mutsuzluğu tercih eden insanlar

tonguç tonguç
kendi mutlu olmadığı gibi çevresinin de mutluluğuna gölge düşüren insandır. hiçbir şeyden memnun olmaz. huzursuz bir yapıya sahiptir. bu sebepten de başından felaketler eksik olmaz. i̇şleri rast gitmez. ne ekerse onu biçer er ya da geç. bunun ne “eden bulur” dini inancıyla ilgisi var, ne de “evrene ne verirsen evren de sana aynısını verir” uzakdoğu felsefesiyle. elbette ikisi de çok doğru ama bu zaten tamamen mantık yürütülerek bulunabilecek bir sonuç. i̇nsanları sevmezseniz ve onlara bunu hisseetirirseniz sevilmezsiniz. fedakarlıkta bulunmazsanız sıkıştığınız zamanlarda çevrenizde kimseyi bulamazsınız. güleryüzlü olmazsanız güller açmaz hayatınızda. yapılan her iyilik ve kötülük farklı şekillerde de olsa geriye döner insanoğluna. bütün ödüller ve cezalar bu dünyada mevcut. sürekli sınıyoruz birbirimizi ve kendimizi.

rahat olmalıyız. değiştiremiyorsak bazı şeyleri kabullenme yoluna gitmeliyiz. i̇syan etmek faydasız. bazen mücadele etmek boşa kürek çekmektir. salmak lazım. hem stresstir hücrelerimizi yok eden, cildimizi kırıştıran, hasta olmamızı sağlayan.

insanları kazanmaya çalışamayız biz genelde. hele kazanmaya çalıştığımız bu mutsuz insansa, çözümsüzlükle sonuçlanabilir çabalarımız. bu yüzden hayatımız dışında tutarız bazen insanları, seçici davranırız. ama bu kişiyi seçip seçmemek sizin tercihinize bağlı değilse, girdaplarının içine alırlar sizi ve huzursuz bir vaka olarak hayatınızda kavrulmaya devam ederler. i̇şte o zaman yapılması gereken gözleri, kulakları tıkamak mıdır, yoksa sonuna kadar, inatla mücadele etmek midir, bu insanın yaşama amacına bağlı…
tonguç tonguç
seçim ve tercih 2 benzer kavram. seçim, önüne konan seçenekler üzerinden bir değerlendirmedir. tercih ise mesela seçmemektir. seçmemeyi tercih edersiniz. tercih seçimin soyutlanmış halidir. o yüzden bu da insanların yaptığı tercihleri anlamayı zorlaştırır. mutsuzluğu bile anlayamazsınız.

mutsuzluğu tercih etmek öğrenilen bir hatayı her seferinde tekrarlamak gibidir. bu bağlamda insan kendi kendisine zarar vermeyi tercih eder hale gelir. alışır buna. mutlu olunca güvende hissetmez hatta kendini. bu tarz insanlar var. yok değil. mutluluğu seçebilecek imkana sahipken mutsuzluğu tercih edenler.

aşık olup, saatlerce size çektiği ızdırap ile ilgili dert yanan, size saatlerce telefonda mutsuzluğunu yana yakıla anlatan. sonra da mutluluk şansı eline geçtiği zaman bunu elinin tersiyle itenler. aslında belki orda karşısındakinin mutsuzluğu kendi mutluluğu sandığı şey. peki nasıl bir mutluluk bu o zaman?
alkolikikon alkolikikon
+mahmut geçen gün evde robot yaptım.
-yine mi?
+hayır tabii, mutsuzluğu tercih ettim yani ana temam buydu
-zorlamış olmalı bu seni.
+sistem belli işte üç ileri bi geri.
-anladım, yine hırka. ne renk?
+bok rengi..senin sisteminde belli.. üzerine gitmeyim diyosun.
-tamam ağlama ya, o çocuğa bende üzülüyorum inan.
+ama hiçbir şey yapmıyorsuun
-bi gıdısını alsam.
+odunsun mahmut biliyosun.. en azından susta daha fazla ağlamasınn. ühüh ühh ..
-off..




(bkz: oh be bitkisel hayat varmış)

gibi...
ceyus ceyus
hırsı olmayan,kendine güvenmeyen,kendini aşağılık hisseden,varmayı değil yürümeyi seven,başarısız olmayı başarı sayan insanlardır.
nick bulmak pek zor iş nick bulmak pek zor iş
tercih eden değilde olan mutsuzluğu kabullenenlerdir. bazen olmayanı uydurup kendini bir süreliğine girdaba sürükleyenlerdir. bu süreç aslında onların toparlanması için gerekli olan bir süreçtir. çok dolmuştur, belki ağlayarak, belki birşeyleri kırarak belki bilinçli olarak başarısız olarak bir şekilde mutsuz bir zaman geçirip deşarj olup sonra bomba gibi, yenilenmiş benlikleriyle en büyük mutluluklara gebe insanlardır.
trancetime trancetime
kenara atılmışlık duygusunu içine dalga dalga zerk etmiş, bir iddia taşımadığını düşünüp, aslında bu mutsuzluğuyla yine de dikkat çekebilen, özellikle yalnız kaldığında hayattan, bir dört duvar ardında ne kadar izole olduğunu kendine telkin etmek isteyen, kendini geri çekme eğilimindeki insanlardır. içine kapanık bireylerin bu tutumu gösterme olasılığı biraz daha belirgindir.
sorunsal sorunsal
aslında farkında degillerdir hayatlarındaki her kötü şey için suçlayacak mutlaka birileri vardır ama bir gün gelir ve anlarlar ki geldikleri noktayı bile bile kendileri seçmişlerdir
soyokaze soyokaze
polyannacılık oynayıp "herşey çok güzel olacak" şeklinde kendilerni kandırmaktan vazgeçmiş ve mutsuzluğu kabullenmiş insanlardır.

mutsuz insan illa ki agresif olacak, acı çekecek veya başkalarına zarar verecek diye birşey yoktur. çoğu insan mutsuzluğu içinde yaşar ve dışarıya belli etmez. (bkz: evet benim)

mutsuzluk bir ruh halidir, fiziksel bir olgu değildir. dünyada istediği herşeye sahip insan bile mutsuzluğu tercih edebilir. aslında mutsuzluk bir tercih değil, bir sonuçtur ve bir takım psikolojik eksikliklerden kaynaklanır.
sofist tepen sokrates sofist tepen sokrates
öncelikle; mutsuzluk tercih edilebilirlikle ilgili bir halet-i ruhiye değildir. "mutsuzluğun tercih edilebilir olması" önermesinin daha sarih beyanı ancak şu olabilir: mutluluğun insan hayatında birincil önem arz etmemesi.
ve evet, bazı insanlar mutluluğu birincil plana, yaşam nedeni ve amacı çerçevesine alıp o hal üzre yaşamazlar. işte bir tercih varsa, bu tercih ancak bahsettiğim halde olabilir. zira mutluluk elde edilebilir bir şey değildir. siz yaşarsınız, biz yaşarız, insan yaşar ve mutluluk kayasına çarpıp sırıtır. mevzu budur. mutluluk, karşıdan gelen ve büyük oranda iradesizce teslim olunan bir kavramdır.

1. madem öyle o zaman bir kuştan bir böcekten, anlamsızca göz önünde olan, sebepsiz şeylerden/nedenlerden mutluluk çıkaran insanın durumu ne olacak? diye bir soru gelebilir. aynı şey geçerlidir: bu insan fıtrat gereği böyledir zaten. mutluluğu elinde fenerle aramadığından, yanından yöresinden geçen küçük-büyük tüm mutluluk göktaşlarını seçen, değerlendiren bir algısı vardır, o sebeple mutludur. böyle bir algısı vardır çünkü bahsi geçen kişinin ne'liği budur. öyle varolmuştur. varoluş kipi mutluluğa hassastır bir diğer deyişle. çünkü aristoca bir şekilde söylersem; söz konusu kişinin "kendini gerçekleştirmesine" giden yol, mutluluk patikasından geçer. onun, mutluluğu algılamaya, seçmeye bizatihi kendi yaşamını kolaylaştırmak için, ihtiyacı vardır. çünkü her insanın (bu konulardaki) bakış açısı, onun yaşama metodudur.

2. tıpkı bunun gibi, bazı insanlar da ki onlara çok fazla isim vermekle birlikte genelde "melankolik" yaratılışlı bireyler deriz, yukarıdaki insan tipolojisinden farklı olarak yine yanında yöresinde dolanan mutluluk göktaşlarının değil küçüğüne büyüğüne dahi duyarsız kalabilir. yine yukarıdaki örnek gibi bunun sebebi, insanın varoluş kipini mutluluk kavramından değil farklı bir kavramdan/kavramlardan almasıyla ilişkilidir.

insanlar, metotlar, hayatlar ve çıkarılan sonuçlar, kısıtlı da olsa bir renk tayfında seyrederken, mutluluğa bu kadar değer atfedilip bilgiye, erdeme, huzura, sükunete, melankoliye hatta ölüm isteğine hak ettiği değerin verilmemesi ve yine mutluluğun sürekli yüceltilmesi, tamamen insanın "tastamam sorunsuz bir dünya" özleminden kaynaklanır. tastamam sorunsuz ve problemsiz bir dünyaya duyulan hasret, rasyonel olmasa da düşün: kimse hayatı düzgün gidiyorken "bir şey olsun da bu düzen bozulsun, ki hayatın gerçeği budur" diye düşünmez/yahut düşünmek istemez. çoğu insan, yeterli hissetmek ister. ama hepsi "mutluluk" metoduyla değil.

mutluluk, yaşam için algıda seçiçi gözlere çarpan işe yarar bir metot olduğu gibi, "mutsuzluğu tercih eden insanlar" diyerek yanlış sıfatlandırılan kimi insanlar içi de, (en uç örnekle) ölme hasreti de bir yaşam yakıtıdır.

anlamak zor biliyorum. ama sarkastikliğe bak sen ki, bu söz konusu ölüm hasretini anlamak için yine "yaşamak" gerekir.

ekstra: mutluluk ediminin yahut farklı edimlerin, dış dünyayla ilgisi sandığınız kadar çok değildir. bu insanla yaşam arasında, üçüncü kişileri ilgilendirmeyen bir anlaşmadır çoğu zaman. kısacası benim vurgu yapmak istediğim mevzu, ilk girideki mevzudan çokça farklı.