sözlerinin tamamı aşağıdaki gibi olan
yaşar kurt parçası:
"kuklayım ben kuklayım
annem giydirdi beni
babam boyadı yüzümü
öğretmenler doldurdu içimi
herşeyi onlar öğretti
işe ne zaman gideceğimi
ne zaman işten çıkacağımı
kaç paraya çalışacağımı
onlar öğretti bana
kuklayım ben kuklayım
oyumu kime atacağımı
akşam kaçta yatacağımı
çişimi nereye yapacağımı
ne zaman güleceğimi
nereye gömüleceğimi
yalnız bir şeyi unuttu bunlar
ipler kimin elinde?
ipler kimin elinde?
bendeeee!!!"
(bkz:
kuklacı)
biz gerçekten bir kukla sahnesindeyiz
kuklacı felek usta, kuklalarda biz
oyuna çıkıyoruz birer, ikişer;
bittimi oyun, sandıktayız hepimiz
ömer hayyam
rumca "bebek" anlamına gelen sözcük. kuklamu da bebeğim demek, eski türk filmlerinde bazen mahalledeki rum ablaların ağzından duyulurdu.
kontrolü kimdeyse onun oyuncağıdır kuklalar. ellerinde ipi tutanlar, ya da kuklayı avuçlarının içinde tutanlar ise onların efendileridir. kukla tek başına hiçbir şey yapamaz. efendisi ne derse onu yapmak zorundadır. bükerlerse bükülür, doğrulursa doğrulurlar. en şanslı kukla pinokyodur. o kendi özgürlüğünü kazanmış, gepetto olmadan da yaşayabilir hale gelmiştir.
yokluğunda ne gidebildim ne kaldım demesine gerek yoktur.
(bkz:
pinokyo)
ne kadar
yaşar kurt parçasında " babam boyadı yüzümü, öğretmenler doldurdu içimi " diyerek isyan etse de genel yaşayış biçimi itibari ile karşı koymamak lazım gelir olanlara. koyamazsın çünkü. her gün minibüse 1,25 ytl vermek istenmese de, mecburiyetten " ücretleri kapı ağzına uzatalım " lafı ile elini istemsizce cebine atarsın. bak muavin bile ipini çekti. daha ne ipler çekiliyor görünmeyen. dar ağacı ne ki?
tekno kültürün dayattığı verili yaşam biçimini kabullenmiş insan.
çocuklar için tasarlamış olsa da çoğunun ödünü patlatan ip veya tel ile hareket ettirilen düzenekli, kontrolü zor, ipi dolanıp, çözülemeyen oyuncak.
ankara'da
balgat'ta sadece iskender servisi yapan lokanta. ismini, lokantanın içindeki sahnede, bir gecede bir kaç defa tekrarlanan kukla gösterilerinden alıyor. çok güzel
bulgur pilavı yaparlar.
beğendiğimi itiraf etmeye utandığım ve gizli saklı kulaklıkla dinlediğim
asuman krause şarkısı. dönemlik bir dejenerasyon sendromudur diye umuyorum.
"kıvıracaksan da o göbeğin hakkını vereceksin" sözü ile yaz sezonu messengerlarına kişisel ileti şeyisinde damgasını vurmuş
asuman krause şarkısı.
asuman krause'nin beni benden alan şarkısıdır, sözleri bir edebi metin niteliğindedir.
ablam, iç organlarını kapatmaya çok şükür ki yetecek derecede yırtmaçlı, daracık bir mini elbisenin beline metal bir şey (ki ben soba borusu olduğunu düşünüyorum) takıyor, alıyor eline kırbacı, başlıyor söylemeye!
"senin işin sağ gösterip soldan çakmak"
yani bunu biri dese bana "vay anam naaptılarsa sana artık yön kavramını şaşırmışın" derim, bu abla diyince şarkı oluyor. burju bunu anlamıyor.
bir dizesinin ikincisiyle alakasını kuramadığım; başlangıştaki "laylalaaa.." kısmını ilk dinlediğimde "aha ben bunu nerden tanıyorum?" diyip sonradan yanıldığımı da anlasam dinlediğime dinleyeceğime pişman olduğum, lanet olası nakaratını 3 gündür dilimden söküp atamadığım parçadır. ama yook, yok senin işin mankenlik; ne işin var stüdyoda..