green book

peter farrelly'nin yönettiği, viggo mortensen ve mahershala ali'nin rol aldığı, 1960'ların amerikasında geçen ve son yıllarda hollywood'un günah çıkarırcasına klişeleştirdiği ırkçılık konusunu, biyografi ve yolculuk harmanıyla sunan film.

76. altın küre ödüllerinde, en iyi müzikal/komedi filmi, en iyi yardımcı aktör ve en iyi senaryo ödüllerini de kazandı.

www.imdb.com

2019 oscar ödülleri'nde ırkçılık konusunun işlendiği bir başka film...

akademi'nin bu ırkçılık takıntısının haricinde çok güzel film lan bu... hiç bitmesin istiyor insan! adaylık konusunda da en iyi film ya da teknik dallarda ödül alması muamma zira rakipler güçlü ama mahershala ali'nin yardımcı erkek kategorisinde aday olması rakiplerine oranla kendisini bir adım öne çıkartıyor...

çok güzel film lan... izleyin...

götler!

ırkçılık konusuna her filmde en az bir sahnede değinilmesi gerektiğini düşündüğüm için beni mest etmiştir bu açıdan. insanoğlu bu mevzu yüzünden iç savaş bile yaşadı. her daim bu konu filmlerde sıcak tutulmalı.

bu konuyu anlatırken arada kalan bir italyan aile ve karakterin dönüşümü, boston beş çayındaki mutabakatın bile ırkçılığı engelleyemediğini ortaya koymaya yeterli bir örnek olarak önümüze koyuyor.

filmde kurgu hataları var. onlara takılmadan değerlendirmek gerekirse viggo mortensen canlandırdığı karakterle muazzam iş çıkardığını söyleyebilirim. uzun zamandır bir karakterin repliklerine bu kadar gülmedim.

çok naif bir film. yer yer insanı derinden etkiliyor, yer yer tebessüm ettiriyor ve bazen de don shirley'i bi güzel dövme isteği uyandırıyor.

çok beğendim. green book denen meta'nın filme adını vermesinin aksine bence filme etkisi yok derecesinde.

izlenmeli mi? elbette sizlerin kararı. ben sevdim.

gayet güzel film.

film güzel gayet.

ırkçılık teması üzerine kurulan, diğer yandan yol manzaraları ve müzikleri de güzel olan bir film.

konser turunda kendisine eşlik eden eğlenceli şoför ile siyahi bir piyanist, ne kadar yetenekli olursa olsun, kesinlikle beyazların yemek yediği mekanlarda bir masaya oturup yemeğini yiyemiyor sırf ten renginden dolayı. sürekli öte beriye izbeye çekiyorlar adamı. böylece yalnızlaştırılmış bir hayat sürüyor bir yandan.

tüm bu dışlayıcı muameleden sonra çıkıp onların hoş vakit geçirmelerini sağlamak için piyanosunu çalmasına izin veriyorlar tabiri yerindeyse.

zıtlık oluşturularak işlenen konu belirgin hale getirilmiş.

seni de yol arkadaşı yapıyor bu film.şahane.

çok başarılı bulduğum biyografik film. konusunu incelediğimde tekdüze gider gibi geldi, çok ağır ilerler dedim ama izlerken hiçbir bölümünde sıkmadı. çok güzel kurgulanmış.

başarılı

siyahilere yapılan ırkçılığı çok başarılı bir şekilde ekrana yansıtan film. izlemediyseniz izleyin.


tavsiyem size tavsiyem.

eleştirmenlerin şu "içinizi ısıtacak türden bir film" tarzındaki yorumlarına, dolaylı yoldan nail olacak filmlerden biri.
güzel mi, güzel; izlenir mi, izlenir. fakat bana bu filmi ırkçılık ile bağdaştırıp güzel bir film diyerek tavsiye etmiş olsalar ve o bakış açısıyla izlemiş olsaydım eğer, kesinlikle beğenmezdim.
bu filmin temasına ırkçılığı yüklemek, sinekten yağ çıkarma çabasından başka bir şey değildir. zira, ırkçılık temasını işleyen bir film izlemek isteyenler için white dog ile manderlay ırkçılık kavramına ilişkin tefekkür babında ziyadesiyle yardımcı olacaktır.

velhasıl bu filmdeki ırkçılık: su katılmamış konsantre meyve sularında ne kadar hakiki meyve varsa o kadardır.

naçizane, netflix'in bu filmi de almış olmasına ayrıca üzüldüm.

otel sahnesinde laf arasında söylenen ama nedense çok hoşuma giden bir replik barındıran filmdir:

"dünya ilk adımı karşıdan bekleyen yalnız insanlarla dolu."