oy vermeyecek olanların tavsiyeleri

1 /
tonguç tonguç
siyasetçilerin dikkate alması gereken tavsiyelerdir. değişimin olma ihtimali olduğu noktada bile sandığa gitmeme motivasyonu varsa bu kayda değer bir ölçüttür. bu kişilerin de geleceğe dair, beklentileri, talepleri anlaşılmaya çalışılmalıdır. bir şeylere çoğunluk gibi sıkı sıkı tutunmaya çalışmak istemeyebilir, bu bağlamda oy verenlere veya siyasilere tavsiyeleri de olabilir. dinlemek lazım.
7
atkısıyla dolaşan adam atkısıyla dolaşan adam
öncelikle başlığı açan arkadaş bu dinamiğin farkında olduğu ve gayet iyi okuduğu için takdiri ve tebriki hak ediyor. zannedilenin aksine seçimleri boykot etmek şımarıklık, üşengeçlik falan değil aksine işin kolayına kaçıp bu kokuşmuş sirkte katılım göstermenin ve onu meşrulaştırmanın da reddiyesidir. burada boykot etmek sadece oy vermemekten ibaret bir tutum değil aksine bu sistemi ve konjonktürü siyaseten ve hukuken karşına almaktır.

bu seçimlerde 64 küsür milyon seçmen arasından 8.3 milyon kişi (kayıtlı seçmenin %13'ü) oy kullanmamış. bunların hepsi aynı motivasyonlarla hareket etmese de (bkz: #18259942) kendi içlerinde kabaca belirli gruplara ayrılıyor. dolayısıyla benim seçimleri boykot etmekteki motivasyonum 8.3 milyon boykotçunun tümünü yansıtmaktan uzak olsa da hatta 8.3 milyon kişi içerisinde mini minnacık bir eğilimi temsil etse de, ben şunları düşünüyorum:

her şeyden önce seçimler bir demokrasi illüzyonudur, kazanması imkansız bir kumardır, danışıklı dövüştür, kaynak israfıdır, bir sirk olarak gösteri toplumundaki palyaçoların müsameresidir, kıldır yündür tıraştır. bunu şu girimde detaylı olarak anlattım (bkz: #18251353)

ikincisi, 21 yıllık akp iktidarına son vermenin yolunun seçimlerden geçtiği de külliyen yalandır. gerçekte akp iktidarının dayandığı zemin ''seçim zaferleri''ne bağlı değildir ve seçimlerin, akp iktidarını sona erdirmek ya da zayıflatmak yolunda hiçbir etkisi yoktur. akp'nin hangi konjonktürde ve nasıl ortaya çıktığını; 1960'lardan bugüne farklı odakların birleşip bölünerek zamanla nasıl akp'ye evrildiğini ve akp'nin 2002'den iktidarı ekonomi, politika, askeriye, yargı, bürokrasi, diplomasi, kültür, medya... kanallarında tekelleşerek ve güç toplayarak günden güne, yıldan yıla nasıl tahkim ettiğini de şu girimde ayrıntılı olarak açıklamıştım (bkz: #18251725)

bu girilerimde katılmadığınız yerler olursa ayrıca tartışabiliriz. fakat resmin bütününe baktığımızda şu manzarayı görüyoruz:

akp 21 yıllık iktidarını kesinlikle seçimlere falan borçlu değildir.

akp, 21 yıldır iktidar olmasını toplumsal atomizasyona ve örgütsüzlüğe, toplumun genelindeki atomizasyon ve örgütsüzlüğü de toplumun geneline sirayet eden niteliksizlik, beceriksizlik, cehalet ve yetersizliğe borçludur. (bkz: vasatizm) çünkü toplumsal vasatı (ortalamayı, averajı) ne kadar aşağı çekersen toplumu o kadar niteliksizleştirmiş, cahilleştirmiş, beceriksizleştirmiş, yetersizleştirmiş ve entelektüel vasıtalarını, beşeri kanallarını o ölçüde darbelemiş olursun. toplumu ne kadar niteliksizleştirir ve entelektüel-beşeri fakültelerini ne kadar tahrip edersen de toplumu o ölçüde atomize etmiş ve örgütsüzleştirmiş olursun, toplumu ne kadar atomize eder ve örgütsüzleştirirsen de o toplumu yönetmenin ve o toplumun sırtından geçinmenin maliyeti o kadar ucuzlar, basitleşir.

bu işin matematiği budur kardeşler. iki kere iki dört.

açık olması için şöyle bir şema üzerinden de anlatılabilir:

toplumsal vasatı olabildiğince en aşağı çek (bkz: vasatizm) -----> toplumu niteliksizleştir, cahilleştir, sosyal ve kültürel dayanaklarını törpüle ---> toplum örgütsüzleşsin, atomize olsun, ayak bastığı zemin parçalansın ---> toplum üzerinde gücünü dayatmak ve toplumu idare etmek olabildiğince basitleşsin.

burada toplumsal vasatı aşağı çekmek dediğimiz olay bütün bu döngüyü başlatan şeyin da kendisi dikkat ederseniz. tabii bir toplumun vasatı ''hokus pokus''la aşağı çekilmiyor. akp'nin vasatı en aşağı çekmek ve vasatizmi sonuna kadar köklemek için kullandığı araçlar ve söylemler kabaca şunlar:

islam, milliyetçilik, vatan millet sakarya edebiyatı, devletçilik, işte biz bu 28 şubat'ta laiklik yüzünden zulüm gördük, ben istiyorum ki laiklik olmasın, kadın herkesin içinde kahkaha atmayacak, ermeni dölü, israil tohumu, reisimize katılmayan teröristtir, vay teröristler, iha siha 31, bunlar ateist bunlar terörist, işte bu beyaz türkler fransız şarabı yudumlarken kötü adam gülüşüyle endişeli muhafazakarlara tepeden bakıyor, okumaya araştırmaya öğrenmeye ne gerek var her şeyin en iyisini biz biliriz zaten, biz böyle diyorsak böyledir vs vs.

şimdi sen akp'nin kahrını daha fazla çekmek istemiyorsan önce onun beslendiği bu zemini orta yerinden çat diye yaracaksın kardeşim. akp bugüne değin yukarıda kabaca özetini sunduğum bu algıyı (bkz: vasatizm) alabildiğine destekledi ve destekliyor çünkü bundan çıkarı var. bu sayede kendi görmek istediği niteliksiz, beceriksiz, cahil, görgüsüz bilgisiz insan tipini yaratıyor ve toplumun iplerini bu kadar rahatça elinde tutabiliyor. o zaman sen bu algıyla aktif ve net bir mücadele içinde olmazsan hatta onu bırak akp'yle sidik yarıştırmak için bu algıyı iyice benimseyip bağırır çağırırsan bu döner dolaşır akp'ye yazar. çünkü akp'yi 20+ sene iktidarda tutan seçimler falan değil işte bu algının meşrulaştırılması ve hakkari'den edirne'ye toplumun her kesimine ağ gibi yayılması. ondan sonra üç oy mu almış beş oy mu kaybetmiş zerre önemi yok. önemli olan bu vasatizmin toplumda karşılık bulması ve benimsenmesi... çünkü ancak o noktadan sonra toplumun yoğun biçimde niteliksizleştirilmesi ve hemen arkasına atomize edilmesi, örgütsüzleştirilmesi mümkün olabiliyor...

demek ki neymiş: akp'yi chp'yi seçimleri bir kenara bırak adam akıllı nefes almak istiyorsan yani ülkenin üstüne kara bulut gibi çöken vasatizm elini eteğini kurtarmak istiyorsan önce niteliği yükselteceksin. bu artık bir tercih bile değil, zorunluluk.

nitelik derken burada neyi kast ediyorum? veri doğrulamayı (bkz: fact checking) bir alışkanlık haline getirmek, çevrende gençler ve çocuklar başta olmak üzere herkese bu alışkanlığı benimsettirmek, herhangi bir konuda uzmanlaşmak, ustalaşmak; en az bir dil öğrenmek... en özet anlamıyla kendi donanımını yükseltmek, çevrendekileri de buna yönlendirmek şart oğlu şart. senin çocuğun olur, kardeşin olur, yakınındaki herhangi bir çocuk olur, çocukları okulun zararlı etkilerinden koruyabilmek, topluluğun da korunması için önemli şartlardan biri. bizde vasatın düzeyi çok ama çok aşağılarda. dolayısıyla kendini vasattan ayrıştırmak için çok yoğun ve ısrarlı bir çaba sarf etmeyen herhangi bir hareketin son derece kısa vadeli olarak sürdürülebilirlik problemleriyle karşılaşması hiç şaşırtıcı olmaz.

çünkü kalabalığın zihinsel becerileri hızla dibe çakılıyorken sen kalkıp bununla fiziki bir mücadeleye falan da giremezsin. zaten böyle bir durumda kelle sayısı yarıştırmak falan da bir fantezi olmaktan öteye geçemez. dolayısıyla sandığı mandığı bırak, (muhalefet de mantıksızlık ve niteliksizlik konusunda iktidarın tabanından çok farklı durumda değil, dolayısıyla burada seçimlere anarşist bakış açısından falan bahsetmiyorum, meseleye mevcut sistemin sınırları açısından da baksan seçimlerin herhangi bir soruna çözüm olma kapasitesi direkt ortadan kalkıyor), her şeyi bir kenara bırak, türkiye'de iyi kötü bir geleneği olan antifaşizmin bile şu saatten sonra biricik varlık koşulu niteliğin yükseltilmesidir artık.

niteliğe yönelik yatırımlar ve donanım artışını ise örgütlenme, kenetlenme, koordine olma takip etmelidir. sen niteliği arttırıyor, donanımını yükseltiyor fakat çevrenden izole yaşıyorsan, yaşadığın çevreyi dönüştüremiyorsan bunun beş paralık değeri olmayacaktır. niteliğini yükseltirken bir yandan da sosyal çevren açısından çubuğu tersine bük. sana yakın olanları, kafanın uyuştuğu insanları bul ve sımsıkı tutun. kendini olduğu kadar sosyal çevreni de nitelikli ve becerikli tutmaya uğraş. kendi yeteneklerini, bilgilerini, tecrübelerini çevrenle paylaşıp yayarken dostlarının bilgisi, görgüsü, yetenekleri ve bağlantılarından faydalanmaktan çekinme. her türlü ilişkini ve bağlantını bir karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma ağına çevir. takas yap, ödünç al, ödünç ver. burada takas derken kasıt sadece somut nesneler/eşyalar değil. her türlü iş ve hizmetin takası da buna girer... (bkz: armağan ekonomisi)

kendini ve dostlarını bu saçma kısır döngüden koruyacak ve geliştirecek kapalı fanusları-çeperleri bugünden başlayarak kur. yarına erteleme sakın.

önemli olan bu fanusların, çeperlerin, dost meclislerinin sayıca çok kişi olması değil, sağlam temeller üzerinde kurulması ve kendini uzun vadeli olarak sürdürebilmesi. nicelik değil nitelik olayı yani...

kafanın uyuştuğu insanları bulup sosyal ağlarını örmek, özgürleştirilmiş anları, kurtarılmış bölgeleri yaratmak için heyecanlanmıyorsan, adım atmıyorsan, kendini buna hazırlamıyorsan bil ki daha çekeceğin var. şayet üşeniyorsan buyur mıy mıy etmeye, seçimden seçime sandık peşinde koşturmaya, islamcıların ensende boza pişirmesine +26159483765 sene daha katlan. mutsuz ol çevrene de mutsuzluk yay. üzülürsün, incinirsin. kafanı duvarlara vurursun... yine de sen bilirsin. sadece şu gerçeği aklından çıkarma:

hayat her an süren bir mücadeledir. bu mücadele beyaz atlı prensler gelip seni kurtarmayacaklar. sen kendini kurtaracaksın ya da olduğun yerde çakılıp kalacaksın.

işte sana senden başka vekil yok derken de bunu kast ediyorduk...





ya ölene kadar bekle ya da anarşi şimdi!
9
acarabi acarabi
nüfus artış hızıyla orantısız olarak kabaca 6.700.000 oy kullanan seçmen fazlalığı var. böylesine bir sistemde oy vermek abesle iştigaldir.
evvelce dediğim gibi bu pazar vereceğim oy, bu topraklarda yaşadığım müddetçe kullanacağım son oy olacaktır.
dumrul dumrul
kategorik olarak oy kullanmayı reddeden insanlara laf yetiştirmek için harcadığınız zamanı ve enerjiyi kararsızları ikna etmek için filan harcasanız kırk tane seçim kazanmıştınız.

kategorik olarak oy kullanmayı reddetmek şudur: ben bir dut ağacıyım sen bana diyorsun ki "koşmak istemiyosan bisiklet süreceksin" yani bisiklet sürmek belki çok süper bir şeydir ama benlik bir şey yok arkadaşım. yapabileceğim bir şey yok, benden var oluşuma aykırı bir şey istiyorsun. git kendine bisiklet sürmesi mümkün olan bir arkadaş bul. dut ağacını bisiklet sürmeye ikna etmekle harcayacak kadar bol zamanın ve enerjin varsa devam et...

bir de üslup mevzuundan bahsetmek isterim. ben bu platformda ya da twitter'da sert bir üslupla yazıyorum. küfür de ediyorum. sert bir üslubun ya da küfrün amacı hedef alınan kişide rahatsızlık oluşturmaktır. yanına çekmek değil, daha öteye itelemektir. bunu da benimle politik, sosyal ya da kişisel anlamda hiyerarşi kurmaya çalışan kişi ve gruplara yöneltirim. ikincisi, bu mevzuda açık avantajım var, karşıdaki küfrettiğinde oturduğum yerde kendi kendimi skmeme sebep olacak bir kafam yok. kırılgan değilim. karşımdakinin kanırtabileceği bir yaram olsaydı bile bunu göstermezdim. oysa bu kişilerin çok kalın tabuları, kutsalları filan oluyor. senin ortada kabak gibi duran bir yaran varsa, o yara orda dururken karşındakinin kafasını bile bilmeden ona buna salça olmaman gerekir... her şeyin bir mantığı olduğunu unutmayın. mantık işlemeyince üzülen her koşulda sen olursun.

herhangi bir nedenle iletişim içinde kalmak istediğim, ya da beni dinlemesini istediğim kişiye hiçbir koşulda hakaret etmem. onu dinlerim. haksız buluyorsam kardeşim şu şu şu nedenlerle haksızsın derim. ama onun argümanını dinlemeye de açık bir şekilde söylerim. politik açıdan benim durduğum yerde ezik, sinik, aptal insanlar olsun istemem. onun için de karşımdakini ezerek, sindirerek, manipüle ederek yanıma çekmeye çalışmam. kısacası eşit ilişki kurmak ahlaki bir tavır değildir. pozisyonunu sağlam tutmak için bir zorunluluktur. kendine güvenini kırdığım adamın bana ne gibi bir faydası dokunabilir? yani sen sırtını kendi dilinle daha çok sindirdiğin bir eziğe mi yaslamak istersin, yoksa orada ne için durduğunu bilen, özgüveni yüksek bir insana mı yaslamak istersin? salt siyaset değil, iş ortaklığı da böyledir, sevgili mevzuu da böyledir, arkadaş seçiminde de bu böyledir, çocuğunla ilişkinde bile bu böyledir. herkesi ezmeye kalkışma ki çevrende sağlam insanlar biriksin.

kardeşim aranızda öyle arkadaşlar var ki desteğini istediği insanlara sayıp sövüyorlar. birine sövdüğün zaman seni dinleme ihtimali varsa bile dinlemez. sen bir tane oyun peşinde koşuyorsan desteğini isteyebileceğin herhangi birine sövmemelisin.

eskiden burada da öyle tipler vardı, şimdi en azından bana denk gelmiyor. "nasıl oy vermezsin lan amına koduğum" filan diye konuşan tiplerden bahsediyorum. yani senin aklın kesiyor mu? benim senin partine ya da adayına miniminnacık da olsa bir oy verme ihtimalim varsa şöyle bir üslup karşısında ne yaparım? "ya adam haklı, ben de benim amıma koyum" diyerek oy kullanmaya mı koşarım?

beyin çok tatlı bi organ ve kullanması bedava. lütfen biraz daha sık kullanalım.
2
kovac kovac
uzun uzun anlatmaya gerek yok...

ülkenin bir karanlığa gidiyor oluşunun farkındasınız ama oy verdiğiniz zaman bunun değişeceğini düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.

siz hareket etmedikçe, haklarınız, yaşamınız gasp edildiğinde "dur" demedikçe, bel bağladığınız partilerden medet ummayın. onlar sizi yalnızca oy deposu olarak görüyorlar. zaten birşeyleri değiştirecek fikirleri ve düşünceleri de yok.

diyelim ki oldu. seçim zamanı bittiğinde, istediğiniz parti başa geldiğinde cennete uyanmayacaksınız. kaldı ki bir parti devleti ile karşı karşıyayız. ne malum kaybedecekleri?

size, sizin istemediğiniz cümleleri sarf ediyoruz diye dokuz köyden kovuyorsunuz. halbuki ben, bunları ifade ettiğimde karşı taraf hep ezbere, bilindik cümleler söylüyor. yani yalnızca oy kullanıp, yattığı yerden birşeylerin değişeceğini ifade ediyor. ne yazık ki tarihte hiçbir zaman böyle bir şey yaşanmadı. hatta bazen akp"li bile oluyoruz.

ben de istiyorum uyuyup bir sabah özgür bir ülkede uyanmayı. ama bunları bize altın tepside sunmayacaklarının farkındayım. ya istediğin için mücadele edeceksin ya da beş yıl sevdiğin partinin güç kazanmasını/iktidara gelmesini isteyeceksin...
dumrul korkut dumrul korkut
bu gibi başlıklar akp ye hizmet için açılmıştır. oyunu kullan, bu abuk subuk düzeni değiştirip hayatını kurtarabilirsin yoksa ilk olarak pakistan, sonrasında afganistan düzeyinde bir toplumda yaşayacaksın. burada oy kullanma diyen troller de pişman olacak ama biz kendimizi kurtaralım.
oyunu kullan.
tonguç tonguç
bu başlığı açma sebebi ötekileştirmenin, baskıcı olmanın ve her şeyi kendi düşüncesi doğrultuda olduğuna inanmanın hiçbir şeye hizmet etmeyeceği gerçeğini göstermek içindir, lütfen başkaları adına hüküm vermekten vazgeçelim.
polia polia
kesinlikle alınmaması gereken boş tavsiyelerdir. oy kullanmayıp da boş yapar bu herbokologlar. çok biliyorlarsa oylarını kullansınlar da bi işe yarasınlar.
oy kullanmayıp hala oy kullanacakları etkilemeye çalışmak ya da neden oy kullanmıyorum diye siyasilere tavsiye vermek pardon da ülkenin geleceği için hiçbir sikime yaramayan saçma sapan bir eylemdir. buralarda bu kadar dirsek çürüteceğine o kocaman popoyu kaldırırıp oy ver de bi işe yara derim ben de bu boş tavsiye vereceklere.

bu bir vatandaş olarak oy vermeyip de boş yapanların hiçbir söz hakkı olmamalı değil tavsiye versinler. hatta o kadar ki bunlar benim nezdimde akçomarlardan farklı değildir. ha hiç oy vermemişsin ha tayyibe vermişsin aynı şey.

koy verme oy ver. tavsiye verme sus ve oy ver. böyle başlıklar açma oy ver.
ülkeni ve geleceğini düşünüyorsan oy ver.
saçma tavsiyelerini kendine sakla ve oy ver


i̇yi bir adam adam ol oy ver
i̇yi bir insan ol oy ver
i̇yi bir vatandaş ol oy ver
i̇yi bir ebeveyn ol oy ver
i̇yi bir dost ol oy ver
i̇yi bir komşu ol oy ver
i̇yi bir yazar ol ver.


tavsiyelerine de başlatma oy ver amk!!
paros paros
eylemsizlik çözüm değildir, eğer eyleme geçmiyorsan sandıkta beklemiyor, oy kullanmıyor çabalamıyorsan şikayet etme hakkın olmaz. sandıkta görevliydim yine görev alacağım inan bana ak partililer nasıl çabalıyor nasıl uğraşıyor görmelisin. kıçımızı sererek felsefe yaparak,oy kullanmayarak şikayet edemeyiz. sahada ter dökerek bu günlere geldiler. boş felsefe yapmayalım.
webb webb
bu bizim insanımız cidden bir acayip.

destan gibi neden oy vermeyeceğini anlatıyor insanlar. anarşistler çünkü. devleti, vatandaslik görevini kabul etmiyorlar zaten. onlar kabul etmiyor ama sen oy vermek vatandaslik görevidir diyorsun hala :d tüm sorunun kaynağı olarak iktidarı degil bu demokratik sistemi görüyorlar. ne seçimi, oyu ? oy vereceksin laaaan!! disinda anarsizme elestiri getirebiliyor musunuz ? üstelik demokrasiye gelene kadar herkesin oy hakkının olmasi bile büyük bir ahlakî sorun en başta.

özetle önce anarsizmi ve argümanlarını ogrenmek, sonra elestiri yöneltmek lazim. dumrul un dedigi gibi oy vereceksin lan vermeyenler haindir dediginizde insanlar evet ya hadi ben hain olmayayim oyumu vereyim demiyor :d
2
nils holgersson nils holgersson
anadolu ege trakya marmara velhasılı kelam vatan bellediğimiz bu toprakların ilelebet türk yurdu olarak kalabilmesi için birtakım kirli hesaplar ve şahsi çıkarlar uğruna vatanımızın sessiz ve derinden araplaştırılmasına ve işgal edilmesine seyirci kalmamak ve buna dur diyebilmek için gelecek nesillere bize bırakıldığı gibi yaşanılır refah seviyesi yüksek onurlu mutlu ve umutlu bir gelecek bırakabilmemiz için organize suç ve ihanet örgütüyle beraber derhal sorgusuz sualsiz recep tayyip erdoğan ı mağlup etmemiz oyumuzu kullanarak kirli oyunlarını bozmamız gerekmektedir.

çoluğunuz çocuğunuz öz vatanında eziyet çeksin yedi ceddine beddua etsin istemiyorsanız daha da önemlisi bu ihanete ortak olmak istemiyorsanız partilerden bağımsız tüm gerçek vatanseverlere çağrımdır. sandığa gidin ve gerekeni yapın arkadaşım. başlarım sizin oy vermeyeceğim şımarıklığınıza.
kelebeklerin tadı gerçekten iğrenç kelebeklerin tadı gerçekten iğrenç
güzel bir turnusol olan başlık. oy vermeyenler neden vermediklerini bilale anlatır gibi yazmışlar ki bence gayet anlaşılır anlatmışlar. şimdi oy vermeyi tercih edenler bu açıklamaya karşı argüman olarak boş tenekeden ses çıkarır gibi aynı aptalca cevapları vermiş. tam bir sosyal deney başlığı olmuş. oy vermeyen ve anarşist eğilimleri olan biri olarak böyle bir tartışmayı(!) okumak neden oy vermemem gerektiğini bir kere daha kanıtladı.
1 /