büyük ve maceralı yolculukların "odise" olarak adlandırılmasına varan bir etki göstermiş bu romanın, aslında, şuradan şuraya gitme meselesiyle pek az ilgisi bulunur. bugün tarihçilerin
odysseus'un ithaka'sı olabileceğini düşündüğü iki ada var; her ikisi de ionya denizi'nde yer alan, bugünkü yunanistan'a bağlı
ithaka ve
lefkas adaları
.
truva'nın yeri de belli. böyle bir yolculuk, günümüzün olanaklarıyla, uçakla bir-iki saat, gemiyle belki bir-iki gün çeker. o zamanın olanaklarıyla da altı ay, hadi senin güzel hatırın için bir yıl çeksin. (
menelaus anasının dinindeki
sparta'ya birkaç ayda ulaşmıştı.) böyleyken, on (10) yıl boyunca ege denizi'nde dönüp durmak da ne oluyor?
agamemnon, truva savaşı'nı, yunan birliğini sağlamak ve doğudan gelen ticaret yollarını kontrol altına almak için bahane olarak kullandıysa, adasında keçilerini güdüp şarabını içen, balını, peynirini yiyen küçük soylu odysseus'un bu işten kazancı ne? baştan beri karşı olduğu bu savaşa, adamlarıyla birlikte, zorla götürülür ithaka kralı odysseus. kuşatma tam on yıl sürer
homeros'a göre, on yıl da eve dönüş yolculuğu, oldu mu sana yirmi. kendini aşan güçlerce savrulan bireyin yaşamındaki dengeyi bulma serüvenini anlatır odysseia. bu nedenle dönmek toplamda yirmi yıl alır; bu nedenle dönülen yer yine başlangıç noktasıdır.
bu cümleden ilk cümleye dönersek, odysseia için "roman" tabirini kullandım. kimi edebiyat eleştirmenleri, homeros'un eserini, bir destan olarak değil, bilinen ilk roman olarak değerlendiriyorlar. zira, destanlar, ulusların kaderine yön veren bir takım büyük olayları anlatır. odysseia ise, bir adamın, kendini bulmaya doğru içsel yolculuğuna fon oluşturan seyahatini anlatıyor. bu yönüyle, odysseia, çağdaş edebiyatta en fazla referans verilen temalardan bir kısmını kazandırmıştır bize. zamanda ve mekanda savrulma, fiziksel ve ruhsal sürgün, geri dönme, bütün ve kendi olma çabası. kanımca türk edebiyatında bu işlerin adamı olan
demir özlü,
ithaka ya yolculuk'unda, kendi sürgününü anlatır mesela. aynen odysseus gibi, yarı zorla yarı gönüllü, oradan oraya savrulup durduktan sonra başladığı noktaya dönüp çemberi tamamlayacağı, aslında onu buna mecbur bırakan darbelerden çok önce, kendi içinde başlamış sürgünü.