(bkz:
buket uzuner) okuduğum en etkileyici kitaplardan biridir. içindeki her karakterde bir parçam vardı sanki. tuna'dan, ada'dan, aras'tan, meriç'ten, doğan dayı'dan... kitabın sonundaki mektupları sanki mektupları ben almışım gibi bir çırpıda okuyarak sevindim. ben olsam napardım dedim, yer yer gözlerim doldu, boğazım düğümlendi, sevindim, üzüldüm, resmen yaşadım anlatılanları.
aşkın birçok çeşidini sunar kitap; aras ile ada'nın tutkulu aşkı başkadır, tuna ile ada'nın uçsuz bucaksız aşkı başkadır, meriç'in tunaya olan karşılıksız ama sonsuz aşkı ise bambaşkadır... süreyya mercan ve pervin gökay'ın fedakarlıklarla ayakta kalmış özenilen aşkı ile tuna'nın anne ve babasının alışkanlığa dönüşmüş aşkı arasında dağlar vardır. aliye'nin sevgisiz aşklarına bir yandan acır bir yandan söversiniz. doğan gökay ve bürkan'ın aşkıysa soğuk ama sağlamdır...
aşkın yanında yapılam toplumsal göndermeler, iç savaş olgusu, farklı dinlerin, dillerin, kültürlerin bir zamanlar dostça yaşadığı bu topraklar ne hale dönüştürülmek istenmektedir onu görürsünüz. sosyal mesajları da (bir kısmı hariç çoğuna katılmakla beraber) alttan, derinden ama sağlam ve etkileyici bir biçimde verilmektedir.
edit: romandaki şair dayının
attila ilhan, ada'nın anne ve babasının da
çolpan ilhan ve
sadri alışık'tan ilham alınarak yaratıldığı iddia edilmektedir. gerçekten de birçok ipucu vardır kitapta bu yargıya varılmasına sebep olan.