almıyor siz insan kılığına girmiş şeytanları. yanlışlar komedyası adını koyun oyununuza, zira şu an değil ama 10 sene sonra çok gülünç olacaksınız. katıla katıla güleriz o zaman hep beraber, sahneye koyduğumuz rezalete...
starbucks'ın duvarına ''yaşasın tam bağımsız kuru kahveci mehmet efendi'' yazan mizah sever bir halkla aynı toplumda yaşayıp aynı havayı soluduğum için kendimi şanslı hissediyorum.
çok güzel başlayan ama sürdükçe kaygılandıran eylemdir.
bir çuval inciri berbat etmemek için:
meydanlar elinden geldiğince sorumlu davranmalıdır. hatta sorumlu davranmak zorundadır. genelde aynı şey söyleniyor.
"ilk günlerde çok masumdu, gerçekten çok sorumlu kalabalıklar vardı, şimdi günden güne kimin ne olduğu belli değil, provokatif eylemlerde artış oluyor"
sorumlu insanlar meydandan çekildikçe, meydan gerçek çapulculara kalacaktır. iktidar da bu duruma göz yumacaktır. göz yumuyor zaten çünkü öyle olsun istiyor. bu durumda bu eylemlerin meşruluğu ortadan kalkacaktır. meşruiyeti ortadan kalkan bir eyleme ise polis çok daha sert tepki gösterecek. artık arkasında da kimse duramayacaktır.
bu sefer yandaş medya karşısına çıkan sayın! başbakan: "gördünüz mü? işte seçimle gelemedikleri yere böyle gelmek istiyorlar" diye bir de üstüne haklı çıkmaya çalışacaktır. çünkü maksat karizması çizilmesin, maksat kuyruğu dik tutsun. kuyruğu dik tutmak uğruna ortalığın iyice alevlenmesine göz yumacaktır. çünkü biliyorum ki bülent arınç ın yapmış olduğu açıklama yetersizdir. ve meydanları provokatörle doldurup "haklı" olmayı planlamaktadır. bu hiç sorumlu bir davranış değildir. çünkü bu gidişle milletin canı yanacak.
bu durumda yapılacak şey: ya tamamen meydanlardan çekilmek ve meydanı gerçekten 3-5 çapulcuya bırakmak, ya da sorumlu davranıp sonuna kadar edebinle meydanlarda bulunmak ve gayri-merşu hareketlere izin vermemek. aksi takdirde iyi insanların arasında bolca provokatör bulunursa bu işin meşruiyeti ortadan kalkar. tayyip erdoğan ın bir dahaki saçmalamasında sokağa dökülmeye de yüzü kalmaz bu milletin.
çünkü bu millet onu yönetenler gibi "yüzsüz" değil.
çıkıp gruplar açıklamalar yapmalıdır. yoksa bu hareket meşru olmaktan çıkacaktır.
insanın aklına ''beraber joplandık biz bu yollarda beraber ıslandık biber gazının altında'' şarkısını getirir.