hiç bilinmeyenli denklem

june s damien june s damien
başını eğdi hafifçe..

bir beyaz kağıt vardı masada. bir de tükenmez kalem. biliyordu. bildiğinden emindi. ama bulamıyordu bildiklerini. keşfetmeliydi. bütün cevaplar kendi içindeydi...

kalemi aldı. kağıda götürdü.

tek bir işaret çizdi... sadece bir "eşittir"... sonra bıraktı kalemi yerine.

bembeyaz kağıdın ortasındaki eşittir dalga geçer gibi gülüyordu. gülüşündeki alaycı ton adamı gerçekten sinirlendirmişti. ama biliyordu... eşittirin solunda, evrenin bütün gizemi vardı. her şeyi bilebilmek... nazım'ın dediği gibi, denizi ilk defa uçakla geçmenin tadını, bir protonun 1 milyar yıllık yaşamını, gezegenleri, başka hayatları, her sesi, her şarkıyı, aşkı, nefreti, yağmuru, uzak galaksilerdeki o en uzak noktayı, o en uzak noktadaki en uç atom çekirdeğini...

her şey, ama her şey o an eşittirin solundaydı...

eşittir o kadar gülmüyordu artık. adam biliyordu cünkü. her şey içindeydi ve sırrı keşfetmesine çok az kalmıştı.

kalemi aldı eline tekrar. tekrar kağıda götürdü ve eşittir sağını karaladı.

eşittir artık hiç gülmüyordu ona. dengelenmişti cünkü. iki kefeside eşitlenmiş bir terazi edasıyla artık boş bakıyordu. eee yani? dercesine baktı adama. artık adam ona gülümsüyordu... cünkü biliyordu...

kağıdı, kalemi, eşittir'i olduğu yerde bırakıp pencereye döndü... çiseleyen yağmur ancak bu kadar klişe olabilirdi zaten. sonra durdu, nefesini tuttu, gözlerini kapattı..

bir an...

sadece bir an..

tik..

tak..

bir an gerek..

tik..

tak..

hadi!!!

tik..

tak..

tamam işte!!!

tik..

tak..

...

kağıdın üzerinde bir kalem..

masanın üzerinde bir kağıt..

kalemin altında bir eşittir..

...solunda evrende olmuş ve olabilecek her şey.. aklın, hayalin alamayacağı şeyler..

...sağında ise solundan daha büyük bir soru işareti...