fark edildiğinde içinizin yanmasına neden olan; kafede otururken çapraz masadaki, ortamla tezat oluşturan tuhaflıkta, banka önünde emekli maaşı için sıra bekleyen yaşlıların yüzündeki kaygıda görebileceğimiz detaylardır. iç burkar.
kafedeki çapraz masa..kızılayda bir mekan, kızlı erkekli üniversite öğrencileri, köşe bucak kapmışlar masaları. en büyük sevinçleri o anda olmak; en derin hüzünleriyse, müzik kutusundan yayılan şarkının duygusal dozajına göre değişiyor.
nargile dumanları havaya yayılıyor, kendinden emin kahkahalar atılıyor, birbirinin gözlerinde kaybolanlar tüm olumsuz gördüklerinden arındırıp, kendi dünyalarını yeniden yaratıyorlar.
o kafede oturanlar 3 aşağı 5 yukarı ortak bir hayatı paylaşıyorlar.
ve işte 2 dakika önce boş olan çapraz masaya, giyiminden etrafa bakışına, siparişi verişindeki tedirginlikle kendinden emin olmaya çalışma arasında kalmışlıktan, etrafa asilce bir duruşla bakmaya çalışmalarına kadar ortam için tuhaf` üç kişi geldi.
3 de belli ki üniversite öğrencisi değil. tıraşlarından asker olmadıkları da ortada. hepsinin de üzerinde yakası genişlemiş gri kazak var. saçları yağlı. birinin eli, yıkamadığı için değil yaptığı işle ilinti olacak ki; kazağı gibi gri.
garson kız, az önce yan masaya gelen gençlere gösterdiği ihtimamdan uzak bir hoşgeldinizle siparişleri aldı.
onlar, diğer masalara 'bizden korkmayın' der gibi ve sanki kendileri de kendilerinin ortama biraz tuhaflık kattıklarını fark edercesine, yarım bir taebessümle bakarken; diğer masalar, 'bunların ne işi var burda' burun kıvırmasıyla masalarını süzüyordu.
garson kız masaya bir nargile ve bir de satranç takımı gitirdi. çapraz masadakiler, gene etrafın ara ara attıkları garipser bakışları altında, kendi dünyalarında eğleniyorlardı.
şah, vezir, atlar, kaleyi oraya çek, piyonun birisi daha gitti, olsun piyon ne ki; hayat böyle o da oyunda ama erksiz ve ancak mayası piyon olmaya yetmiş. ilerki bir masadan billur tazelikte bir kahkaha.şık bir genç ona eşlik ediyor.
`ortamgiderek piyonlara alışıyor. çapraz masa yarım saat önceki o boşluğuna şimdi 3 kişiyle tekrar gömüldü. ve bir satranç oyunu..
acaba aynı yaştaki bizler biraz şanslı mı doğmuştuk? tanrıya sadece bunun için binlerce kez şükretmemiz gerekmiyor muydu?
ve fakat bunu es geçip, bu şans/şanssızlık incecik çizgisinin beri tarafında olmamızdan, ''ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler'' kayıtsızlığıyla onları yadırgamıştık.tuhaftık.satranca başladıklarında onları unutmuştuk.
kimbilir belki de; candostum filminde will hunting rolündeki matt damon'in şanslı, zengin, okumuş züppeyi mat etmesi aklımıza gelmişti. şahla vezire yoğunlaşıp, piyonları yok saymıştık..
kafedeki çapraz masa..kızılayda bir mekan, kızlı erkekli üniversite öğrencileri, köşe bucak kapmışlar masaları. en büyük sevinçleri o anda olmak; en derin hüzünleriyse, müzik kutusundan yayılan şarkının duygusal dozajına göre değişiyor.
nargile dumanları havaya yayılıyor, kendinden emin kahkahalar atılıyor, birbirinin gözlerinde kaybolanlar tüm olumsuz gördüklerinden arındırıp, kendi dünyalarını yeniden yaratıyorlar.
o kafede oturanlar 3 aşağı 5 yukarı ortak bir hayatı paylaşıyorlar.
ve işte 2 dakika önce boş olan çapraz masaya, giyiminden etrafa bakışına, siparişi verişindeki tedirginlikle kendinden emin olmaya çalışma arasında kalmışlıktan, etrafa asilce bir duruşla bakmaya çalışmalarına kadar ortam için tuhaf` üç kişi geldi.
3 de belli ki üniversite öğrencisi değil. tıraşlarından asker olmadıkları da ortada. hepsinin de üzerinde yakası genişlemiş gri kazak var. saçları yağlı. birinin eli, yıkamadığı için değil yaptığı işle ilinti olacak ki; kazağı gibi gri.
garson kız, az önce yan masaya gelen gençlere gösterdiği ihtimamdan uzak bir hoşgeldinizle siparişleri aldı.
onlar, diğer masalara 'bizden korkmayın' der gibi ve sanki kendileri de kendilerinin ortama biraz tuhaflık kattıklarını fark edercesine, yarım bir taebessümle bakarken; diğer masalar, 'bunların ne işi var burda' burun kıvırmasıyla masalarını süzüyordu.
garson kız masaya bir nargile ve bir de satranç takımı gitirdi. çapraz masadakiler, gene etrafın ara ara attıkları garipser bakışları altında, kendi dünyalarında eğleniyorlardı.
şah, vezir, atlar, kaleyi oraya çek, piyonun birisi daha gitti, olsun piyon ne ki; hayat böyle o da oyunda ama erksiz ve ancak mayası piyon olmaya yetmiş. ilerki bir masadan billur tazelikte bir kahkaha.şık bir genç ona eşlik ediyor.
`ortamgiderek piyonlara alışıyor. çapraz masa yarım saat önceki o boşluğuna şimdi 3 kişiyle tekrar gömüldü. ve bir satranç oyunu..
acaba aynı yaştaki bizler biraz şanslı mı doğmuştuk? tanrıya sadece bunun için binlerce kez şükretmemiz gerekmiyor muydu?
ve fakat bunu es geçip, bu şans/şanssızlık incecik çizgisinin beri tarafında olmamızdan, ''ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler'' kayıtsızlığıyla onları yadırgamıştık.tuhaftık.satranca başladıklarında onları unutmuştuk.
kimbilir belki de; candostum filminde will hunting rolündeki matt damon'in şanslı, zengin, okumuş züppeyi mat etmesi aklımıza gelmişti. şahla vezire yoğunlaşıp, piyonları yok saymıştık..