kırılmış.
(kır-mak kelimesi yüzümü düşürüyor. ciddiyim. "kır"la başlayan bütün fiiller, fiil kökünden türemiş isimler, sıfatlar ve bilumum dilbigisi terimleri insanı üzüyor, değil mi ama?)
kırılgan değil, kırılmış bir şarkı bu (ki kurduğum şu cümleye "neye?", "kime?" gibi sorular yöneltmek meraklı kişiyi rahatlatıcı cevaplara götürmeyecektir). dinlemeye kıyamıyorsun bu şarkıyı işte. açık yaraya dokunulur mu hiç? dokunulmasa daha iyidir bence.
çok ilginçtir; ben bu şarkıyı daha önce de çokça dinlemiştim, ama zihnimde hep aynı sahnenin fonunda döner: antalya'daydım, yanımda çok sevdiğim bir arkadaşım vardı, iki dakika sonra deniz çıkacaktı karşımıza. ne ki, o sırada mp3 çaların kudretli shuffle modu bu şarkıyı sokuşturdu kulağıma. olmaması gereken bir anda. öyle bir andı ki, güllük caddesi'nden geçiyorduk, otobüsteydik, caddede kalabalık vardı, dükkanlar parıl parıldı ve o anda benim mutlu olmam gerekiyordu, yani işte bütün şartlar onu gerektiriyordu; fakat, "haven't had a dream in a long time.."
mevcut durumlarla dip duyguları çatışır hep. savaşın ortasındayken her şeye yabancılaşırız aniden. olur bize öyle genelde. neyse.
bir de sessizce ağlamak çok zor bir şeydir. insan içinde ağlamak da çok zor bir şeydir mesela. sonra o insanlara kimi meşru açıklamalar yapmak zorunda kalmak sıkıntılı bir şeydir. bilir misiniz? bilmeyin.
bahtsızız, ama özgürüz. bunun idrakı bize kendimizce ağır bedeller ödettirdi. tek demek istediğim bu aslında. o yüzden artık fark etmiyor sanırım. yani;
"so, for once in my life get the fuck out of here" bile olur.