merve kavakçı

1 /
zoe zoe
olmayan bir vatandaşlık iptal edilemez. bu şahıs türk vatandaşı bile değildi ama bir şekilde birileri tarafından meclisimize sokulmuştu. kendileri abd uşağidir!!!
adenozin tri psikopat adenozin tri psikopat
beğendiği dünya düzeni iran, afganistan, pakistan ve bilimum islamic republicte olan ve oralarda seçme, seçilme hakkını kullanması salık verilen, bu ülkenin değerlerine zerre saygısı olmayan, temsil hakkını nasıl aldığı da merak konusu olan yüzlerce insandan yalnızca biri. bir vitrin, örtüsü geçirilip, özenle saklanıp meclisimize sokulmuş bir vitrin. inançlarında kadınların yönetime katılma hakkı yer alıyor mu acaba?
kabuklu badem kabuklu badem
bakanlar kurulu kararıyla türk vatandaşlığı kaybettirilmiş kişidir. yabancı ülke vatandaşlıgını iradesi dahilinde kazanan türk vatandaşları, türk yetkili makamlarına türk vatandaşlıklarını muhafaza etmek istediklerini bildirmezlerse (kanun, türk yetkili makamlarından izin alınmazsa,der. izinden kastedilen, muhafaza etme isteğinin beyanıdır.) ve idare, kişinin yabancı ülke vatandaşlıgını kazandığını re'sen öğrenirse, türk vatandaşlığı bakanlar kurulu kararıyla kaybettirilebilir.

merve kavakçı hakkında da aynı kanun hükmü uygulanmış ve vatandaşlıgını kaybettirilmiştir. buna karşı türkiye'de iptal davası açmış, aleyhine verilen hüküm üzerine aihm'e basvurmus ve aynı sonucu almıştır. naçizane kanatime göre, hanımefendi hakkında verilen karar hukuka uygun bir karardır. belki insanda şüphe uyandırması gereken nokta, araştırma ve karar sürecinin, türk idare örgütü'nün sahip oldugu potansiyelinin cok üstünde bir süratle gerçekleşmesidir. bunun nedeni, meclis'e türbanlı bir şekilde girilmesi, rejimi tehdit ettiği iddia edilen bir partiden milletvekili seçilmiş olması olabilir. çünki,merve kavakçı abd vatandaşı oldugunu kendisi idareye bildirmemiş, bunu idare abd'de ki yetkili makamlarla yazışma sonucu öğrenmiştir. aynı durumda olan bir başka siyasetçi - ki kendisi tansu çiller'dir - hakkında aynı araştırmacı gazetecilik örnekleri sergilenmemiştir. evet, belki de idare çok isabetli davranmış ve kanun hükmünü olması gerektiği gibi uygulamıştır. ancak idare'nin olması gereken hassasiyetinin kişiden kişiye esneklik kazanması, şiddetle eleştirilmesi gereken bir konudur. zira, yıllardır hala, tansu çiller'in abd vatandaşı olup olmadığı her nasılsa kesinleşememiştir. yani, koskoca türkiye cumhuriyeti devleti, abd'de ki yetkili makamlarla temasa geçip, bir vatandaşı hakkındaki bilgilere erişememiştir.(ya da kuvvetle muhtemel erişmek istememiştir)

durumun bir başka boyutunda ise, hassas kanun uygulayıcısının gözünden kaçan bir nokta daha vardır. o da, çifte vatandaşlıga hak kazanan kişilerin üst düzey kamu görevlerine gelemeyeceğidir. tansu hanımın da merve hanımın da, usulune uygun beyanlarda bulundukları ve hem abd hem turk vatandaslıklarına sahip olduklarını kabul etsek bile, milletvekili olamayacakları açıktır. çünki, yasaya göre, vatandaşlık bir sadakat bagıdır. ve kişi üst düzey bir kamu görevinde ise, sadece görev yaptığı devlete sadık olabilir, dolayısıyla tek vatandaşlıgı olmalıdır. bu hükmün varlık nedeni elbette tartışılabilir, ancak ortada bir hüküm varsa uygulamada göz ardı edilip edilmeyeceği tartışılamaz.
pelin87 pelin87
her ne kadar milletvekilliği düşürülse de haddi bildirilse de kendisi nazlı ablasıyla birlikte istediğini yapmıştır.
sonra da çekip gitmiştir.
elem i mucevher elem i mucevher
fazilet partisinden meclise girdiğinde, türban ve laiklik tartışmalarını had safhaya çıkartan kişidir. kendisine yapıldığını düşündüğü haksızlık yüzünden, insan hakları mahkemesine gitmiş ve sonuç olarak türkiye' nin kendisine tazminat ödemesi istenmiş kişidir. bir zamanlar amerikan vatandaşıydı hala öyle mi bilemiyorum fakat milletvekili olmuş ya da milletvekili yeminini edemediği için milletvekiliğinin kenarından döndürülmüştür. zamanında bir takım mecmualarda köşe yazarlığı yapmaktaydı. kendisini zihnimize kazıyan olayın sloganı ise:

(bkz: burası devlete meydan okunacak yer değildir)
(bkz: bu hanıma haddini bildiriniz)
garion garion
an itibariyle yine televizyonda kendisi. aynen şöyle cümleler kurdu az önce: "aileler çocuklarını istedikleri her şekilde yönlendirme ve yetiştirme hakkına sahip olduğuna göre, istedikleri şekilde de okula gönderebilirler. ilkokulda da başörtüsü takılabilir, kim engelleyebilir ki bunu? çocuklar büyüyünce kendi seçimlerini yaparlar zaten. benim kızlarım ilkokuldan beri başörtüsüyle okuyorlar, hiçbir sorun olmadan. çünkü burada (abd) demokrasi ve özgürlük var."

şimdi, işin samimiyet kısmını bir kenara bırakalım. hani çocuklar kendi tercihlerini yapar kısmını. özgürlüğe inanan -demokrası demiyorum, özgürlük diyorum- hiç kimse böyle şeyler söyleyemez. hiç kimse, bir çocuğun belirli bir inanç veya ideoloji anlayışının tüm zorlamalarına tabi tutulmasını, ebeveynlik hakkı kapsamında değerlendiremez. hele hele, yıllardır mağduru oynayan, kendini özgürlük savaşçısı olarak addeden bir kimse bunları yaparsa, rezil olur, rezil. bunun farkında değil herhalde. ben kendi adıma, herhangi bir toplumsal olayın içinde çocukları görmekten rahatsız oluyorum. eylem olsun, dini etkinlik olsun. bunun statükoculuk, kolaycılık, veya anlayışsızlıkla hiçbir ilgisi yok; bilakis, bir çocuğun oraya gitmesi savunulan düşünce ne olursa olsun o düşünceyle ters düşer, düşecektir. bir kız çocuğunu, ergenliğe dahi henüz girmemişken, erkek çocuklarından farklı kokmuyor, oyunları ve zevkleriyle ayrı düşmüyor, dış görünüşüyle dahi belli belirsiz ayırt ediliyorken türbanla görüp de, rahatsız olmayacak kim varsa, özgürlükten bahsetmesi alenen terbiyesizliktir.

nur serter- kemal alemdaroğlu- canan arıtman zihniyetinden oldum olası tiksinmişimdir. üniversitede türbanla eğitimin mümkün olmasının haklılığına da inanıyorum; ama dini özgürlükten değil, cinsiyetçilik karşıtlığından. çünkü bence adaletsiz olan türbanlıların üniversiteye girememesi değil; onlar giremezken yobazlıkta sınır tanımayan bir alay pislik yığınının içeride ortalığı birbirine katıyor olması. fakat bu kadını bir kez daha teleziyonda görünce, yıllar öncesini hatırladım. bülent ecevit'in birdenbire yirmi yaş gençleşişini, ancak fantastik edebiyat kitaplarında görülebilecek tarzda, kendisinden beklenmeyecek kadar güçlü bir ses tonuyla verdiği tepkiyi, kavakçı'nın yanında oturan, olanca provokatif tavrıyla nazlı ılıcak'ı, çoğunluk olmamanın temkiniyle sessizliğini koruyarak oturan mehmet ali şahin ile recep akdağ'ı. itiraf ediyorum, komplo teorilerine yıllarca gülüp geçmiştim, olayların bu noktaya gelebileceğini hiç tahmin etmemiştim. ama bugün, biraz olsun farkındalık sahibi olan herkesin, yıllarca aksini savundukları değerlerle ters düşmekle suçlanmasını, düzenin adamı olanların olmayanları rejim bekçiliğiyle suçlamasını, mağdur geçinenlerin muktedir oluncaki dehşetengiz değişimini görünce ayırt ediyorum her şeyi bir kez daha.

merve kavakçı zihniyetinin özgürlükte bir kıstas olması, ancak kendisini konuk eden cüneyt özdemir'in önde gelen bir düşün adamı olarak kabul edildiği bir ülkede mümkün olabilir. milletvekilliğine de açıkmış kendisi bu arada, zamanında verilebilecek en kibar ve en sert tepki olan "lütfen bu hanıma haddini bildiriniz" ile hezeyan diyerek dalga geçenler, bugünkü potansiyel alkış ve tezahüratlarda biraz olsun irkilecek mi acaba?
keynesyengiller keynesyengiller
meclis genel kuruluna türbanla giren ilk ve tek insandır.

not: yanlışım varsa düzeltin.

bu arada bir yanda türbanıyla amerikada okuyan kızlar diğer yanda 18 yaşından küçük, gece yarılarına kadar fabrikada çalışan türbanlı kızlar. siz bence türbandan önce şu 18 yaşından küçük kızları çalıştıran yeşil sermayeli kuruluşları bir denetleyin bakalım.

kaynak;

(bkz: siz kimi kandırıyorsunuz)
1 /