huzursuzluğun kitabı

ironmoon ironmoon
bir adam çıkıp dta bir şeyin kitabını yazıyor sa onunla uzaktan yakından alakası yok demektir.
zira ben ibneliğin kitabını yazdım a.q.
pamukta yetişen fasülye pamukta yetişen fasülye
görmek, uzakta olmaktır. açıkça görmek, durmaktır. tahlil etmek, yabancılaşmaktır. i̇nsanlar bana değmeden geçiyor yanımdan. etrafımda havadan başka şey yok. kendimi o kadar tecrit edilmiş hissediyorum ki, üzerimdeki giysiyle aramdaki boşluğu bile algılıyorum.

çocukluğuma dönüyorum, sırtımda gecelik, elimde doğru dürüst yanmayan bir kandil, kocaman, ıssız bir evde yürüyorum. canlı gölgelerle kuşatılmışım -yalnızca gölge bunlar, donup kalmış mobilyaların, yanımdan yürüyen ışığın kızları.
pamukta yetişen fasülye pamukta yetişen fasülye
"kendimi neşeli hissetme zamanıydı. ne var ki içime bir ağırlık çökmüştü ~ bilinmeyen bir arzu, tarifsiz, ama yakışıksız bile olmayan bir heves. belki de canlı olma duygusu kendini göstermekte gecikiyordu. ve görmeden baktığım sokağa hakim penceremden dışarı sarktığımda, kendimi birden, kurusun diye pencerelere asılan, sonra orada unutulup yavaş yavaş buruşan, sonunda da asıldığı yeri kirleten yaş bir toz bezi gibi hissettim.''
hallederiz dostum hallederiz dostum
bir fincan kahve; loş bir odada, yarı kapalı gözlerle içilen, kokusu içe işleyen bir sigara? hayattan bu gerçeklikten başka talebim yoktur, bir de düşlerimden? az mı bu? bilmiyorum. hem az nedir, çok nedir, onu biliyor muyum?
turunç turunç
"birden, yapayalnız kalıyorum dünyada. manevi bir çatının tepesinden seyrediyorum bütün bunları. dünyada yalnızım.

görmek, uzakta olmaktır. açıkça görmek, durmaktır. tahlil etmek, yabancılaşmaktır. i̇nsanlar bana değmeden geçiyor yanımdan. etrafımda havadan başka şey yok. kendimi o kadar tecrit edilmiş hissediyorum ki, üzerimdeki giysiyle aramdaki boşluğu bile algılıyorum."
greenpearl greenpearl
262

1 aralık 1931

bugün durup dururken saçma ama doğru bir duyguya kapıldım. bir an bir şimşek çaktı ve hiç kimse olmadığımın farkına vardım, kesinlikle hiç kimse değilim ben. şimşek çaktığı sırada bir şehir olduğumu sandığım yerde koca bir çöl uzanıyordu; beni bana gösteren uğursuz ışık çölün üzerinde hiçbir gök ifşa etmedi. daha dünya bile kurulmamışken var olma gücümü çaldılar benden. yeniden doğmaya mecbur kaldım ama bensiz oldu bu, ben yeniden doğmadan oldu.

var olmayan bir şehrin varoşlarıyım ben, yazılmamış bir kitabın gereksiz yere uzatılmış yorumuyum. hiç kimseyim, hiç kimse. ne hissetmeyi bilirim, ne düşünmeyi, ne istemeyi. yazılacak bir romanın kahramanıyım, beni tamama erdirmeyi başaramamış bir varlığın düşleri arasında, hiç var olmadığım halde bin parçaya ayrılmış, havaya karışmış, salınıyorum.

düşünüyorum, hiç durmadan düşünüyorum; ama düşüncelerimde bir düzen yok, heyecanımda heyecan yok. en yukarıdaki tuzaktan sürekli düşüyorum, sonsuz uzayı aşıyorum, bu sonsuz, çoğul ve bomboş düşüşün bir yönü yok. ruhum kara bir maelström, boşluğun etrafında dolanıp duran uçsuz bucaksız bir baş dönmesi, sonsuz bir ummanın hiçbir şeyin içindeki bir çukurun çevresindeki devinimi; ve sudan çok daha öte bir anafor olan bütün bu denizlerin içinde dünyada gördüğüm, duyduğum her şey yüzüyor - evler, yüzler, kitaplar, sandıklar, müzik kırıntıları, dağılmış heceler uğursuz, bitimsiz bir girdapta dönüyor.

ve ben, gerçekten ben olan şey, bütün bunların merkezindeyim, var olmayan bir merkez bu, varsa da çöküşün coğrafyası öyle gerektirmiştir; etrafında dönmekten başka amacı olmaksızın, kendiliğinden var olmaksızın, sırf her çemberin bir merkezi vardır, mantığıyla süregittiği o hiçim ben. ben, gerçekten ben olan ben, duvarlarla değil, duvarların yapışkanlığıyla kuşatılmışım, her şeyin, etrafı hiçle çevrili merkeziyim.

ve içimde o kahkahayı patlatan cehennemin ta kendisiydi adeta, hiç olmazsa kıkırdayan üç beş
şeytanın insanlığını bile sunmuyor, ölü evrenin gaklayıp duran deliliğini bahşediyordu, fiziksel uzayın dönüp duran cesedini, rüzgarda salınan bütün dünyaların kapkara sınırlarını, hiçbir tanrı'nın yaratmadığı, kendinde yok olmuş, karanlıkların karanlığında imkansızca, benzersizce dönen, çirkin kıyıyı - her şeyi.

düşünmeyi bilebilmek! hissetmeyi bilebilmek!
annem çok erken öldü, onu hiç tanımadım...
harmonai harmonai
fernonda pessoa'nın eseridir. öldükten sonra bulunan bitmemiş yüzlerce eserinden birisidir. hepimizin ruhunun sormaktan korktuğu soruları sormuş, hepimizin kaçtığı gerçeklerle yüzleşip huzur içinde okuyacağımız bir başyapıt bırakmıştır.
okurken bir sürü yerin altını çizdim ama beni en çok etkileyen ;
"kaç kez, ah, kaç kez, şu an olduğu gibi, var olmanın sıkıntısını, bilmediğim başka bir şeyin özlemini, tüm duyguların bende sonbahara dönerek, dışımdaki o bilinçte hüzünlü bir grilik içinde solduğunu hissettiğimi hissederek acı duymuşumdur- ve hissetmek, sadece hissetmek olduğu için kaygıya dönüşmüştür her seferinde. "
hayatınıza güzel bir bakış açısı katacak, özel bir kitaptır.