ne kadar uyusanız da dinlenseniz de içmediğinizde üstünüze çöken mallık duygusudur. bilirsiniz neye ihtiyacınız olduğunu, kettle'da su kaynatır hemen bardaktaki kahvenin üstüne dökersiniz. ilk yudumda bişeyler çözülür içinizde ve rahatlarsınız. bu her gün -işe gitmediğiniz günler dahil- takip ediyorsa artık bağımlısınız demektir. tez yazarken, ders çalışırken, ödev teslim ederken uyanık kalmaya çalıştığınız zamanlarda içtiğiniz 4-5 duble kahvenin acısının sonradan ortaya çıkmasıdır.
baş ağrılarımın sebebi olan durum. uykusuzluk falan sanıyordum ama farkettim ki 4 gündür kahve içmiyorum. ve kahvesiz günler boyunca sürekli uyuma isteği, baş ağrısı, mal gibi hareketlerin bunun sebebi olduğunu düşünmeye başladım. şimdi ilk işim bi fincan türk kahvesi yapıp sonucu gözlemlemek olacak.
sahip olduğum bağımlılık.bu bağımlık kötü bir bağımlılık mı orası tartışılır çünkü kahve bağımlılığımın başladığı zamanlardan beri uyku sorunum kökten çözüldü. saat 18.00 gibi nescafe yada türk kahvesi içiyorum saat 23.00 gibi göz kapaklarım yer çekimine yenik düşüyor ve kendimi yatakta buluyorum mis gibi bebekler gibi uyuyorum.kafein iyidir kullanımı desteklenmelidir
*
edit: (bkz:
#9591561 )
ünlü yazarlar hakkında bir şey araştırırken okurken
balzac'ın sapkın bir şekilde kahve tutkunu olduğunu ve hayatı boyunca 50 bin bardak kahve içtiği söylendiğini bulmuştum. dedim ki "aha, işte bu. adam o kadar kahve içmiş ama 70 - 80'ine kadar yaşamış. kahve demek ki zararlı değil yaaa". ama yanılmışım; baktım ki daha 51 yaşında kalp krizinden gitmiş. çok kahve kalbe zarar dostlar. balzac diyor. ama günde 2-3 fincan iyidir herhalde..
havalı bağımlılık. sigara, alkol gibi toplum tarafından dışlanması da yoktur. check-in'ler en büyük yoldaşıdır.
filmler ve dizilerle insanlara kaktırılmaya çalışan bir kültürdür.
sigara, alkol, uyuşturucu bağımlılığı yanında bence en saf gorunen bağımlılık. film sektörünün de o kadar havalı hale getirdiğini duşunmuyorum. bugün sigara içen bazı hatunların sexi gorunmesi imajı film ve reklamlar sayesinde oldu fakat kahvenin böyle bir olayı yok.
genel olarak ise sinirli bir insan durumuna gelmenize yol açar. yokluğu durumunda el ayak titremesine yol açtığı da gorulmuştur.
öyle böyle değil destiny dixon dan daha düşkün olduğumdur. ramazandan dolayı biraz gerilese de her daim dudağımda durur.
kahve detoksu yapacağım diye bir hafta çay, kahve ve kakaoyu bıraktım, hatta yeşil çay ve kafeinli sebzeleri bile tüketmedim. ilk haftanın sonunda içtiğim bir bardak çay votka redbull etkisi yaratınca anladığım durum.
fal baktırmaya alışkanlık yaparsa mide delinmesine kadar giden yolu var.
genelde öğrencilerin yaşadığı finallerden ötürü alışılan bırakılması zor durum
temel nedeni kafeindir, içtikçe vücut daha fazlasını isteyecektir, iraden güçsüz ise hayırlı olsun kafein bağımlısı oldun... dikkat edimeli
balzac kahveden mi öldü?
balzac, çok kahve içen yazarlar arasındaydı. ünlü fransız yazarın elinden kahve fincanının düşmediği anlatılır. balzac, 51 yaşında ölüm döşeğinde kıvranırken şunları söyler: "ölümüme yegâne sebep olan,elli bin fincan kahvedir. " balzac'ın gerçekten kahveden ölüp ölmediği bilinmez. muhtemelen bir abartma. ama onun bir kahve tiryakisi olduğu da gerçek. elimde taha toros'un, i̇letişim yayınları'ndan çıkann "kahvenin öyküsü" kitabı duruyor.
türkiye'de kahve yetiştirilmediği halde, dünyanın birçok yerinde "türk kahvesi" adı verilir kahveye. bundan 23 yıl önce arnavutluk'ta bir dağ başında, kahve istemiştim, garson "haa! türk kahvesi" dediğinde hem şaşırmış hem de merak etmiştim.
neden türk kahvesi? kahve ilk kez habeşistan'da bulunuyor. ancak habeş kahvesi yerine, yemen kahvesi ünlü. çünkü kahvenin güzelinin o dönemde yemen'de yetiştiği söylenir. "kahve yemen'den gelir... " eski bir türkü.
osmanli imparatorluğu'nun bu bölgelerde egemen olduğu dönemde kahve dünyaya yaygınlaşır. rivayete göre kahveyi ilk keşfeden şazili adındaki bir arap şeyhi. kahveye bir dönem bu nedenle şazili denir. keçi ve deve sürülerinin çobanları; rivayete göre güttükleri hayvanların garip bir ağacın meyvelerini yedikten sonra, fazla canlılık gösterdiklerini, hatta keçilerin mehtapta raksettiklerini görmüşler. durumu dervişlerine anlatmışlar. ünlü bir derviş olan şazili gösterilen ağacın meyvelerini kaynatarak suyunu içmiş.
kendisi de aynı canlılığı duymuş ve kahvenin meziyetlerini böylece keşfetmiş.
kahveyi dünyaya ve avrupa'ya yayan isetürkler. kahvenin avrupa'ya girişi ise renkli öykülerle dolu.
kahvenin avrupa'da tanınması 17. yüzyıl. türk elçileri ve türk savaşçıları yanlarında getirdikleri kahveyi avrupalılara tanıtırlar.
kahvenin her şehre girişinde farklı bir neden olduğu söylenir. örneğin londra'ya ilaç olarak girerken, paris'e moda, viyana'ya harp ganimeti şeklinde girer. türk elçisi süleyman ağa'nın paris'e osmanlı padişahı'nın mektubunu götürmesi ve orada kahveyi tanıtması, uzun bir öykü. çok büyük ihtişamla 1669 yılında paris'e gelen süleyman ağa'nın tanıttığı kahveyi ilk tadanlardan birisi de ünlü komedi yazarı moliere olur.
her yeni şey gibi kahvenin de kendisini kabul ettirmesi zaman alır. daha da önemlisi, kahve, her yerde dinsel gericiliğin ve din adamlarının engelleriyle karşılaşır. 17. yüzyılda fransa'nın marsilya kentine gelen kahve, bir türlü huzurlu bir ortam bulamaz. bir taraftan din adamları, öte yandan tıp adamları, kahveyi kötüleyen bir kampanya geliştirirler. kahvenin zararlı olduğunu ilan ederler.
kahveyi dünyaya yayan türklerin, kahveyi kabullenmesi de kolay olmaz. kahve yüzünden din adamları arasında ayrılık çıkar.
kahveyi dünyada ilk kez yasaklamak şerefi(!) de bize ait. i̇lk kez kanuni devrinde uygulanan yasağın arkasında din adamlarının fetvaları yer alıyordu. zaman zaman kaldırılan, zaman zaman süren kahve yasağı üzerine çıkarılmış çok fetva var.
örneğin iii. murat 1578 yılında kadılara gönderdiği bir emirle kahvelerin kapatılmasına karar verir:
"kahvelerde fesatçı toplantılar yapıldığı, gene çocuklara türlü elbiseler giydirilip leventlerle gezdirildikleri, hatta din adamlarının kahvelere devam ettiği, kahvelerde içki içildiği, afyon kullanıldığı, macun satıldığı, tavla ve satrancın
kumar aracı olarak bulunduruldu ğu, bu durumun bilim adamlarına yakışmadığı, halkı tembelliğe alıştırdığı, cahilliğe yönelttiği, milleti kötü yola götürdüğü..."
padişahın bu emirlerinden güç alan din adamları ise kahveye verip veriştirirler. bazıları daha da ileri giderler ve şöyle söylerlerdi: "kahve içmek öylesine haramdır ki her kim buna helaldir derse, kendisi kâfir, avradı boş olur!"
bizim şimdi keyifle içtiğimiz kahvenin özgürleşmesi bile asırların geçmesini gerektirmiş.
kahvenin yaygınlaşmaya başlaması ve kahvelerin açılması, en çok kadınların canını sıkmış. erkekler, erkek toplulukları halinde
evlerini terk edip bu kahvelere tünemişler. bu nedenle bir keresinde kadınlar mekke'de topluca kadıya gidip bir süre kahveleri kapattırmayı başarmışlar.
kahvenin özgürleşme macerası uzun. balzac'ın kahveden öldüğü i̇se tartışmalı. kahve bütün yasakları aşarak bugünlere geldi. darısı diğer anlamsız yasakların başına.
bir pazar sabahı, bu yazıyı belki de bir kahve eşliğinde okuyorsunuz. mis kokulu, nice kahveler içmeniz temennisiyle iyi pazarlar
diliyorum.
oral çalışlar
cumhuriyet gazetesi-19 ağustos 1998 pazar
hayati derecede acil durumlar dışında, her gün - ama her gün - saat 11.00 sıralarında bir büyük bardak olarak tükettiğim türk tipi sade kahvedir. alıştı iseniz, güne genellikle dinç ve zinde başlarsınız, aksi halde gün boyu çekilmez biri haline dönüşmeniz an meselesidir, aman diyeyim......
edit:2 si 3 ü bir arada gibi çakmalar yerine doğal olanlar tercih edilmelidir.