nasıl yorulunmadığını bilmiyorum hiç.
benim her hareketim yorulmak üzerine kurulu olabilir. bugün kendime ayırdım yorulmak istemiyorum sözümün üzerinden max 1 saat geçer. hatta uzanırken bile yorulurum çünkü ya başımı yamuk koyarım tutulur ya ayağımı uzatmam uyuşur öyle bi yorgunluk alışkanlığı. evet evet bizimki alışkanlık.
yorulmayanlar yorulanlara nasıl yorulmadığını anlatsın.
iki gün önce sadece tek bir alıntı cümle yazmıştım bu başlığa. ilk aklıma gelen de, o an söylemek istediğim de oydu; "hayatın bütün zorluğu çok basit olmasında".
çünkü çoğu zaman hayatın çok basit olduğu gerçeğiyle yaşıyorum, özellikle de konu bireysel sorunlarımken. bir de hayattaki en korkunç acının ve en hüzünlü sonun, yani ölümün herkes için ortak olması bana müthiş bir rahatlama hissi veriyor. ha korkmuyor değilim, ya da hep yaşamak istemiyor değilim, başka hiçbir ölüm görmek istemiyor değilim ama en azından herkesin bunu yaşayacak olması fikri beni biraz daha rahatlatıyor olabilir....
ama ölüm kısmını geçersek; işin içine sokak hayvanları girince, sevdiğim insanların hastalıkları girince, hayattaki berbat adaletsizlik hali girince ve milyonda bir de olsa işin içine aşk girince işler değişiyor sanki. bunlar bana hiç iyi gelmiyor.
sonra düşünüyorum; her şey hem bu kadar basit, hem bu kadar zor nasıl olabilir? işte bu dilemma beni yoruyor zaman zaman.
sonra düşünüyorum tekrar, hayat diyorum, hep mutlu olunması gereken, her an iyi hissedilmesi gereken bir yarışma değil ve kaldırıyorum başımı. bugün böyleyse böyle, yarın da çok keyifli olursun olur biter diyorum.
kış mevsimi psikolojisi. hava kapalı, soğuk. rahatça hiçbir şey yapamazsın, evde sıkılmaya mahkumsun falan...
5 yılı geçen bir süredir aktif olarak iş hayatındayım. hala üniversitedeki uyanınca "bugün modumda değilim yav, arkadaşlara yazıyım da yerime imza atsınlar, kim siker akışkanları bu saatte" rahatlığımın olmamasına alışamadım. bu beni çok yoruyor. bazı günler işe gitmeme hakkının olması gerektiğini savunuyorum.
nerden baksan 40 sene aralıksız her sabah uyanıp işe gitme gerekliliğinin olması çok can sıkıcı.
ast olduğuna bakmadan mobbing yapmaya yeltenen çapsız ve dinozor iş arkadaşları.
günde 10 saat çalışmak tabiki de
geçmişte yaşamak. hayat yalnızca ileriye doğru akıyor.
siz de derdini skim demeyecekseniz: arabasızlık.
bugün çok işim vardı ve sürekli ordan oraya koşturup dolmuşla bi yerlere yetişmeye çalıştım
insanlarla ağız ağıza gitmekten gerçekten sıkıldım.
gün içinde bi ara sinirlerim boşaldı kaldırıma oturup ağladım.
tam o esnada yakın bi arladaşım aradı ağladığımı duyunca panikledi nedenini öğrenince de senin harbiden derdini skim deyip yüzüme kapattı.
evet... beni şu sıra arabamın olmaması çok yoruyor
şu profilin dünyanın her yerinde aynı olması:
twitter.com
bacımız başkenti medine olan birleşik islam devletlerinin kurulmasını istiyormuş:
"we all muslim states should create" derken türkiye'yi, azerbaycan'ı filan islam devleti yapmış. yetmemiş iran'la suudi arabistan'ı da birleştirmiş.
bacımız da şu yani...
islamı biliyor desen islam'ı bilmiyor. şii nedir, sünni nedir, bunlar birbirlerini nasıl görürler, 1400 senedir niye birbirlerini kesiyorlar desen hiçbirini bilmiyor. hadi bari laikliğin ne olduğunu sorsan ondan da habersiz.
dinimiz amin. belki neye inandığım hakkında zerrece fikrim yok ama siz ske ske saygı duyacaksınız.
kadın ölümleri haberleri.
çocuk tacizi haberleri.
kedi köpek vahşeti.
ve siyaset.
işyerindeki dedikodular. son zamanlarda herkes birbirini şikayet ediyor ve bu da benim odamda oluyor nedense.
her gününün bir öncekiyle aynı olması.
bunların en başına bürokrasi ve özellikle vergi bürokrasisini koyarım.
bürokrasi bir konsept olarak zaten resmen insanoğlunun dimağını kurutmak için icad edilmiş bir konu gibi geliyor bana.
devletin, belediyenin vs. temel görevi kayıt tutmaktır. bunun dışında istenen her ücret veya belge insanı yorar.