canım kadın anamın atlattığıdır.
yazmak istediğim şeylere başladım sildim, başladım sildim, başladım sildim. çünkü ne yazarsam yazayım eksik oluyordu.
şimdiye kadar annemle atlattığımız badirelere bir de meme kanserini eklemiştik. hem çalışıp hem de sana bakıp bu yükün altından nasıl kalktım hâlâ aklım almıyor be sultanım. ağlamak için gözpınarlarımda gözyaşımı her daim hazır tutan ben "katlanamıyorum artık, ölmek istiyorum" diye çığlıklarına nasıl ağlamadan katlanabildim acaba?
bu süreçte; tedavi edilemez denilen nelerin iyileştiğini, yapamıyorum denen hangi davranışların yapılabildiğini, istenince takıntıların, öfke krizlerinin, duygusallaşmanın nasıl önüne geçildiğini, aile olmanın ne kadar önemli bir şey olduğunu, her şeye rağmen seni ne kadar çok sevdiğimi, seninle her seferinde kimseye muhtaç olmadan nasıl dimdik ayakta duracağımı öğrendim. ve yaşamanın, hissederek, severek yaşamanın ne demek olduğunu da öğrendim aynı zamanda. arkadaşlığın ne demek olduğunu, evde peynirin nasıl yapıldığını, yeşil mercimeğin ve brokolinin gazının nasıl alındığını da attım hafızaya. ben şu an ne biliyorsam bu hastalıktan çıkardığım derslerle öğrendim. ondan önce hiçbir şey bilmiyormuşum ben, hiçbir şey.
annem şanslı azınlıktaydı, hastalığı yendi. şu an sağlıklı, mutlu, huzurlu, aşık, yakında 35 senelik devlet memurluğunu rafa kaldırıp emekli olacak ve almanya'ya taşınacak. onun aldığı her kararda yanındayım. yaşasın da nerede mutluysa orada yaşasın. kiminle mutlu olacağına inanıyorsa onunla yaşasın. hayat çok kısa ve çok değerli. boşa yaşamamak gerek.
dünyalar güzeli anneciğimin before-after fotoğraflarını bırakayım buraya. umut olsun ihtiyacı olan herkese. kafanda 1 tel saç olmadığında da, tenine uygun peruk baktığımızda da, iyileştiğinde de, uyuduğunda da, ağladığında da, güldüğünde de, yemek yediğinde de, bana kızdığında da en güzel sensin sultanım.
prensesin senin için dünyayı yakar, yeter ki; senin ayağına ufacık bir taş değmesin canım annem. çok seviyorum seni, çok...