
#941193 ·
· 99
anladım ki insan yaşlandıkça sorularını daha açık ve anlaşılır soruyor ama gençliğinin ataklığıyla, her yere kolay ulaşılırlığıyla, bitmek tükenmek bilmeyen delirimsirek çabasıyla kurduğu en karmaşık denklemlere nazaran anlaşılır oldukça, açık seçik sordukça bir o kadar da bilinmez oluyor.
bir gabriel garcia marquez romanı bu. hayatı boyunca birlikte olduğu her kadına para vermiş ve bunu ilke edinmiş bir gazetecinin (hayat ne tuhaf, hayır, vapurlar değil de marquez de gazeteciydi) doksanıncı doğum günü kendisine armağan olarak sunmak istediği on beş yaşındaki bakire kıza duyduğu aşkı anlatıyor.
çok kadınım oldu benim. durun, hemen çemkirmeyin, benim yaşıma gelin, sizin de çok kadınlarınız, çok erkekleriniz olmuş olacak, artık hayat böyle. çemkirecekseniz, "büyülü anların anlatıcısı" diye tanımlanan marquez beye çemkirin; açık ve doğrudan, karmaşıksız sorulmuş soruları algılayabiliyorsanız eğer; bu kitabı okuyunca ilk tepkiniz bu olabilir belki. ne diyordum, çok kadınım oldu benim ve dostlarıma şununla öğündüm hep; bir kadına para vererek ilişki kurmadım hiç.
şimdi düşünüyorum da para yerine onlara öyle şeyler verdim ki eksildim hep ve bu yüzden pek de huzurlu olduğum söylenemez bu açıdan. şimdi bir tercih yapma hakkım olsa, "verdiklerini mi yoksa para mı?" diye bir seçenek sunsalar direkt parayı tercih ederim. hayır, "şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler" türünden bir serzeniş değil bu, yaşadıklarımdan memnunum, yalnızca verdiklerimden şikayetçiyim.
katlandıklarımı da söylemek istemiyorum; acılarımdan, hüzünlerimden, yarelerimden de hoşnutum ve onları hiçbir şeye değişmem; büyüttüğüm kadınlardan söz ediyorum yalnızca. aklımdan verdiğim, elimden verdiğim, kalbimden verdiğim, bedenimden verdiğim şeylerden ve bütün bunların karşılığında aldığım şeylerin yetersiz olduğunu düşünüyorum.
kitabı okurken kendi hüzünlü orospularımı düşünmüştüm ister istemez, çok sonra bu hesaplaşmaları yaşarken, işi aldıya verdiye getirince farkına vardım kendi orospuluğumun.
büyük yazar böyle olunuyor demek ki; açık ve anlaşılır sorular sorarak oldukça karmaşık insani durumlar örnekleyerek.
bir gabriel garcia marquez romanı bu. hayatı boyunca birlikte olduğu her kadına para vermiş ve bunu ilke edinmiş bir gazetecinin (hayat ne tuhaf, hayır, vapurlar değil de marquez de gazeteciydi) doksanıncı doğum günü kendisine armağan olarak sunmak istediği on beş yaşındaki bakire kıza duyduğu aşkı anlatıyor.
çok kadınım oldu benim. durun, hemen çemkirmeyin, benim yaşıma gelin, sizin de çok kadınlarınız, çok erkekleriniz olmuş olacak, artık hayat böyle. çemkirecekseniz, "büyülü anların anlatıcısı" diye tanımlanan marquez beye çemkirin; açık ve doğrudan, karmaşıksız sorulmuş soruları algılayabiliyorsanız eğer; bu kitabı okuyunca ilk tepkiniz bu olabilir belki. ne diyordum, çok kadınım oldu benim ve dostlarıma şununla öğündüm hep; bir kadına para vererek ilişki kurmadım hiç.
şimdi düşünüyorum da para yerine onlara öyle şeyler verdim ki eksildim hep ve bu yüzden pek de huzurlu olduğum söylenemez bu açıdan. şimdi bir tercih yapma hakkım olsa, "verdiklerini mi yoksa para mı?" diye bir seçenek sunsalar direkt parayı tercih ederim. hayır, "şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler" türünden bir serzeniş değil bu, yaşadıklarımdan memnunum, yalnızca verdiklerimden şikayetçiyim.
katlandıklarımı da söylemek istemiyorum; acılarımdan, hüzünlerimden, yarelerimden de hoşnutum ve onları hiçbir şeye değişmem; büyüttüğüm kadınlardan söz ediyorum yalnızca. aklımdan verdiğim, elimden verdiğim, kalbimden verdiğim, bedenimden verdiğim şeylerden ve bütün bunların karşılığında aldığım şeylerin yetersiz olduğunu düşünüyorum.
kitabı okurken kendi hüzünlü orospularımı düşünmüştüm ister istemez, çok sonra bu hesaplaşmaları yaşarken, işi aldıya verdiye getirince farkına vardım kendi orospuluğumun.
büyük yazar böyle olunuyor demek ki; açık ve anlaşılır sorular sorarak oldukça karmaşık insani durumlar örnekleyerek.