jakoben

1 /
fempusay fempusay
tepeden inmeci, ihtilalci. bir takım şeylerin zor kullanılarak gerçekleştirilebilecepğine inanmış dolayısı ile tebaasını çok da umursamayan, onların görüş, öneri veya fikirlerini alma gereği duymadan onlar hakkından karar alıp uygulayan modellere verilir genelde bu isim.
sinkaf sinkaf
1789 ihtilali sonrası inkılabın sürekliliğini savunan ve onun dayandığı toplumsal sınıf olan burjuvaya karşı mücadele veren devrimci grubun adıdır.jakobenler devrim rüzgarlarının eşitlik ve kardeşlikten salt teşebbüs hürriyetine doğru esmsi ile mevzi kaybetmişlerdir.önde gelen temsilcileri st. just,babeuf robespierre,marat ve danton'dur.ülkemizde ise kurucu elitin üstlendikleri toplumsal modernizasyon işlevi nedeniyle jakoben yan her daim kemalizme içkin olmuştur.
füçır füçır
"halk için halka rağmen" anlayışını benimseyen elitist gruptur.

insanların genelinin kendisi için neyin iyi olduğunu bilemeyeceğini ve ilerlemenin ancak kendileri gibi aydın kişilerin itici gücü sayesinde gerçekleşebileceğini savunurlar.

senin için neyin iyi olduğunu bildiği düşünen bir insan güruhu itici gibi gözükse de toplum gibi durağan yapıları harekete geçirmek için gerekli olabilir. bunlar toplumda olumlu-olumsuz bir değişiklik gerçekleştirilmesini sağlarlar sonra karşılıklı etkileşim ve tavizlerle toplum dengeye gelir. yani sen ne kadar önüne baraj yaparsan yap su akar mecrasını bulur.

ve evet kemalist ideoloji jakobendir. iyi mi oldu kötü mü tartışılır. yoruma açıktır.

- baba ben jakoben oldum. senden daha çok okuduğum için bundan sonra senin adına ben karar vereceğim. sen iyiyi kötüyü ayırt etmede yeterince rasyonel hareket edemiyorsun.
+ ilk önce okulunu bitir, ekmeğini eline al, kendi paranı kazan, jakoben mi ne bok olacaksan ol!!
- ama sartre der ki...
+ sartre bir aile nasıl geçindiriliyor, onu diyor mu?
- bu seviyede tartışamayız baba!
piruet piruet
temeli fransız devrimine dayanan ve günümüz fransasında da keskin bir din-devlet ayrımına yol açan devrimci harekettir.günümüzde aşırı radikal görüşlü kimseleri tanımlamak için kullanılır.
afo afo
çok artistik bir kelime.fransız devrim yıllarında 18 yy sonlarında ortaya çıkan bir grubun temsil ettiği düşünce. bu halk salaktır dangalaktır efendim diyerekten halk için halka rağmen devrim yapalım başa da bir bilen koyarız düşüncesinin bekçisi olan tayfanın temsil ettiği tarikatimsi bir düşünce tarzı. ismi de paristeki bir manastırdan gelir. orda elemanlar robes pierre, marat ve mirbau dur. hatta robes pierre tanrı susamış adlı eserinde tayfasını nasıl giyotinle kestiğini anlatmıştır. en sonunda kendini de kesmiş . harbi kesmiş lan mazoşist sadist manyak seni.
bledathehun bledathehun
gittikçe şeytanlaştırılmış bir kelimedir.

burda halkı, halkın isteği dışında değişimlere zorlayan, anlamı veriliyor. bu açıdan tarihimizde kimler jakobendir bir bakalım: ii mahmut öyledir; zira millete sopa zoruyla pantolon ve fes giydirmiştir, resmini devlet dairelerine astırmıştır. mustafa kemal atatürk öyledir; zira devrimlerin pek çoğunu halkın icazetiyle yapmaya kalksaydı, muhtemelen başarılı olamazdı. zaten bu kavramnı şeytanlaştıranlar için, işin esas yönü atatürk'ü de karalamak, ancak henüz boyları o kadar uzamadı.

peki bu anlam zerkedilmiş olan jakobenizmin alternatifi nedir? olsa olsa liberalizm. yani her şeyin, serbestçe, insanların isteğiyle ve kendiliğinden olması. bir düşünelim ikinci mahmut ve atatürk millete çağ atlatan değişimleri acaba ancak %10'u okuma yazma bilen, devletin ve kendilerinin giderek batmasını "yeterince müslüman değiliz, ondan oluyor." nedenine bağlayan -çünkü öyle öğretilmiş- bir toplumla yapabilirler miydi? her şeyin kendiliğinden olması yani milletin kendi kendine bir gün pantolon giymeye, latin harfleriyle yazmaya, ülkede sanayi ve ziraat atılımı yapmaya başlaması için acaba kaç yüzyıl bekleyecektik?

bir de madem bu jakobenizm halka isteği dışında değişimi zorlamaktır, sorun bakalım halka, halkın gerçekte yüzde kaçı ne idüğü belirsiz "demokratik" açılıma "evet" diyor. "hayır" derlerse akp vazgeçer mi? sorun bakalım kaç kişi anayasadaki millet tanımının (madde 66) değişmesini arzu eder... acaba millete telekomun yabancılara satılması için danışılsaydı, "evet" der miydi? bu sorulardan herhangi birine milletin vereceği "hayır" yanıtı akp'yi de "jakoben" yapmaya yetiyor bu mantıkla.
natalie portmanto natalie portmanto
devrimin radikal olması gerektiği ve kilise otoritesinin tamamen ortadan kalkması gerektiğini savunanlardır. cumhuriyet sisteminin oluşturulmasını isterler. eşitlikçidirler. ulusal meclis toplantılarında her zaman sol tarafta oturduklarından bugünkü 'solculuk' kavramını bize miras bırakmışlardır.
sol hegelci sol hegelci
batı’dan ithal edilen kavramların neredeyse tamamı, bu ülkeye geldikten sonra müthiş bir değişime uğruyor, özünden ve içeriğinden boşalarak, belirsiz, muğlak ve çoğu zaman da çelişkili yeni bir içerikle dolduruluyor. bu talihsiz kavramların başında da jakoben kelimesi yer alıyor.

bugün bu ülkede kime sorsanız “jakobenlik nedir?” diye, “halkın iradesini hiçe sayan, tepeden inmeci, dediğim dedik siyasal bir görüş ve hareket” cevabını alırsınız. oysa bunlar son derece dayanaksız ve gerçeklerden uzak, basmakalıp cevaplardır. i̇şin aslında, jakobenler klubü adını taşıyan hareket, 1789-1794 arasında, yalnızca 5 yıl süreyle hayatta kalmıştır. i̇kincisi, ilk adı “anayasa dostları derneği” olan jakobenler, doktrin olarak eşitlik ve özgürlükten yanadırlar. haklarında çıkartılan “demokrasi düşmanı” rivayetinin gerçekle ilgisi yoktur. jakobenler sadece temsili demokrasiye inanmazlar ve rousseau’nun izinde, doğrudan demokrasiden yanadırlar. yani halk, siyasal sorunları temsilcileri aracılığıyla değil, bizzat kendi çözecektir. bu sistem i̇sviçre’de uygulanıyor ve bizde de “demokrasinin zirvesi” olarak, sorunların referanduma götürülerek bizzat halkın karar vermesi gereğinden söz ediliyor.

jakobenlik konusunda bazı yazıları olan hilmi yavuz, bunlardan bir tanesinde, “jakobenler, temsil (representation) ilkesine dayanan çok partili bir demokratik rejimden yana olmadıkları gibi, sınıfsal temele dayanan bir düzeni de kabul etmezler” diyor. ama yanılıyor. jakobenlerin etkin olduğu 1789-1794 döneminde yeryüzünde hiçbir siyasal parti yoktur. dünyada kurulan ilk siyasal parti, 1824 tarihli abd demokrat parti’sidir. bu partinin ebedi karşıtı cumhuriyetçi parti’nin kuruluş tarihi ise 1854’tür. i̇ngiltere’nin ilk partisi, 1830’da dünyaya gelen muhafazakâr parti’dir. fransa’da ise ilk siyasal parti, 1901’de kurulan radikal parti’dir. öte yandan jakobenlerin orta sınıf ile çalışanların temsilcileri oldukları iyi bilinir ve soylular, ruhban ve yüksek burjuvaziye karşı tam bir sınıf siyaseti güttükleri de iyi bilinir.

hilmi yavuz, başka bir yazısında, alfred cobban adlı bir yazara dayanarak “ jakobenlere ilişkin olarak, pratikte siyasal bir parti düzleminde örgütlenmekten, daha da ötesi, teoride bir siyasal parti fikrinden hiç; ama hiç hoşlanmamaktadırlar” diyor. o tarihlerde dünyada siyasal parti diye bir şey yoktu, ama siyaset bilimcilerinin üzerinde anlaştıkları bir nokta olarak, jakobenler klubü, bu adı taşımasa da, dünyanın ilk siyasal partisi olarak görülmektedir. yavuz, gene cobban’a dayanarak, “jakobenler klubüne mensup millet vekilleri…, 1793 yılına gelinceye kadar daha da güçlenerek, yerel yönetimleri ele geçirmişlerdir” diyor. oysa tamamen tersi doğrudur. jakobenler, fransa’da 5000 yerel örgüte sahiplerdir ve o tarihe kadar hiç olmayan yerel yönetimler onların tarafından kurulmuştur.

jakobenlere yöneltilen “diktatörlük” suçlaması, eylül 1793-temmuz 1794 arasındaki 10 aylık sürede, yabancı güçler ile fransız soylu ve ruhbanın koalisyonunun giriştiği karşı-devrimden genç cumhuriyeti korumak için başvurulan sıkı yöntemlerden kaynaklanmaktadır. ne yani teslim mi olsalardı? krallık geri mi gelseydi?

jakobenliğin türkiye’de hiç bilinmeyen ve bugün de sürmekte olan asıl anlamı, güçlü bir merkeziyetçilik, hatta parisçilik’tir. yani jakobenlik, fransa bağlamında, bu ülkenin ekonomisini, siyasetini, kültürünü, her şeyini paris’te merkezileştirme yanlılığıdır.

bugün ülkemizde her şeyi i̇stanbul’da merkezileştirmeye çalışan, merkez bankası’nı bile i̇stanbul’a götürmeye uğraşan, anadolujet aracılığıyla ankara’yı taşralaştıran, her konuda bütün ağırlığı i̇stanbul’a veren; bunlar yetmezmiş gibi yargıyı da yürütmeye bağımlı hale getirmeye çalışan akp iktidarı ile ankara’nın başkentliğini bile sorgulamaya başlayan ve iktidarın peşinde koştuğu “kuvvetler birliği”ni demokrasi diye yutturmaya çalışan bazı “liberaller”, jakoben sıfatını herkesten fazla hak ediyorlar.


mehmet ali kılıçbay-haber türk
10 mart 2010 çarşamba
1 /