çoğu insanın beyinsiz, izansız olduğunu düşünüyorum.
yürekten inanıyorum buna. çok kötü, çok üst perdeden, kibirli bir yargıda bulunuyorum. ama öyle.
yollarda veya ara sokaklarda egzost patlata patlata gezen, hava atmaya çalışan tipler var ya.
onlara karşı nefretimi yenemiyorum bir türlü.
ne zaman rastlasam, gözümün önünde kaza yapıp arabalarının pert olmasını istiyorum.
arabasından çıkıp o haldeyken aracını seyretmesini, çaresiz kalmasını istiyorum.
hatta çaresizken ben de yanına gidip seyrine dahil olmak, yardım etmemek istiyorum.
içimde durduramadığım bir nefret var ve başka türlü akıllanacaklarını düşünemiyorum.
eğer motorcu ise, düşmesini istiyorum ama öyle sıradan düşmesi değil.
burnunun üzerinde sürünmesini, yüzünden kanlar akmasını, suratının dümdüz olmasını istiyorum. o hali ile bilincinin yerinde olmasını, motorunun ve yüzünün halini kırık aynasına bakıp görmesini, hava atmak için çıktığı bu yolda rezil rüsva olmasını hayal ediyorum.
kimilerine bu düşüncelerim insanlık dışı gelebilir. mantıklı düşününce bana da öyle geliyor.
ama buna engel olamıyorum. ve dahası; olmak da istemiyorum.
cinsellik benim için dokuzuncu planda.
kız arkadaşım mastürbasyonu yasakladığı için eskort tutuyorum.
hayatımda hiçbir amelime güvenmiyorum ama on numero beş yıldız muhteşem süleyman ulu yüce rana şekilde cheesecake yaparım. gece gece cheesecakeimi öven mesajlar alınca aşka geldim efenim. aşka yah huu. limonlu, vişneli, yaban mersinli ama en çok limonlu. tarif isteyenlere , paylaşımcı oluruz.
sözlükteki son bildirimim 8 yıl önceye ait. kesin 8 yıldır sözlüğe girmedim. bu akşam bir anda kendimi burda buldum ve şifremi doğru girmeme şaşırdım. yıllardır hayatım aynı demek ki. burda olduğum için şaşkınım.
tüm işlerden istifa ettim sadece en son işletme kapanınca tazminat alıp çıkarıldım.
eskiden, çok değil ama eskiden kendimi hiç yalnız hissetmezdim.
bugün harika bir gündü aslında. işimle ilgili çok güzel şeyler oldu, ne bileyim harika bir şarkı keşfettim... ama sonra bir duraksadım. ne günümü paylaşacağım, ne şarkıma eşlik edecek kimseyi bulamadım. ne çevremde, ne telefon rehberimde.
kendimi öylesine her şeyin dışında hissediyorum ki anlatamam. etrafımda, çevremde herkes gruplaşmış, herkes samimi... ne bileyim yürüyüşe çıkanlar, birlikte kahve içenler. ben ise hep terasta kulağımda kulaklık öyle uzaklara bakan tip.
neden bilmiyorum, ne hilkat garibesi kadar çirkinim, ne vebalı... biraz sessiz sakinim sadece. anlatacak çok şeyim olmadığından. belki de çok sıkıcıyım bilmiyorum. çok fazla da adım attım fark edilebilmek için ama görmediler.
eskiden böyle değildi... güzel bir şeyler yaşadığımızda hep birlikte mutlu olduğumuz insanlar vardı. şarkılar paylaşıp saatlerce o şarkılar hakkında yorum yaptığımız... üzgün olduğumuzda birbirmize omuzlarımızı, göğsümüzü yastık yaptığımız insnalar... zaman her şeyi dağıtıyor, küslükler girmese bile araya. o mutluluktan deliye döndüğün anlar hiç yaşanmamış gibi oluyor. anılar bile bazen acaba hayal miydi sorusuna evriliyor.
bu hayatta yeni yeni öğreniyorum. mutsuzluk, yalnızken daha ağırlaşıyor. bu zaten bilinen bir gerçek ama ikinci öğrendiğim daha önemli. mutluluk denen şey de yalnızken bir o kadar yavanlaşıyor...
güzel günlerin kıymetini bilin derlerdi. ben bildim. ama o günlerin kıymetini bilmem yalnız kalmama engel olamadı. günün sonunda hafif yağmurlu havada, kulağımda keşfettiğim şarkıyla eve yalnız dönen yine ben oldum.
i̇nsanın insana ruhu yazılmış ve kişi bu ruhla tanışmışsa ve bu ruhun sesini, nefesini içine çekmişse şansınız %50dir. acı da çekebilirsiniz mutlu da olabilirsiniz.
deyim yerindeyse bok da çıkabilir.
bana bok çıktı mk.