bu ülkede
faşizm ve
şovenizm kendini en net olarak
dil konusunda açığa vurmaktadır. ulus inşasında
dil önemli bir bağlayıcı rolü üstlenmiştir. bu itibarla
türk ulusu demek,
türkçe konuşan müslüman demektir. önce 93 harbi, sonra
balkan mezalimi ile bir yandan vatan toprakları gitgide daralırken, ülkede katlanarak artan müslüman nüfusu(türk, kürt, çerkes, arnavut, boşnak, tatar, pomak vs) bir arada tutmak için asgari bir müştereğe ihtiyaç duyulmuş ve bu
asgari müşterek türklük, türk kimliği tespit edilmiş, bu kimliğin temelinde ise farklı dil ve kökenlerden gelen müslümanların
türkçe konuşması, daha doğrusu
türkçe haricindeki dillerin yasaklanması ve susturulması yatmıştır.
dil üzerinden geliştirilen şovenizm bununla sınırlı kalmamış, 30'lu ve 40'lı yıllar boyunca
vatandaş türkçe konuş kampanyaları ve
güneş dil teorisi,
türk tarih tezi benzeri zehir zemberek külliyatlarla dünyadaki tüm ırkların türk milletinden ve tüm dillerin türkçeden köken aldığı gibi çıkarımlarla kendine meşru bir zemin açmaya çalışmıştır. mustafa kemal'in şu sözleri, bahsettiğimiz şovenizmin ulaştığı boyutları işaret etmesi açısından fikir vericidir:
"neydi o
sezar'ı az kalsın mağlup eden
goluva başkumandanının adı? karışık çetrefilli bir adı var, ha:
versingetoriks! fransız tarihlerine göre bu isim '
bahadırların büyük reisi' demekmiş. halbuki hecelere ayırınca ne olduğu kendiliğinden meydana çıkar. birinci hecenin başındaki vavı kaldır, 'er' kalır. i̇kinci hece 'senk', yani 'cenk'. üçüncü hece 'torik', yani 'türk'." (palazoğlu, a. bekir: başöğretmen atatürk, meb yayını 1991, cilt ii, s. 689)
vakıa bu iken, yabancı kökenli sözcüklere ''
türkçe karşılık bulma'' yönelindeki açılımlar bu şovenizmin benzer bir ifadesidir. örneğin
referans denmez,
kaynakça denir. yahut
manipülasyon,
dezenformasyon ingilizce/fransızca kökenli sözcükler olduğu için yanlış bilgilendirme, çarpıtma şeklinde türkçeleştirilmelidir(!) muhakkak. bu kimi zaman,
piknik yerine
mesire,
kompozisyon yerine
düzyazı,
printer yerine
yazıcı demek kadar bayağılaşabilmektedir. burada amaç
iletişimi kolaylaştırmak değil,
türkçeye kıymeti kendinden menkul bir değer atfetmek ve dilin kendisini kutsallaştırmaktır. bunun arkasında yatan motivasyon ise, türkçenin zenginliğini vurgulamak(!) ve ifade edilecek kavram her ne ise, yabancı dillerdeki sözcüklere ihtiyaç duymadan türkçenin söz hazinesiyle dile getirilebileceğidir. kavramın öztürkçesi(!) dururken yabancı dillerdeki ifadesini kullanmak, yerine göre yabancı hayranlığı(ingilizce, fransızca, italyanca) yerine göre ise
irtica(arapça, farsça) ile ilişkilendirilmektedir. buradaki amaç, ifadenin öztürkçesi yerine yabancı dillerdeki karşılığını kullanan kişileri ''yabancı hayranı'' veya ''irticacı'' olarak damgalayarak zan altında bırakmak ve türkçemize sahip çıkma(!) bilincini tebliğ etmektir.
özellikle de türkçe, türk dili ve edebiyatı, hayat bilgisi, sosyal bilgiler gibi milli eğitim müfredatında yer alan çeşitli derslerin konu başlıkları ve bu başlıkların işleniş şekillerinde de bu
şovenizm göze çarpmaktadır. tamamen politik gayelerle, eğitim çağına gelmiş çocuklara ve gençlere yoğun bir dil bilinci aşılanmakta(!) ve insanlar küçük yaşlardan başlayarak bu şovenizme alet edilmek istenmektedir.