mahrem

1 /
madbrother madbrother
mahrem gözden sakınılması gereken , kendine özel.

"mahremiyetin gitti mi elden , sen de gitmelis in tez elden"

mahrem , görülmemesi gereken , katman katman içinde gizem barındıran , lüle lüle sırları ile herkesi kendisine çeken...
mahrem , yaşanmışlığın getirdiği rahatlığın yaşandığı an, insanın kendisini en özgür , en saf , en kem gözlerden uzakta hissettiği yer , zaman...

roman karakterine göre "zaman ve mekan sonsuz" fakat mahrem biricik , gizli bir fetiş , susuz bir çağlayan...

öyle bir roman ki mahrem , bir bugünü, bir yarını , bir dünü aynen devrik cümle misali , zamanın kendine has sırasında olmayan bir biçimde inceleyen.. ve bir o kadar hikayenin ve yalnızlığın ve unutulmuşluğun ve gözlerin getirdiği acımasızlığın aynası. keramet mumi keşke efendi gibi bir kalem çizgisi misali , ruhsuz gözlere sahip bir karaktere , adı koyulamayacak derece de kilolu bir kadına sahip bir roman..

öyle bir masalsı roman ki bu , öyle çok hikaye var ki içinde , başından sonuna kadar bekliyor insan nerede bağlanacak bunlar diye. halbuki romanın sonu hikayeleri bağlamıyor , hikayeler romanın sonunu bağlıyor adeta. her bölümün adının özelliği ancak kitap sonunda , her satırın her cümlenin önemi ancak okuyucunun kafasında... anlatılan hikayeler hepsi birer hayal. ve bu hayaller gerçek gibi , yaşanmış gibi bir zaman. fakat yazar o kadar şizofren bir anlatım kurmuş ki , insan elinde olmadan şaşırıyor roman bitiminde. yaşananlar aslında yaşanmamış , ama yaşanılması gerekenler olmuşlar bir yerde..

bir insanın zayıf olmasına rağmen şişko bir kişinin yerine kendisini nasıl koyabildiğini görmek için , sırf içindeki nazar sözlüğü için bile okunulabilecek bir kitap bu. evet elif şafak türkiye yazarlar biriliği roman ödülünü (2000) aldığı zaman bunu gerçekten haketmiş. görmeye ve görülmeye dair gerçekten...

biçimsel açıdan ise kafiyeli slashlı cümleler bekliyor sizi. noktalama işaretleri olmadan , büyük küçük harf bulunmayan yerlerde var. ve bunlar gerçekten eğlendiriyor insanı. baştan sona bir kurgu ; geçmiş , bugün , yarın olmak zorunda değil diyor kitapın zaman algısı. ve bunu öyle bir kanıtlıyor ki kitap, bittikten sonra tekrar geriye bakmak zorunda kalıyorsunuz."nasıl yani "diyorsunuz , "böyle mi bitti"... ama bitmemeliydi. çünkü hiçbiri yaşanmamıştı...
my life without me my life without me
"görmeye ve görülmeye dair bir roman". pinhan daki "isim"takıntısını "mahrem" de göz,görmek kavramları devralmış elif şafak ın.okuyana da bu takıntıları geçirmekte pek başarılı olmuş bir roman
lupin lupin
çok şişman bir kadın karakter ile be-ce adlı erkek karakter arasındaki ilişkiyi anlatır gibi görünüp tam da romanın arkasında söylendiği gibi görmeyi ve görülmeyi anlatır. şişman kadının çevredeki bakışlardan, görülmekten ne kadar rahatsız olduğu anlatılır. neden 2 sayısında kalıp 3 e kadar sayamadığı, "görülmek"ten neden bu kadar rahatsız olduğu ve neden sürekli yemek yiyip kustuğu romanın sonlarına yaklaştıkça ortaya çıkmaktadır. rakamlardan bahsetmişken be-ce'nin şişman kadına söylediği şu satırları hatırlatmadan geçemeyeceğim:

- "ama rakamları hafife alma. rakamların cinleri vardır, unutma. rakamların cinleri, bellerinde fenerleri, ellerinde süpürgeleri, bit kadar her biri, dağdar edilmiş dilleri, mil çekilmiş gözleri.." sf.207

bu iki fiziksel anlamda zıt karakterin ilişkisinin anlatımı nazar sözlüğü ile süslenmektedir. nazar sözlüğü be-ce tarafından yazılmaktadır. be-ce sözlüğe z harfinden başladığı için romanda nazar sözlüğü'ne dair ilk sözcük zahir'dir; fakat şişman kadının "sözlük a harfinden başlar" hatırlatması üzerinde adem ile havva'ya geçer. nazar sözlüğündeki her kelimenin karşılığı çok yerli yerinde olmakla beraber kitabın arkasında gözbebeği kelimesinin nazar sözlüğü'ndeki karşılığı yer almıştır, naçizane beğenim ise iğne deliği'nin karşılığı yönünde seyretmektedir. ayrıca keramet mumi keşke memiş efendi, samur oğlan, kocasını aldatıp biri dünyalar güzeli diğeri hilkat garibesi olmak üzere ikiz doğuran kadın v.b hikayeler de yer almaktadır. keramet mumi keşke memiş efendi ile be-ce nin gözleri arasındaki benzerlik dikkate değerdir. tabi romanın sonunda bu eski zaman hikayelerinin bağlanışı da elif şafak'a yakışmıştır. kısacası tadı damağımda kalan bir elif şafak eseri daha.
kabelebeyse kabelebeyse
kadınlar ve erkekler dünyasının, daha doğrusu kadınlarla erkeklerin aynı dünyada, aynı karede gördüğü farklılıkların; takdire şayan bir kurgu ve dikkat çekici karakterlerle betimlendiği bir elif şafak romanı.
elimdensankiminikbirbalıkkayıpgitti elimdensankiminikbirbalıkkayıpgitti
mahrem, elif şafak' ın 2000 tarihinde okurla buluşan ve yazara "türkiye yazarlar birliği ödülü" nü kazandıran, en çok beğenilen romanlarından birisidir. yazarın tüm kitapları gibi bu romanı da metis yayınlarından çıkmıştır. yazar, 2000 yılında cumhuriyet kitap ekinde yeralan bir söyleşisinde," mahrem"le ilgili olarak; kurgusu önceden yapılmış bir roman olmadığını, görmek ve görülmek üzerine bir kitap yazmak düşüncesiyle bu romanın ortaya çıktığını ifade etmiştir.mahrem'le elif şafak, geniş bir okuyucu sayısına ulaşmıştır.

işte romandan bir bölüm;
"...çünkü eğer gözbebeklerin yaralanırsa, bir daha asla aynı gözle bakamazsın dünyaya. baktığın her şeyin kötü yanını görmeye başlarsın. saklı kalmış pislikler bile kaçmaz gözlerinden. öteki insanlar da hissederler artık aynı şeyleri görmediğini ve artık onları sevmediğini. rahatsız olurlar. onlar da bir daha aynı gözlerle bakamaz sana. bu yüzden kimse seni yakınında görmek istemez. resim aynı resimdir aslında, değişen senin gözlerindir. eğer sen çıkarsan resimden, her şey eskisi gibi kalır, herkes rahat eder. şahsen bence en iyisi, gitmektir böyle durumlarda. üstüne üstüne gitmek. inadına!"
fihimafih fihimafih
kitaptan altını çizdiğim bazı satırlar..

* "mahremiyetin gitti mi elden sen de gitmelisin tez elden!"

* " her iki taraf da berikine bakmıyormuş gibi yaadursun, merak edilen soru ortaktır: "acaba onun kadar şişman görünüyor muyum?" ... malum, doğuştan başkalarına muhtaç doğar sıfatlar; yalnızlıktan hazetmezler "

* " ne var kii az sıcağında erimiş asfalttan sandaletine yapışan sakıza benzer yemek yemek. ya hiç başlamayacaksın, ya da çektikçe uzamasını yadırgamayacaksın "

* " daha kaç kadın tanımalıydı ki, yeterince kadın tanımış olmak için? kaç kitap okuyunca alim, kaç diyar gezilince gezgin, kaç hezimetten sonra bezgin olurdu insan? kaç olunca çok, kaçta kalınca azdı rakamlar? "
amelie amelie
elif şafak'ın nazar sözlüğünde "içtekini dışarının bakışlarından saklayamazsa daha çabuk yorulur insan,ve daha kolay öldürülür savaş meydanlarında" cümlesine yer verdiği romanının adı
arch arch
mimarların kafayı bozduğu kavramlardan biri

-e şimdi yavrucum bu tasarımda mahrem bölgeler nerde?
+hocam açıkhava sergisi bu
-ama mahremiyet önemlidir yavrucum. insanın özeli vardır. kendiyle yalnız kalmak ister
+hocam yapının çatısından başka bişeyi kapalı değil valla
-olmaz evladım sen buna bi mahrem duvarı ör bakayım.
+peki hocam


-konut yapıyorsunuz anne baba mahremiyet vardır onlara ayrı banyo gerekir
+hocam hapıyı kapatsınlar banyoda
-yaramaz çocukları anahtar deliğinden gözler sonra. olmaz. odalarının mahremiyetinin vurgulanması açısından önemli bu banyo
+peki hocam
atalante atalante
kapağının arkasındaki yazıyla elif şafak'ın okuduğum en iyi betimleme örneklerinden birini yazmış olduğuna kanaat getirdiğim kitap.

"gözbebeği; insanlarda yuvarlak, hayvanların çoğunda ise elips biçiminde olan gözbebeğinin çapı, irise gelen ışığın miktarına göre değişir. karanlık ve uzaklık büyütür gözbebeğini, aydınlık ve yakınlık küçültür. yani bu kararsız çember ışık varsa küçülür, ışık yoksa büyür. yakına bakarken de küçüldüğüne göre yakın olan aydınlıktır, aydınlıktadır. uzağın payına karanlık düşer. zaten karanlığı kimse yakınında görmek istemez. aşık olunca da büyür gözbebeği; demek ki aşık olunan hep uzaktadır. aradaki mesafenin verdiği acıyı azaltmak için maşuka gözbebeğim diye hitap edilir."
karamelize ekmek karamelize ekmek
üslubuyla kendine bağlar kitap. birkaç sayfa okuduktan sonra kitabı kimin yazdığının, içinde neler anlatıldığının veya neler anlatılmak istendiğinin pek bir önemi kalmamıştır. kelimeler kelimelerin, cümleler cümlelerin içine girdikçe, o güzel harman yavaş yavaş tadıldıkça kolay bırakılamaz elden kitap. ki hele bir de konu derinden vuruyorsa. mahremiyetin hepimizin içinden biri olduğunu ne yaparsak yapalım elden bırakmak istemediğimizi ve hep merak ettiğimizi düşünürsek daha da tadından yenmesi kaçınılmaz bir roman çıkmıyor mu ortaya. evet çıkıyor çıkıyor.. ve kitap diliyle diyor ki türkçe güzeldir. ona sahip çık, ondan kaçıp başka alemlerin konuştuklarına özenmek yerine türkçeni koru kolla. bu kitap başlı başına bir elif şafak şaheseri. siyah sütün hüsranını bile unutturuyor.
kaldırımmühendisi kaldırımmühendisi
yine aynı kitaptan bir alıntı;
"....daha kaç kadın tanımalıydı ki, yeterince kadın tanımış olmak için?kaç kitap okuyunca âlim, kaç diyar görünce gezgin, kaç hezimetten sonra bezgin olurdu insan?kaç olunca çok, kaçta kalınca azdı rakamlar...."

bir ileri, bir geri gidişleriyle masalsı alemlere daldıran, önsöz gibi başlayan kısmında anlattığı hikayede bile oldukça şiirsi bir anlatımla ilk anda sarıp sarmalayan bir kitaptır.
kaldırımmühendisi kaldırımmühendisi
aynı kitaptan birkaç alıntı daha;
"...ölüm dediğin içndeki canı alırken kaftanına dokunmaz; yangın dediğin kundaktaki bebekleri kül ederken altın maşallahlarını tutuşturmazdı.hal böyle iken, ölüm bu kadar yakınındayken, illa da bir şey olacaksa, kaftan olmalıydı insan, kaftanı taşıyan değil; yahut altın olarak doğmalıydı insan, altını takan olmak için değil.
bu cehennemin tasviriydi; hayattan sonraki değil, hayatın bağrındaki cehennemin..."
"...bozuk diye kaldırıldığı köşede, durduk yere aşka gelip çalışmaya başlayan hantal bir saatti hayat...nicedir geride kalışını telafi etmek istercesine deli gibi çırpınıyordu şimdi."tiktaktiktaktiktak"lıyordu sürekli.be-ce ise zamanı kötülüyordu her zamanki gibi;"tiktak zamanın taktik'idir" diyordu..."
1 /