huzur

37 /
entrero in un cuore entrero in un cuore
ahmet hamdi tanpınarın bir romanı. daha önce saatleri ayarlama enstitüsünü okuyup hayran kaldığım için hemen okuma listeme aldığım bir romandı. aynı akıcılıkta mı, kesinlikle hayır. bu kadar uzun zamanda bitirdiğim bir roman olmamıştı sanırım, çoğunu okumaktan vazgeçmiştim. ama bu romanın ayrı bir tarzı var, zor okunuyor ama bırakılmıyor. şimdi bitirdikten sonra gerçekten beğendiğimi söyleyebilirim, zor okunsa da okunmaya değer.
mortissaa mortissaa
annem başka bir şehirde yeğenime yani torununa bakıyor. iki haftada bir gelip babamın genel düzenini ayarlıyor yemek ve ev işlerini hallediyor. yarın aslında gelecekti ama ben burada olduğum için gelmedi. bugün babama 6 çeşit yemek yaptım ben de yarın gidiyorum diye. onun için bir şeyler yapmış olmak beni o kadar mutlu etti ki. elimden gelse daha da fazlasını yapabilsem keşke dedim. tatlı da bi adam aslında. senin yemeklerin anneninkilerden daha güzel oluyor arada yap böyle dedi bugün. kalbimi çaldı tatlı adam ya. belki daha güzel değildir ama onun bu gönül eden cümlelerine bayılıyorum. her şeyiyle iyi ki var. eksik olmasın.
pamukta yetişen fasülye pamukta yetişen fasülye
"i̇şlerimiz iyi gitmiyor diye, tanrılara kızmayalım, demişti. i̇şlerimiz, bizim ve bize benzerlerin küçük sakatlıklarıyla,tesadüflerin ihanetiyle, her zaman bozulabilir. hattâ birkaç nesil için bozuk gidebilir. bu bozulma, bu düzensizlik iç kıymetlerimize karşı vaziyetimizi değiştirmemelidir. i̇ki ayrı şeyi birbirine karıştırırsak çıplak kalırız. hattâ zaferlerimizi bile tanrılardan bilmemeliyiz. çünkü ihtimallerin cetvelinde mağlubiyet de vardır. "

"talihimizin en hazin tarafı neresidir, biliyor musun mümtaz? i̇nsanın yalnız insanla meşgul olması. bütün bina onun üzerinde kuruluyor; dışarıda ve içeride. farkında olsun olmasın, insan insanı malzeme gibi kullanıyor. kinimiz, garazımız, büyüklük arzumuz, aşkımız, yeisimiz, ümidimiz hep onunla. dilenciyi ve fakiri çıkar, merhamet ve gufran kalmaz, birdenbire fakirleşiriz. hayır, insan insanla meşgul. i̇nsanoğlu insana yüklenerek yaşıyor. hatta sanatkârlar bile; senin o evliya ruhlu dediğin insanlar bile. o gece dede efendi bize nasıl yüklenmişti? şimdi son defa için dinlediğim keman konçertosunda beethoven bana nasıl yükleniyor? hatta onlar, ötekilerden daha fazla. çünkü üst üste kendi ruhlarının hastalıklarını bize aşılıyorlar."

"i̇nsanlıktan ümit kesmedim, fakat insana güvenmiyorum. bir kere bağları çözüldü mü: o kadar değişiyor, o kadar kurulmuş makine oluyor ki… bir de bakıyorsun ki, o sağır ve duygusuz tabiat kuvvetlerine benzemiş."

"düşünce, sanat, yaşama aşkı, hepsi sende toplandı. hepsi ,senin hüviyetinde birleşti. senin dışında düşünememek hastalığına müptelâyım."
delikadirulen delikadirulen
huzur çok önemli. çok sikko bir tanımla giriş yaptım.
dünyada çok fazla acı var. sen ben kaldıramayız bu kadar acıyı. amaç huzuru bulmak olmalı. başlatmayın heyacanınıza maceranıza. huzuru bul stresten uzak dur.
2
dumrul dumrul
bizim zamanımızda arabaların arkasında filan osmanlı tuğrası değil "huzur islam'da" çıkartmaları olurdu.

ülkenin huzurunu olduğu gibi skip attıktan sonra neyse ki tuğracılığa başladılar da bu kadar mesnetsiz, boş bir laf yürürlükten büyük ölçüde kalktı.
solotürk solotürk
kalamıştır. fenerbahçe parkıdır .
denizin sessizliğı ruhunun sessizliğine karışır deniz dokundukça kayalara içinde el değmemiş bir huzur yüreğine kavuşur.
a sami bayraklı a sami bayraklı
yıllarca hindistana gidip buda yarrağı yiyip geri dönmüş gibi bilge bilge "huzur önemli abi. mutluluk bir andır sadece. gelip geçici. huzur ise kalıcı. huzur olsun yeter." şeklinde konuşuyordum. laflara bak. lisede ve ünide yarrak gibi adammışım diyesi geliyor insanın. sonra neyse lan iyi bari değişime kapalı değilmişim diye kendimi avutuyorum.

mutluluğun peşinde olma isteği huzuru kaçıran şeymiş. mutluluk olmadan olması imkansızmış. eğer ki mutluluk yine geçmişteki sikik aforizmalarımdan olan "hayat bir zirveye tırmanmak gibi. olmayan bir zirveye. patikalarda ara verip dinlenirken arkamızı dönüp manzarayı gördüğümüzde hissettiğimiz şeyse mutluluktur. bir süre sonra o manzara sıkıcı gelmeye başlar ve biraz daha yukarda manzara nasıldır diye bizi mutlu eden şeylere arkamızı döner tırmanışa devam ederiz. bir sonraki patikada da aynısı tekrarlanır. mutluluk açgözlüdür. olmayan zirvedeki manzaraya ulaşma isteğidir. beğendikleri bir patikada kalıp hayatlarına devam eden insanlara çok imreniyorum. yukardaki patikaya duyduğum merak, o içimdeki hep daha iyisi rahatsızlığı beni anı yaşamaktan ve mutluluğumu uzun sürdürmekten alı koyuyor." sözündeki gibiyse huzur hayale kaldı.

içinde yazdırmayın beni sonra görünce utanıyorum. nelerle uğraşmışım diyorum. neyse bugün kaju aldım. iki nokta üst üste büyük d
gamlı baykuş gamlı baykuş
soğuk bir istanbul gününde sıcak bir ev, fonda güzel bir caz şarkısı, fırından alınan sıcak simitler ve çay demlenirken sizi izleyen kediler.
bir fotoğraftan ibaret aslında, o da şu;




not: soğuğun can sıkıcı yanı da var tabi, sokak hayvanları. umarım hepimiz bu konuda üzerimize düşeni yapabiliriz.
webb webb
i̇nsanın, önceliği kendine vermesiyle doğru orantılıdır. bencilce olabilir, lakin hayat bir kere yaşanıyor ve bu hayatı birilerine adayarak, kendinizden önce onları düşünerek sürdürmek kelimenin tam anlamıyla israf etmektir.

burada katı yürekli olmayı, nemrut suratli olmayı, kimseyi onemsememeyi kastetmiyorum. sadece insanlar icin -extrem durumlar haricinde- kendimizden ödünler vermenin değmeyeceğini, bunun huzur değil hüsran getireceğini söylüyorum. bu ödünler bize kazık olarak geri dönecektir çünkü. sen kendine yeterince saygı duyup güçlü birey olamazsan, baskalari hic duymaz. verdigimiz ödünler suistimal edilir.hep böyle olmuştur bu.

en iyi yatırım, insanın kendisine yaptığı yatırımdır. gerisi hikaye.
37 /