çok okunmuş romanmış merak ettim aldım birkaç günde bitirdim. (600 sayfa)yazarını tanımıyorum, sadece tartışmalı bir isim olduğunu duydum: şule yüksel şenler. neyse kitap için şunu söyleyebilirim ki bediüzzaman hazretlerinin eseri risale-i nurları okuyanlar bilir. bazı risalelerde ispat edilme çabası yoktur. üstad "delilden ziyade keyfe bakar" diye belirtir. işte bu romanı elinize alır almaz bunu fark ediyorsunuz.
karakterler çok fazla karikatürize. mesela başı açık olanlar mutlaka konken oynar, dine düşmandır. kapalılar mutlaka çok iyidir gibi. tabii birkaç istisna mevcut kitapta ama çok az. belki yazıldığı 1969 yılının karamsar havasında yazar kendisini rahatlatmak istedi bilmiyorum ama başı açık ve arayışta olan birisi alıp bu kitabı okusa sanmam ki tesir etsin. ha ben okudum dedim ya keyfe bakar diye o sebeple okudum. sonlara doğru "artık bitsin de gidelim" havasında okudum. bi osmancık okurkenki halimi hatırlıyorum da roman bitince ağlamış, 3 gün kendime gelememiştim. velhasılı mahsun kırmızıgül filmi gibi. sürekli mesaj, alt mesaj verilmiş. bir de hikaye bir çok yavaş, baydıkça bayıyor; bir de bir bakmışsınız altı sene birden geçmiş. orası da sıkıntılıydı. kurguda da fazla zorlama olmuş. yani olmadık yerde adamla karşılaşma, hizmetçinin sadece eski yerinde iş bulabilmesi falan filan bu da dikkat dağıttı biraz.
---buradan sonra içerik uyarısı---
eleştirilerimizi saklı tutup hikaye hakkında konuşursak; yazarın bir hayali vardır. sağlam temeller üzerine kurulmuş bir toplumdur bu hayal. bu toplumda herkes birbirine ve yaratıcısına saygılı, sorumluluklarını bilen, hoşgörülü, nezihtir. ve bu toplum "huzur sokağı" olarak somutlaşmıştır. huzur sokağı dünyanın onca debdebesi, şaşası, şaşırtıcılığından sıyrılmış çok farklı ve güzel bir yerdir. bu sokağın da en önemli kişisi bilal'dir ve hikaye zaten bilal üzerinden başlar. çok başarılı bir üniversite öğrencisi bilal'in gözünden üniversite ortamlarını, anadolu'dan gelen kızların nasıl kendini bu yalan dünyaya kaptırdıklarını anlatır yazar. tüm bunlardan tiksinti duyan bilal sokağın davetsiz misafiri olan apartmanın sakinlerinden feyza'ya gönlünü kaptırır. ancak feyza dinden diyanetten uzak, hoppa birisidir ve bilal'i de evlenip yoldan çıkarmak ister. bunu duyan bilal hemen feyza'dan uzaklaşır ve dini bütün birisiyle evlenir. burada yazar bence hz. yusuf (a.s)'ın kıssasından etkilenmiş ki hikayeyi gereksiz uzatmasaymış çok güzel olurmuş. bilindiği üzere zeliha hz. yusuf'a (a.s.) ondan kâm almak için "yanıma gel" demiş; hz. yusuf (a.s.) ise "allah'ım bu kadının beni çağırdığı şeyden zindan daha hayırlıdır" demiş ve kabul etmemiş. işte romanda da bilal gerçekten feyza'yı sever ama allah rızası için onunla evlenmez.
feyza da bilal'e inat şerefsiz birisiyle evlenir. feyza'nın gözünden de içki, kumar partileri, her türlü debdebe resmedilir. evliliğinin beşinci yılında feyza'nın kızı olur. bilal ise annesi vefat eden oğluyla hayat mücadelesinde beraberdir.(aha akla hemen ne geldi?)* bilal iyi bir iş adamı olup ülkece meşhur olur. feyza ise hidayete erer, eski halinden kurtulur, kocasından boşanır ve artık kızı için yaşamaya başlar. bu arada kızının okul serüveni özelinde başı kapalıların çektiği sıkıntıları tablolaştırır. nereye gitseler kapı duvar olur. girebildikleri yerlerde ise fiziksel ve psikolojik şiddet görürler. en sonunda yazar içindekileri feyza ile hilal'e (feyza'nın kızı) söyletir.
h: anneciğim, anneciğim! ne olursun, bu memleketten gidelim biz.
f: nereye yavrucuğum?
h: çok çok uzak memleketlere anneciğim. öyle bir memlekete gidelim ki, hiç kimse namaz kıldığından, allah'a inandığından dolayı ayıplanmasın, sövmesin ve dövmesin bu memlekette...
benim için bu diyalog kitabı okumuş olmam için yeterli bir sebep oldu. çünkü biliyorum ne sıkıntılar çektiğini dinini yaşamak isteyenlerin.
neyse sonunda bilal'in oğlu nusret büyür, hilal büyür... kader bunları birleştirir. ama nusret hapse falan düşer. hapisten çıkarmak için feyza şahitlik yaparken sıkıntı olur. roman çok da mutlu olmayan sonla biter ve ben sinir olurum. en azından nusret'le hilal'in evlilik hayatından, bilal'in duygularından biraz söz etmeliydi.
sonuç olarak, edebi olarak çok takıntı yapmadan, o dönemin de şartları gerçekten bilinerek okunursa güzel bir kitap. en azından hafıza tazeleme oluyor.
selamlar bizden...
karakterler çok fazla karikatürize. mesela başı açık olanlar mutlaka konken oynar, dine düşmandır. kapalılar mutlaka çok iyidir gibi. tabii birkaç istisna mevcut kitapta ama çok az. belki yazıldığı 1969 yılının karamsar havasında yazar kendisini rahatlatmak istedi bilmiyorum ama başı açık ve arayışta olan birisi alıp bu kitabı okusa sanmam ki tesir etsin. ha ben okudum dedim ya keyfe bakar diye o sebeple okudum. sonlara doğru "artık bitsin de gidelim" havasında okudum. bi osmancık okurkenki halimi hatırlıyorum da roman bitince ağlamış, 3 gün kendime gelememiştim. velhasılı mahsun kırmızıgül filmi gibi. sürekli mesaj, alt mesaj verilmiş. bir de hikaye bir çok yavaş, baydıkça bayıyor; bir de bir bakmışsınız altı sene birden geçmiş. orası da sıkıntılıydı. kurguda da fazla zorlama olmuş. yani olmadık yerde adamla karşılaşma, hizmetçinin sadece eski yerinde iş bulabilmesi falan filan bu da dikkat dağıttı biraz.
---buradan sonra içerik uyarısı---
eleştirilerimizi saklı tutup hikaye hakkında konuşursak; yazarın bir hayali vardır. sağlam temeller üzerine kurulmuş bir toplumdur bu hayal. bu toplumda herkes birbirine ve yaratıcısına saygılı, sorumluluklarını bilen, hoşgörülü, nezihtir. ve bu toplum "huzur sokağı" olarak somutlaşmıştır. huzur sokağı dünyanın onca debdebesi, şaşası, şaşırtıcılığından sıyrılmış çok farklı ve güzel bir yerdir. bu sokağın da en önemli kişisi bilal'dir ve hikaye zaten bilal üzerinden başlar. çok başarılı bir üniversite öğrencisi bilal'in gözünden üniversite ortamlarını, anadolu'dan gelen kızların nasıl kendini bu yalan dünyaya kaptırdıklarını anlatır yazar. tüm bunlardan tiksinti duyan bilal sokağın davetsiz misafiri olan apartmanın sakinlerinden feyza'ya gönlünü kaptırır. ancak feyza dinden diyanetten uzak, hoppa birisidir ve bilal'i de evlenip yoldan çıkarmak ister. bunu duyan bilal hemen feyza'dan uzaklaşır ve dini bütün birisiyle evlenir. burada yazar bence hz. yusuf (a.s)'ın kıssasından etkilenmiş ki hikayeyi gereksiz uzatmasaymış çok güzel olurmuş. bilindiği üzere zeliha hz. yusuf'a (a.s.) ondan kâm almak için "yanıma gel" demiş; hz. yusuf (a.s.) ise "allah'ım bu kadının beni çağırdığı şeyden zindan daha hayırlıdır" demiş ve kabul etmemiş. işte romanda da bilal gerçekten feyza'yı sever ama allah rızası için onunla evlenmez.
feyza da bilal'e inat şerefsiz birisiyle evlenir. feyza'nın gözünden de içki, kumar partileri, her türlü debdebe resmedilir. evliliğinin beşinci yılında feyza'nın kızı olur. bilal ise annesi vefat eden oğluyla hayat mücadelesinde beraberdir.(aha akla hemen ne geldi?)* bilal iyi bir iş adamı olup ülkece meşhur olur. feyza ise hidayete erer, eski halinden kurtulur, kocasından boşanır ve artık kızı için yaşamaya başlar. bu arada kızının okul serüveni özelinde başı kapalıların çektiği sıkıntıları tablolaştırır. nereye gitseler kapı duvar olur. girebildikleri yerlerde ise fiziksel ve psikolojik şiddet görürler. en sonunda yazar içindekileri feyza ile hilal'e (feyza'nın kızı) söyletir.
h: anneciğim, anneciğim! ne olursun, bu memleketten gidelim biz.
f: nereye yavrucuğum?
h: çok çok uzak memleketlere anneciğim. öyle bir memlekete gidelim ki, hiç kimse namaz kıldığından, allah'a inandığından dolayı ayıplanmasın, sövmesin ve dövmesin bu memlekette...
benim için bu diyalog kitabı okumuş olmam için yeterli bir sebep oldu. çünkü biliyorum ne sıkıntılar çektiğini dinini yaşamak isteyenlerin.
neyse sonunda bilal'in oğlu nusret büyür, hilal büyür... kader bunları birleştirir. ama nusret hapse falan düşer. hapisten çıkarmak için feyza şahitlik yaparken sıkıntı olur. roman çok da mutlu olmayan sonla biter ve ben sinir olurum. en azından nusret'le hilal'in evlilik hayatından, bilal'in duygularından biraz söz etmeliydi.
sonuç olarak, edebi olarak çok takıntı yapmadan, o dönemin de şartları gerçekten bilinerek okunursa güzel bir kitap. en azından hafıza tazeleme oluyor.
selamlar bizden...