psikiyatri

1 /
zeus zeus
ruh ve sinir hastalıkları ile uğraşan, bunlara cevap bulan bilim dalıdır..

benim fikrim der ki, her ne olursa olsun; hissedilen sorunun, sinirleriniz bozan durumun, sizi stresse sokan düşüncelerin veya olguların kaynağının yine o insanın kendi içinde olduğudur..bunla baş ederek, onu engelleyerek çözümleyebileceğini bilmesidir..ancak bu durumda insan kendini kurtarır..belki de delirmeden sorunlarını çözer..

ama bazı insanlar böyle yapamayabilir..psikiyatristler; eğer gerçekten sizi düşünerek, sizin anlattıklarınızı anlayarak, sizin yaşadıklarınızı yaşayaraktan sorunlarınızı dinliyorlarsa şayet bu stressli durumdan sizi kurtarabilirler..bu ya size ilaç tedavisi uygulayarak olur, ya da birkaç nasiyat vererekten..yol göstererekten olur..

(bkz: psikiyatrist)
marla singer marla singer
hayat kurtaran bilim dalıdır. ancak hayat kurtarmaktan kastımız, 5 dakikada karakter tahlili yaparak adama xanax yazıvermek değildir. oturup ciddi ciddi anlayarak çözüm bulmaya çalışmaktır. problemin çözüm aşamasında insana zaman tanıması ve kafayı yemesini önlemesi için ilaç tedavisi gerekebilir ve uygun kullanımda kişiye gayet faydalı olur. zira probleminin ne olduğunu bilemeyecek, çözüm de getiremeyecek bir ruh halinde olan kimse, o ilacı kullanmadan düşünme fonksiyonunu yerine getiremeyebilir, şuursuz davranışlar sergileyebilir. bu nedenle psikiyatri olayında, hormonları normal şartlara getirmek için ilaç kullanılabilir. ama hiç bir çalışmada bulunmayıp ilaçlardan medet ummak bir boka yaramaz.
dagon dagon
karaciğer uzmanlarıyla birlikte çalışan tıp dalı, şöyle ki: "madem ilaç yazma yetkim var, neden ilaç yazmayayım?" düsturuyla hareket eden doktorlar hastanın karaciğerini yalama yapar, hasta karaciğer uzmanına başvurur; tedavi sırasında delilik sınırına yaklaşır ve herşey baştan başlar.
ben olan ben ben olan ben
tıp dalları arasında en geri kalmış daldır. bundan 5000 sene evvel büyücülerin çeşitli otlar ve tütsülerle yaptıkları ya tutarsa misali karışımlar ve garip danslarla, elinde diploması ve yıllarca süren eğitimden sonra hastalarına sadece kokteyl adını verdikleri uyuşturucular içeren karışımlar vererek beynini uyuşturup, onlara göre (psikiyatrlar) daha doğru davranmalarını sağlamaları arasında hiçbir fark yoktur.

psikiyatri hiçbir şekilde bilimselliği olmayan tedavilerin?? uygulandığı uyuştur - kurtul mantığı ile hastaların kafa 1500 gezdiği kliniklerde resmen büyücülük yapmaktır.

kimin doktor kimin hasta olduğu da aslında bilimsel bir araştırma bile olabilir. araştırmalara göre her birey hayatında birden çok nevrotik kayma yaşar ve bunun etkisi kimisinde çok kimisinde az olarak devam eder. buna göre her birey doğduğu ilk andan itibaren (nefes alma olayı ve bunun getirdiği acı ve sanrı) bu döngünün içindedir. kimin hasta olduğu sadece sayısal üstünlükle açıklanmış ve az sayıda olanlar hasta mantığı ile müthiş denklem çözülmüştür.

şöyle bir olay rivayet olunur:

akıl hastanesinin yanından geçen birisine içerden 'bakar mısınız?' diye bir ses gelir, adam dönüp bakar.
içerden birisi parmaklıklara tutunarak 'siz içerde kaç kişisiniz?' diye sorar.

içeri dışarı kavramının göreceli olması durumu da kimin içerde olduğunun ve parmaklıklarla çevrili olduğunun bilinememesi gibi cevapsızdır. belki de onları çevreleyen parmaklıklar ardında kalan yerlerin dışı tersten bakınca (içerden) dışarı yerine içeri olarak algılacaktır.

sayıca üstün olan anomali olarak algılanmaz.
ve buna da bilim denmektedir.
ben olan ben ben olan ben
son haftalarda, ciddi gazetelerimizde, psikiyatri ve psikiyatrik bozuklukların tedavisinde kullanılan ilaçlarla ilgili, çoğu ciddi dünya popüler bilim dergilerinden alınma yazılar sıkça görülür oldu. olasıdır ki son aylarda vizyona giren etkileyici film "a beautiful mind/ akıl oyunları" filminin de bunda etkisi oldu. bu filmde açıkça belirtilmese de, çağımızın büyük dehalardan birisinin yıllar önce şizofreni geçirdiği ve psikiyatrik ilaç kullanmadan, kendiliğinden iyileştiği ve dehasına tekrar kavuştuğu savlanıyor. dolaylı olarak, en ağır psikiyatrik bozukluklarda bile ilaca gerek olmadığı savunulmuş oluyor.

bu filmin dışında medyamızda yer alan ilgili yazıların başlıca argümanları şunlar:

1- depresyonların tedavisinde kullanılan ilaçlardan özellikle seçici serotonin geri alım engelleyicisi (ssrı) grubundan ilaçların özellikle birkaçı, homisid (başkasını öldürme), suisid (kendini öldürme) hatta her iki davranışa birden yol açabilir.
2- psikiyatrik ilaçlar, beyinde kalıcı hasara, kansere neden oluyor.
3- psikiyatrik ilaçlar, beyin biyokimyasını etkileyerek, daha doğrudan deyişle değiştirerek psikiyatrik bozuklukları tedavi ediyor. mesela yukarıda anılan ssrı ilaçlar, beyindeki serotonin adlı biyoamin'in akışını hızlandırıcı etkiye sahiptir. başka ilaçlar da dikkate alınırsa, psikiyatrik ilaçlar, dopamin, noradrenalin üzerinden beyinde biyokimyasal değişmelere yol açarak sonuca ulaşıyor. halbuki söz konusu ruhsal bozuklukların, beyindeki biyokimyasal değişmeler sonucu ortaya çıktığı konusunda kesin kanıt yok.
4- psikiyatrik ilaçlar, alışkanlık yapan ve tabii uyuşturucu olan alkol, hatta esrar gibi etki ediyor. psikiyatrik yakınmaları olan kişiler, bugünün legal ilaçlarını kullandıklarında iyileşme belirtileri gösterseler bile, ilacı bıraktıklarında, belirtiler geri geliyor. başka ifadeyle, bu ilaçların etkisi geçici, sadece kullanıldığı sürede ve anılan uyuşturuculardan çok farklı değil.

eğer gerçekten bilim yapıyorsak ve bilimsel düşünüyorsak bu tartışmalara her zaman hazır olmalıyız. bu tür iddialar, günümüz psikiyatrisisinin içinde alternatif düşünce modelleri olarak her zaman vardır. benzer yayınlar, popüler dergi ve gazeteler yanında bilimsel dergilerde de yer alabiliyor. dahası, bizzat psikiyatrinin içinde "antipsikiyatri (karşı psikiyatri)" görüşü, 40 yıl öncesine göre ateşi azalmış olsa da varlığını sürdürüyor. aslında david cooper'ın isim babalığını yaptığı antipsikiyatri hareketi, 1960'lı yıllarda ortaya çıkmış; psikiyatriyi ve onun hizmet ettiği ideolojiyi eleştiren bir düşünce akımı.

gerçekte psikiyatri, bu düşüncelerden etkilendi ve sonuçta yararlandı. daha sonra bu akım, psikiyatri de bu eleştiriler ışığında yeni adımlar attıktan sonra önemini kaybetti. ancak hâlâ, önemli psikiyatri kongrelerinin yapıldığı kongre saraylarının çevresinde antipsikiyatri görüşlerinin sonucu olduğu anlaşılan pankartlı gösteriler yapılıyor. "beni sev ama bana ilaç verme", "psikiyatri çocuk tacizidir", "ruh hekimliği ırkçılıktır", "psikiyatri suçtur", "psikiyatri öldürür, çocuklarınıza ilaç verilmesine izin vermeyin" yazılı pankartları kendi gözlerimle gördüm.

anlaşılan, yıllardır oldukça küllenmiş olan antipiskiyatri akımı ısıtılıp tekrar gündeme getiriliyor. bilimsel düşünce, bu gündeme gelişin nedenini de tartışmayı gerektirir.

bu yazılanlar yanlış mıdır? bu sorunun yanıtı, sözgelimi bir fili betimlerken neresini görüyor ya da elinizde tutuyor olmanıza bağlıdır. örnekleyecek olursak, yakın zamanlarda -kolesterol açısından- yumurtanın masum olduğu konusunda haberler yayımlandı. eğer kolesterol ya da kan yağları konusunda sorunları olan bir kişiyseniz ve bu habere inanıp bolca yumurta yemeye başlarsanız sağlığınız tehlikeye girdi demektir. çünkü yumurta ve kolesterol bağıntısı ile ilgili yazılanlar sadece bir bakış açısını yansıtıyor.

dünyanın günümüzdeki sorunları, küreselleşme, terör, ekonomi sorunları, iletişim olanaklarının olağanüstü artması, internet iletişimi, nüfus artışı, kentleşme, bir yandan ruhsal stresleri artırıyor diğer yandan her sorunun her ortamda tartışılmasına olanak hazırlıyor. medya her şeyin tartışılması için zemin oluşturuyor. yoğunlaşan bu tartışmaları açıklamak için aşağıdaki nedenler üzerinde durulmalı:

1- psikiyatrik ilaç endüstrisinin aşırı rekabeti: ilaç endüstrisinin gelişimiyle, birçok psikiyatrik bozukluğun tedavisinde kullanılan çok sayıda ilaç üretiliyor, bunlar yüksek sayılacak fiyatlarla satılıyor. artık psikiyatri de elli yıl öncesinin psikiyatrisi değil; tanı ve tedavi konusunda dünya ölçüsünde standartlara ulaştı. artık psikiyatri, bir tıp dalı olarak kendisini kabul ettirdi ve bunların sonucu olarak psikiyatrik tedavi arayan kişi sayısı çok arttı. bu gelişme, giderek artan ilaç çeşidi ve firma sayısı temelinde kıyasıya rekabete yol açıyor. bu ortamda ilaç endüstrisi; kongre destekleri, psikiyatri profesyonellerini kongrelere davet etme, ilaç mümessillerinin hekimleri ziyaretinde promosyonlar sunmaları, dahası mesela bir tıp örgütü mensubunun rastgele sarfettiği bir söz yüzünden, bu promosyonlar içinde "nataşa"ların bile bulunduğu iddiası, dikkatlerin psikiyatri uygulamaları üzerinde daha çok odaklanmasına yol açıyor.

2- psikiyatrik rahatsızlıkların daha iyi tanınması ve psikiyatrik yardıma ihtiyaç duyanların artması, bilgi açlığı doğuruyor ve bu konudaki yazılar -hatta filmler- ilgi görüyor ve medya bu konulara daha çok eğiliyor.

3- psikiyatri bilimindeki hızlı gelişmeler: bilim, doğası gereği, zamanla temposunu artıran bir hızla ileriye gidiyor. mesela, psikiyatrik bozuklukların, beyindeki birtakım beyin biyoaminlerinin dengesinin bozulması sonucu ortaya çıktığı konusunda kesin bilimsel veri bulunmadığı iddia edilse de, birçok ruhsal bozuklukta, ileri teknoloji görüntüleme yöntemleri ile beyin biyokimyasındaki sapmalar gösterilebiliyor. sorun burada değil; sadece bu bulguların henüz tam netlik kazanmaması ile ilgili. bir benzetme yapmak gerekirse, bugün evren, makrokozmos konusunda nihai sonuca ulaşılmadı ve kolay ulaşılır görünmüyor. benzer biçimde, düşünce davranış ve duygularımızı belirleyen beyin işleyişimizi mikrokozmos olarak görürsek, bu konuda da nihai sonuca ulaşmak kolay görünmüyor. bilimin doğası da budur. nihai sonuca ulaştığımızı varsaysak, o zaman bilim de son bulmuş olur ve böyle bir şey düşünülemez.

sonuç olarak söylemek gerekirse, bu tür popüler bilim haberleri, zaman zaman yanıltıcı da olsa her zaman var olacak; hatta olmalı da. ancak tüm dünyada yayımlanmış bilimsel çalışmaları gözden geçiren metaanalizler, psikiyatriyi eleştiren bu iddiaları desteklemiyor. gene örneklemek gerekirse, hallacı mansur, "ene'l-hak (ben tanrıyım)" dediğinde, demek istediği tanrı'yı inkar etmek değildi. bu söz, tasavvuf meclisinde söylendiğinde, bir fikir tartışması olurdu. ancak çıplak olarak medya önüne geldiğinde, yanlış anlaşılabilirdi. bu açıdan bakıldığında, bilimsel yayınlardaki bu tür tartışmalar konunun profesyonellerince değerlendirilir. popüler bilim olarak karşımıza geldiğinde ise, bilimsel bir tartışma, nihai bir sonuç gibi algılanabilir; bu da yanıltıcı olur. sonuçta iyi oluyor demeliyiz. okurlar, psikiyatrik tedavi görenler, bu kişilerin yakınları, her şeyin tartışıldığını görmeli, iki tarafın argümanlarını tartmalı, kendisi bir sonuca varmalı. o zaman psikiyatri bilimine güveni daha da artacak. eğer psikiyatri, ayakları yere değen bir tıp bilimi ise, bunda gocunacak bir yön görmez; öyledir.

ahmet çelikkol
desperate0082 desperate0082
ilaç tekelleri ve kapitalizm sayesinde, maymuna dönüşmüş bir tıp alanıdır.

ilaç bağımlısı haline gelmiş bir topluluk kadar sömürüye açık başka bir şey söz konusu olamaz.
çekirdekailem çekirdekailem
manik depressif, şizofreni, paranoya gibi ağır durumlarda kullanılacak ilaçları uzun bilimsel araştırmalarla tespit eden ve akıl hastalıklarını tedavi eden tıp dalıdır. kesinlikle önemsenmelidir yoksa kişinin yakınlarını öldürüp intihar ederek halüsinasyonların etkisinden kurtulmaya çalışması gibi trajik durumlar ortaya çıkabilir.
ksilofon ksilofon
daha eylemsel, çözümleyici bir bilim dalı olmak varken genellikle sadece tedaviye yönelik bir bilim dalı olmayı seçen, bu görevi daha çok biyolojiye bırakmış bilim dalı. örneğin gerçeği değerlendirme bozukluğu olarak açıklaması yapılabilecek psikozu ele alalım. bu başlık altında varsanısal bozukluklar, sanrısal bozukluklar, paylaşılmış psikotik bozukluklar, şizofreni gibi hastalıklar inceleniyor. sanrısal bozukluklara çoğu kez "kendini peygamber sanma", varsanısal bozukluklara ise "sesler duyma (örneğin vahiy işitme)" gibi örnekler verilirken paylaşılmış psikotik bozukluklara ise önceki örneklerde belirttiğim psikotik bozuklukların başkaları tarafından inanılmasıyla psikotik bir bozukluğa dönüşmesi (mürid) tanımı yapılır. şimdi burada sorulur psikiyatra: "acaba 2000 yıl önceki peygamberler bugün yaşasa psikiyatri onlara psikotik bozukluk tanısı koyar mıydı?", veya "günümüz psikiyatri bilgi külliyatı 2000 yıl önce var olsaydı, dönem peygamberlerine zyprexa reçete edilir miydi?". gelen cevap büyük ihtimal şöyle bir şey olacak: "o dönem hakkında konuşmak güç, bir şey söyleyemem".

bu ya politically correct olma kaygısından, ya mahalle baskısından ya da psikiyatrın kendi okuduklarından çok çocukluktan getirdiği mitlere inanmasından kaynaklanıyor olabilir. 1. olasılık, başta da dediğim gibi, psikiyatriyi sadece akıl hastalarıyla uğraşan pasif bir dal yapar. 2. olasılık ise dinin uzak tutulduğu, en azından din ile tıp işlerinin ayrıldığı bir kurumda bazı şeylerin halen içselleştirilememiş olduğunu gösteren yaman bir çelişkidir. 3.süne ise "vah vah"tan başka bir şey diyesim gelmiyor.
noscho noscho
jeph loeb the witching hour'da şöyle tanımlar bunu;

"psychiatry is an interesting profession. it is, in its own way, a kind of mental prostitution. you pay a total stranger to unzip the top of your head and massage my second favorite organ, the brain. at the going rate of two hundred dollars an hour, you spill out secrets you wouldn't tell anyone. then, at the end of a fifty-, not sixty-, minute hour -- a unique concept to say the least --, you are told to put your pants back on over your head and they will see you next week."
nedensiz nedensiz
varlığına inanmadığım bilim dalı. kendini psikiyatrist olarak adlandıran bir sürü insan düşünün, bunlar birleşip psikiyatri diye bir tıbbi dal kurmuşlar. kabul ettirmişler kendilerini, hayvan gibi ilaçlar filan yazıyorlar. buraya kadar her şey güzel. ama şöyle bir şey var, psikotik hastalıklar hariç (şizofreni) tedavi edilmesi gereken bir hastalık yok. zaten 'hastalık' yok.

ama size bir sır vereyim mi dostlar?

psikiyatri diye bir şey yok! evet, kral çıplak diyorum. adamlar olmayan bir şeyi var gibi göstermek yerine çok daha akıllı bir metod seçmişler: "ortada görünmez bir takım şeyler var ve bu bir takım şeyler hasta olabiliyor. biz bunları tedavi edebiliyoruz"

ve insanlar buna inanmış! kimse çıkıp bir şey demiyor, adamlar her gün tonla hastaya bakıyor, köpeğe bile içirilmeyecek ilaçlar veriyorlar. bir insanın 'ruhunu' ilaçla tedavi ettiğini iddia eden bu kurum, afyonu legalize etmekten başka bir boka yaramıyor afedersin.

uyuşturucu kullanırsın buraya gönderirler. şizofren olursun buraya gönderirler. azıcık çok hareket ediyorsun diye hiperaktif damgası yersin, burada uyutulursun. hepsinin de ilacı aynı, ne büyük tesadüf. intihar etme hakkını insanın elinden alan da psikiyatridir. herhangi bir insanın intihara eğilimi varsa, gerekirse zincirlenerek psikiyatri servisine yatırılır. zorla ilaç içirilir, intihar etmeyeceğine emin olunduktan sonra bırakılır. tabii sömürülmüş bir şekilde..

psikiyatriyi sevmiyorum. varlığını kabul etmiyorum. psikiyatriden nefret ediyorum. ayrıca, sikindirik tanı kriterlerini alıp bir taraflarına sokmalarını istiyorum. insanları davranışlarına göre kategorize etmeye hakları yok. ve bunca insanın bu iğrenç kurumu peşinen kabullenmiş olmasına da anlam veremiyorum.

saygılar.
bir buçuk iskender bir buçuk iskender
psikiyatri servislerinde sigara içmek serbestmiş lan. öğrenip şok oldum. hayır bana göre bi şey değil de sen psikiyatri diye bi anabilim dalı kur. başına profesörler, doçentler ne bileyim asistanlar, uzmanlar hemşireler... koy. bilimsel bir takım işler çevir; reseptörler nörotransmitterler havada uçuşsun. ondan sonra "delidir ne yapsa yeridir" kafasıyla sigarayı yasak etme. burda kim neyin kafasını yaşıyor anlamadım. çoğhiyi yauu...
1 /