öncelikle başlığı açan arkadaş bu dinamiğin farkında olduğu ve gayet iyi okuduğu için takdiri ve tebriki hak ediyor. zannedilenin aksine seçimleri boykot etmek
şımarıklık,
üşengeçlik falan değil aksine işin kolayına kaçıp bu kokuşmuş sirkte katılım göstermenin ve onu meşrulaştırmanın da reddiyesidir. burada boykot etmek sadece oy vermemekten ibaret bir tutum değil aksine bu sistemi ve konjonktürü siyaseten ve hukuken karşına almaktır.
bu seçimlerde 64 küsür milyon seçmen arasından 8.3 milyon kişi (kayıtlı seçmenin %13'ü) oy kullanmamış. bunların hepsi aynı motivasyonlarla hareket etmese de (bkz:
#18259942) kendi içlerinde kabaca belirli gruplara ayrılıyor. dolayısıyla benim seçimleri boykot etmekteki motivasyonum 8.3 milyon boykotçunun tümünü yansıtmaktan uzak olsa da hatta 8.3 milyon kişi içerisinde mini minnacık bir eğilimi temsil etse de, ben şunları düşünüyorum:
her şeyden önce seçimler bir demokrasi illüzyonudur, kazanması imkansız bir kumardır, danışıklı dövüştür, kaynak israfıdır, bir sirk olarak
gösteri toplumundaki palyaçoların müsameresidir, kıldır yündür tıraştır. bunu şu girimde detaylı olarak anlattım (bkz:
#18251353)
ikincisi, 21 yıllık akp iktidarına son vermenin yolunun seçimlerden geçtiği de külliyen yalandır. gerçekte akp iktidarının dayandığı zemin ''seçim zaferleri''ne bağlı değildir ve seçimlerin, akp iktidarını sona erdirmek ya da zayıflatmak yolunda hiçbir etkisi yoktur. akp'nin hangi konjonktürde ve nasıl ortaya çıktığını; 1960'lardan bugüne farklı odakların birleşip bölünerek zamanla nasıl akp'ye evrildiğini ve akp'nin 2002'den iktidarı ekonomi, politika, askeriye, yargı, bürokrasi, diplomasi, kültür, medya... kanallarında tekelleşerek ve güç toplayarak günden güne, yıldan yıla nasıl tahkim ettiğini de şu girimde ayrıntılı olarak açıklamıştım (bkz:
#18251725)
bu girilerimde katılmadığınız yerler olursa ayrıca tartışabiliriz. fakat resmin bütününe baktığımızda şu manzarayı görüyoruz:
akp 21 yıllık iktidarını kesinlikle seçimlere falan borçlu değildir.
akp, 21 yıldır iktidar olmasını toplumsal atomizasyona ve örgütsüzlüğe, toplumun genelindeki atomizasyon ve örgütsüzlüğü de toplumun geneline sirayet eden niteliksizlik, beceriksizlik, cehalet ve yetersizliğe borçludur. (bkz:
vasatizm) çünkü toplumsal
vasatı (ortalamayı, averajı) ne kadar aşağı çekersen toplumu o kadar niteliksizleştirmiş, cahilleştirmiş, beceriksizleştirmiş, yetersizleştirmiş ve entelektüel vasıtalarını, beşeri kanallarını o ölçüde darbelemiş olursun. toplumu ne kadar niteliksizleştirir ve entelektüel-beşeri fakültelerini ne kadar tahrip edersen de toplumu o ölçüde atomize etmiş ve örgütsüzleştirmiş olursun, toplumu ne kadar atomize eder ve örgütsüzleştirirsen de o toplumu yönetmenin ve o toplumun sırtından geçinmenin maliyeti o kadar ucuzlar, basitleşir.
bu işin matematiği budur kardeşler. iki kere iki dört.
açık olması için şöyle bir şema üzerinden de anlatılabilir:
toplumsal
vasatı olabildiğince en aşağı çek (bkz:
vasatizm) -----> toplumu niteliksizleştir, cahilleştir, sosyal ve kültürel dayanaklarını törpüle ---> toplum örgütsüzleşsin, atomize olsun, ayak bastığı zemin parçalansın ---> toplum üzerinde gücünü dayatmak ve toplumu idare etmek olabildiğince basitleşsin.
burada toplumsal vasatı aşağı çekmek dediğimiz olay bütün bu döngüyü başlatan şeyin da kendisi dikkat ederseniz. tabii bir toplumun vasatı ''hokus pokus''la aşağı çekilmiyor. akp'nin vasatı en aşağı çekmek ve
vasatizmi sonuna kadar köklemek için kullandığı araçlar ve söylemler kabaca şunlar:
islam,
milliyetçilik,
vatan millet sakarya edebiyatı, devletçilik, işte biz bu 28 şubat'ta laiklik yüzünden zulüm gördük,
ben istiyorum ki laiklik olmasın,
kadın herkesin içinde kahkaha atmayacak, ermeni dölü, israil tohumu, reisimize katılmayan teröristtir, vay teröristler, iha siha 31,
bunlar ateist bunlar terörist, işte bu beyaz türkler fransız şarabı yudumlarken kötü adam gülüşüyle
endişeli muhafazakarlara tepeden bakıyor, okumaya araştırmaya öğrenmeye ne gerek var her şeyin en iyisini biz biliriz zaten, biz böyle diyorsak böyledir vs vs.
şimdi sen akp'nin kahrını daha fazla çekmek istemiyorsan önce onun beslendiği bu zemini orta yerinden çat diye yaracaksın kardeşim. akp bugüne değin yukarıda kabaca özetini sunduğum bu algıyı (bkz:
vasatizm) alabildiğine destekledi ve destekliyor çünkü bundan çıkarı var. bu sayede kendi görmek istediği niteliksiz, beceriksiz, cahil, görgüsüz bilgisiz insan tipini yaratıyor ve toplumun iplerini bu kadar rahatça elinde tutabiliyor. o zaman sen bu algıyla aktif ve net bir mücadele içinde olmazsan hatta onu bırak akp'yle sidik yarıştırmak için bu algıyı iyice benimseyip bağırır çağırırsan bu döner dolaşır akp'ye yazar. çünkü akp'yi 20+ sene iktidarda tutan seçimler falan değil işte bu algının meşrulaştırılması ve hakkari'den edirne'ye toplumun her kesimine ağ gibi yayılması. ondan sonra üç oy mu almış beş oy mu kaybetmiş zerre önemi yok. önemli olan bu
vasatizmin toplumda karşılık bulması ve benimsenmesi... çünkü ancak o noktadan sonra toplumun yoğun biçimde niteliksizleştirilmesi ve hemen arkasına atomize edilmesi, örgütsüzleştirilmesi mümkün olabiliyor...
demek ki neymiş: akp'yi chp'yi seçimleri bir kenara bırak adam akıllı nefes almak istiyorsan yani ülkenin üstüne kara bulut gibi çöken vasatizm elini eteğini kurtarmak istiyorsan önce niteliği yükselteceksin. bu artık bir tercih bile değil, zorunluluk.
nitelik derken burada neyi kast ediyorum?
veri doğrulamayı (bkz:
fact checking) bir alışkanlık haline getirmek, çevrende gençler ve çocuklar başta olmak üzere herkese bu alışkanlığı benimsettirmek, herhangi bir konuda uzmanlaşmak, ustalaşmak; en az bir dil öğrenmek... en özet anlamıyla kendi donanımını yükseltmek, çevrendekileri de buna yönlendirmek şart oğlu şart. senin çocuğun olur, kardeşin olur, yakınındaki herhangi bir çocuk olur, çocukları okulun zararlı etkilerinden koruyabilmek, topluluğun da korunması için önemli şartlardan biri. bizde
vasatın düzeyi çok ama çok aşağılarda. dolayısıyla kendini
vasattan ayrıştırmak için çok yoğun ve ısrarlı bir çaba sarf etmeyen herhangi bir hareketin son derece kısa vadeli olarak sürdürülebilirlik problemleriyle karşılaşması hiç şaşırtıcı olmaz.
çünkü kalabalığın zihinsel becerileri hızla dibe çakılıyorken sen kalkıp bununla fiziki bir mücadeleye falan da giremezsin. zaten böyle bir durumda kelle sayısı yarıştırmak falan da bir fantezi olmaktan öteye geçemez. dolayısıyla sandığı mandığı bırak, (muhalefet de mantıksızlık ve niteliksizlik konusunda iktidarın tabanından çok farklı durumda değil, dolayısıyla burada seçimlere
anarşist bakış açısından falan bahsetmiyorum, meseleye mevcut sistemin sınırları açısından da baksan seçimlerin herhangi bir soruna çözüm olma kapasitesi direkt ortadan kalkıyor), her şeyi bir kenara bırak, türkiye'de iyi kötü bir geleneği olan
antifaşizmin bile şu saatten sonra biricik varlık koşulu niteliğin yükseltilmesidir artık.
niteliğe yönelik yatırımlar ve donanım artışını ise örgütlenme, kenetlenme, koordine olma takip etmelidir. sen niteliği arttırıyor, donanımını yükseltiyor fakat çevrenden izole yaşıyorsan, yaşadığın çevreyi dönüştüremiyorsan bunun beş paralık değeri olmayacaktır. niteliğini yükseltirken bir yandan da sosyal çevren açısından çubuğu tersine bük. sana yakın olanları, kafanın uyuştuğu insanları bul ve sımsıkı tutun. kendini olduğu kadar sosyal çevreni de nitelikli ve becerikli tutmaya uğraş. kendi yeteneklerini, bilgilerini, tecrübelerini çevrenle paylaşıp yayarken dostlarının bilgisi, görgüsü, yetenekleri ve bağlantılarından faydalanmaktan çekinme. her türlü ilişkini ve bağlantını bir
karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma ağına çevir. takas yap, ödünç al, ödünç ver. burada takas derken kasıt sadece somut nesneler/eşyalar değil. her türlü iş ve hizmetin takası da buna girer... (bkz:
armağan ekonomisi)
kendini ve dostlarını bu saçma kısır döngüden koruyacak ve geliştirecek kapalı fanusları-çeperleri bugünden başlayarak kur. yarına erteleme sakın.
önemli olan bu fanusların, çeperlerin, dost meclislerinin sayıca çok kişi olması değil, sağlam temeller üzerinde kurulması ve kendini uzun vadeli olarak sürdürebilmesi.
nicelik değil nitelik olayı yani...
kafanın uyuştuğu insanları bulup sosyal ağlarını örmek, özgürleştirilmiş anları, kurtarılmış bölgeleri yaratmak için heyecanlanmıyorsan, adım atmıyorsan, kendini buna hazırlamıyorsan bil ki daha çekeceğin var. şayet üşeniyorsan buyur mıy mıy etmeye, seçimden seçime sandık peşinde koşturmaya, islamcıların ensende boza pişirmesine +26159483765 sene daha katlan. mutsuz ol çevrene de mutsuzluk yay. üzülürsün, incinirsin. kafanı duvarlara vurursun... yine de sen bilirsin. sadece şu gerçeği aklından çıkarma:
hayat her an süren bir mücadeledir. bu mücadele beyaz atlı prensler gelip seni kurtarmayacaklar. sen kendini kurtaracaksın ya da olduğun yerde çakılıp kalacaksın.
işte
sana senden başka vekil yok derken de bunu kast ediyorduk...
ya ölene kadar bekle ya da anarşi şimdi!