genellemelerle başlayıp özelleşen nefis bir
reha erdem filmi. film ilk bakışta yüzeysel görünen sınıflandırmalarla dolu baştan aşağı. oysa ki bu sınıflandırmaların hepsinin içinde yaşanmış, dolu hayatlar var. herkes hayata farklı açıdan bakıyor ve sonuç olarak insanları, hayatı algılaması da kendi yaşama tarzını belirliyor. insanlar ikiye ayrılır: ince belliler ve kalın belliler. ince belliler de kendi içlerinde ikiye ayrılır... şeklinde uzayıp giden bir sınıflandırma size ilk bakışta yüzeysel ve içi boş gelecektir. ancak hayatını insanların vücut biçimlerine bakarak geçiren, bu biçimlere uygun elbiseler dikerek onları memnun etmeye çalışan bir terzi için bu sınıflandırma yaşamının temelini oluşturur. insanları memnun etmek zor iştir ne de olsa...
kısmi olarak hafizasını kaybeden alinin çevresinde döner olaylar. herkeste kendini aliye hatırlatma telaşı vardır. bu süreçte istanbulun kenarda kalmış güzel insanlarının benliklerini arayışını görürürüz. ali tarafından hatırlananlar sevinir, hatırlanmayan baba ise kahrolur. kendilerini nasıl anlatacaklarını bilemezler zaman zaman. bu noktada kendileriyle yüzleşirler. hiç biri hakettiğini düşündüğü yerde değildir bu insanların. ama yine de ümitlerini korurlar. arabesk yakarışları yoktur.
senaryonun en önemli noktası filmde görünen ve görünmeyen annelerdir. annesini küçükken kaybeden ve çok özleyen ali, hayatı boyunca annesinin baskısından kurtulamamış keten ve bir anne adayı olan ipek anneliğin bütün hallerini bize yansıtır. film zekice tasarlanmış kurgusuyla da hiç sıkmadan kendini izletiyor. seyirciye fazla iş düşmüyor bu filmi izlemek için.fazla bir çabaya gerek yok. reha erdem her şeyi düşünmüş. filmden sonra aptal ama çok güzel bi mutluluk kapladı içimi.