konvansiyon meclisi

meramise meramise
fransız devrimi sonrası 1792-1795 tarihleri arasına denk gelen birinci cumhuriyet döneminin meclisi.

1792'deki halk ayaklanmasının ardından, yeni bir anayasa hazırlatmak üzere bi kurucu meclis toplanmasına karar verilecek ve bu yeni meclise konvansiyon meclisi denecektir. bu ayaklanma üzere alınan yeni kararlarda halk yanlı olunmasına gayret gösterilmiştir. buna göre, aktif-pasif vatandaş ayrımı kaldırılmış, yalnızca bu halk ayaklanmasını destekleyenler yeni meclise seçilme hakkını elde edebilmiştir.

meclis üç kutupludur:
*jirondenler: sağ kanat. muhafazakardırlar. vergniaud bunlardandır. azınlıktadırlar.
*dağlılar: jakoben kulübü üyelerinden oluşur. sol kanattır. azınlıktadırlar. robespierre, danton, marat bunlardandır.
*ovadakiler: çoğunluktaki gruptur. amaçlarını "1789 kazanımlarını korumak" olarak ifade ederler.
meramise meramise
1789 fransız ihtilali sonrasında ilk anayasa 1791’de ilan edildi. kral sınırlı bir yetkiyle bu anayasada yeralıyordu. parlemento buna tepki gösterip kendini bir süreliğine dağıttı. bu arada fransa avusturya arasında savaş çıktı. tabi bu savaşın çıkma sebebi en başta kral ve yandaşlarının kışkırtmalarıydı. fransa savaşta yenilecekti. devamında ülkede ciddi bir karışıklık çıkacak ve kral ve ailesi hapse atılcaklar, tüm yetkiler de mecliste toplanacaktı. işte bu olay, fransa'da mutlak monarşinin ve devamındaki meşruti monarşinin gerçek yıkılış tarihi olarak kabul gördü (1791). tabi savaş devam ediyordu bu arada ve 1792'de fransa bir zafer kazanıyordu (zaferin adını unuttum*). ve aynı yıl, bu zafer üzere işte bu meclis, yani konvansiyon meclisi, yeni yasama meclisi olarak açılıyordu.

bu meclis, yani konvansiyon meclisi devlet şeklinin cumhuriyet olduğunu ilan etti. kral 16. louis vatana ihanet suçundan mecliste yargılandı ve idamına karar verildi. açlık sınırının bir hayli altında yaşayan halkından gelen şikayetler üzere o meşhur "ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler." lafını, marie antoinette işte bu hassas dönemde söyleyecek ve kendi güzel başını bu vesileyle kocası 16. louis'yle birlikte giyotine hediye edecekti.

gerçekten de o dönemde ülkede ciddi bir kaos ve yoksulluk ortamı hüküm sürmekteydi. bir tarafta cumhuriyetçiler (mavi kokartlılar) mevcut düzeni korumaya çalışırlarken diğer yanda elinden asaleti alınan soylular, aristokratlar (beyaz kokartlılar), yakalanınca giyotine gönderileceklerini bildiklerinden saklanıp çete kurmakta ve tek ümitleri olan krallık için savaşmaktaydılar. savaştıkları şey de halkın kendisi idi. zaten açlık ve yoksulluk yüzünden canından bezmiş olan halk, biz de bu çatışmalar arasında kalınca, hepten perişan olmuştu.

kralsa, yakalanıp hapse atılana kadar bir taraftan aristokratları karşı devrim hareketi için örgütlerken, diğer yandan da avusturya gibi dış güçleri fransa'nın üstüne kışkırtarak parlamenter rejimi güçten düşürmek, halkın bu yönetimden ve onun başarısından şüpheye düşmesini sağlamak ve desteğini cumhuriyetçilerden çekmesine neden olmak yoluyla bu karşı devrime destek vermeye çalışmaktaydı ki onu idama götüren en önemli neden de buydu zaten.

neyse, bu kralın idamı içte ve dışta büyük bir tepki yarattı. kendi meşruiyetlerinin ve devamlılıklarının tehlikeye düştüğünü gören avrupa kralları, hükümdarlıklarına gelen tehdidi püskürtmek gayesiyle fransa'ya savaş açtılar. ülke zaten kaosun ortasındaydı; ayaklanmalar, açlıktan ölmemek için direnen, çırpınan halkın yapabildiği tek şeydi. ihtilale önderlik eden danton, robespierre ve marat, karışıklıkları önlemek için ülkeyi olağanüstü önlemlerle yönetmeye karar verdiler. bu arada meclisteki partiler birbirine düştüler; bir kesim kaosu önlemek için şiddet kullanılması gerektiğini söylüyor (jakobenler) diğer kısım da buna karşı çıkıyordu. jakoben geleneğine hakim partinin galebe çalması ile ülkede şiddet daha bir yaygınlaştı. tabi tek sorun bu değildi. jakobenler'de bir de din düşmanlığı baş gösterecekti ki halkı bu kesimden soğutan ve desteğini çekmesine neden olan en önemli şey de bu olacaktı ilerde. aydınlanma ve sekülerleşmeyi abartan jakoben yönetimi, tüm uhrevi olana yoğun bir savaş açtı. kiliseler tahrip ettirildi. rahipler idama gönderildi. din adına ne varsa aşağılandı, küçümsendi.

1793 devrimi adlı kitabında victor hugo anlatır ki, gençler nikah kıydıran çiftlerle "belediye nikahlıları!" diye dalga geçecek kadar maneviyata saldırır olmuşlardı. artık halkın sabrı zorlanıyordu.

komünal yaşam bir süre başarılı olsa da artık bir yerden sonra halk çalıp çırpmaya, olanınkini olmayana zorla taşımaya başlayacaktı. süren kaos ortamı da eklenince buna, sistem işlerliğini sürdüremez hale gelecekti.

yukarıda anlatılan din düşmanlığı, bir süre sonra danton'un başını giyotine taşıyacaktı. devamında da konvansiyon'un hakimiyetini yıkıp kendi diktatörlüğünü kurmaya çalışacak olan robespierre idamı tadacak, o meşhur söz, "ve devrim kendi çocuklarını yemeye başlayacaktı." sözü söylenecekti. gerçekten de devrim, artık şirazesini yitirmiş, tam bir ölüm makinesine dönmüştü. charles dickens'ın iki şehrin hikayesi'nde anlattığı o korkunç öldürme sahneleri, ölümleri histerik çığlıklarla seyreden halk, giyotine giden her soylu için sevinen ve bu sevincini örgüsüne attığı her ilmekte tekrar tekrar hatırlayan kapıcı kadın, işte hep bu terör dönemine aitti; 1793-1794 yıllarında devrim mahkemelerinde 20.000 kişi ölüme mahkûm edilmişti.

sonunda, dökülen onca kanın ardından fransa'da istikrar ve düzen sağlandı. burjuvazi, üstünlüğünü kurmuştu artık. konvansiyon meclisi 1795’te yeni bir anayasa hazırladı (üçüncü anayasa). sonra meclis kendini feshetti ve 1795’te yeni anayasa gereği, direktuvar hükümeti göreve geldi. bu dönem, direktuvar dönemi yani, fransa tarihinde kapitalizmin hızla gelişip kurumlaştığı olacak; artık sahneyi napoleon bonaparte devralacaktı.

*: valmy zaferi imiş.