kitap okumak

1 /
bambaska bambaska
kimi tipleri kültürlü göstermeye yarayan eylem. zira üst baştaki marka etiketleri daha göz alıcı olduğundan, pek inandırıcı gelmez o kişinin bir kitap kurdu-bir entelektüel olduğu.
posforanj posforanj
türk dili ve edebiyatı için tamamen vize döneminde yapılması gereken eylem. tabi boş zamanların dışında oluyor ilk defa belki de.
jellicle jellicle
hobilerimiz arasında birinci sırada söylediğimiz, fakat kişi başına düşen kitap sayısıyla karşılaştırıldığında bir terslik olduğunu anladığımız eylem.
viola viola
özümsemek, yazarın içine girmek ve değişmek demektir. kelimeleri telaffuz etmek değildir. bir cümleyi okurken ardındakini tahmin edebilmektir. bambaşka bir dünyaya göç etmektir. mesela bir roman okurken tatile çıkmaktır. bambaşka biri olmaktır o esnada. o kitaptan önce ve sonra diye ikiye ayrılmaktır.
okumaya değecek kitap var değmeyecek kitap var. her türün hem iyisi hem kötüsü vardır; tür iyi olsa bile. o yüzden bazen de hamal işidir kitap okumak, boşunadır. boşluğa taş atmaktır.
aqua aqua
ben birini tanıdım: "kitap okumak aptallıktır, kitaplar gereksizdir, yazarlar toplumdan daha bilgili olduklarını sanan ve uydurdukları şeylerle kafa ütüleyen insanlardır" derdi.. o kişinin bilgi ve kültür seviyesine bakıyorum da, sanırım kitap okumak güzel bir şey.*

her nedense hobi olarak algılanır kitap okumak. hobileri veya boş zamanlarında neler yaptığı sorulan herkes, sayarken kitap okumak diye bir madde de ekler. iyi ama kitap okumak boş vakitleri** değerlendirmek midir?

naçizane fikrim şudur; kitap okumak boş vakit değerlendirmek değil, başlı başına zaman ayrılması gereken bir iştir. ona vakit ayırmak, onu özümsemek, onu yaşamaktır. insanın yaşına göre cin ali okurken de, gogol okurken de yapması gerekendir okurken onu yaşamak. boş vakitlerde göz gezdirmeye kitap okumak denemez.

bir de şu takılır kafama: bu memlekette herkes boş vaktinde kitap okuyorsa neden korsan kitapçılarda bile satışlar parmakla sayılacak kadar düşük? hiç mi boş vaktimiz yok? öyle olsa gam yemem ama kahvehanelerde oturup başbakanlık, ekonomistlik, teknik direktörlük yapmak, kulaktan dolma bilgilerle vatan kurtarmak için saatlerce boş vakti olan insanlar görüyorum. hafta sonu stadyumları tıklım tıklım doldurup tezahüratlar yaptıktan sonra tüm hafta boyunca geçmişte kalmış bir maçı tartışan insanlar var.. televizyonlarda futbol üzerine saatler süren ciddi tartışmalar, bu tartışmaları seyreden insanlar, bu nedenle vurulanlar, ölenler var. onlar benim küçük aklımla algılayamayacağım kadar önemli bir işin peşinde mi?

kitap okumak boş vakit değerlendirmek konusunda bile tüm bunlardan sonra geliyorsa, ben insanları anlayamayacak kadar sorunlu bir beyne sahip olduğumu kabul ederim.
aqua aqua
bakmak ve görmek gibidir kitap okumak ve anlamak.

"da vinci şifresi herkesin elinde ben de okuyayım" diyerekten okunacaksa, eşin dostun yanında "ben de okudum evet evet" demek için okunacaksa, her sözümü yerim, futbol seyretmek daha doğrudur derim. ikisinin de bir faydası olmayacaktır çünkü. futbol sevdiğin bir şeydir ve eğlenirsin, ama arkadaşlara "okudum ben onuuuu" demek için okurken sıkılırsın. en iyisi sıkılma sen, takıl kafana göre.*
gülümsün gülümsün
her derde deva, sağlam bir dostla sohbet etmektir.

kelimelerin, olayların içinde savrulursun, bir cümleyle irkilirsin, kitapta geçen bir hayatla benzeştiğini görürsün, kendini onun yerine koyarak prova yaparsın.

basit anlatımların yanında içinden çıkılamayacak tasvirlerle asla gidemeyeceğin bir zamana yolculuk edersin; rahatça ve başına buyruk. an gelir zamana meydan okursun bu şekilde. kitap okurken çocukluğunu yaşarsın, büyüdüğünü hissedersin.

alırsın eline kitabı, çekilirsin bir kenara, soyutlanırsın ortamdan ve zamandan.
viola viola
"... söylentiye göre çevrenin en çok okuyan adamı oydu. ama okumuşluğunda bir bütünlük yoktu. özümsemeden öğrenmişti. örnekseme yapmadan anımsıyordu okuduklarını. beyni birbiriyle bağlantısı olmayan olgular ve kuramların yürekler acısı bir yığınıyla doluydu..." [cup of gold]

evet söylentiye göre idi çünkü en çok okuyan adamı gibi yüzeysel bir sonuca(çok okumak bir meziyet değildi, okumanın o insana ne kattığı idi önemli olan.) ancak söylenti yapacak insanlar varabilirdi. örnekseme yapmadan anımsıyordu okuduklarını çünkü ezberliyordu, öğrenmiyordu. beyni neden sonuç ilgisi kurmadan, aslında çoğu şeyin zincirleme bir şekilde birbiriyle ilgisi olduğu gerçeğinin varlığından bir haber alıyordu bilgileri.
bir de belki buna yürekten katılacak insanın burda bahsedilen kişi olma olasılığı belki de en beteri(neyin bilmiyorum beteri işte.).
belki alakalıdır:
ilim ilim bilmektir
ilim kendini bilmektir
sen kendini bilmezsen
bu nice okumaktır.

bence öğrenmenin tek yolu insanın kendi merakını en içten bir yerlerden -ta dipten bir yerden çünkü hayat onun üzerine çok şeyler bindiriyor.- su yüzüne çıkarıp onu doyurmasıdır. öğrenmenin yolu okumak değildir. önce kendini tanımaktır; kendini bilmektir.
1 /