sabah yıldızı

cthulhu cthulhu
bir kızılderili efsanesidir. fantastik ögeler geçirmesinin yanında bütün kızılderili niteliklerini taşır. isimler, yerler, inanışlar gibi..

işbu eseri asağıda bulabilirsiniz:

"ilık bir yaz gecesiydi. kızılderililerin çoğu havasız çadırlarını bir kenara bırakmış, serin, tatlı kokulu ova çimenleri arasına uzanmışlardı.tüy kadın adlı genç bir kızılderili daha erken kalktı.henüz

şafak sökmemişti ve sabah yıldızı uzak ufkun üzerinde yeni yükseliyordu. kız, dirseğine dayanarak karanlık gökte yükselen yıldızı seyretti. daha önce hiç bu kadar güzel bir şey görmediğini düşündü. “sabah yıldızını seviyorum” diye fısıldadı kendi kendine.

“ne kadar berrak ve parıltılı ! eğer onun yarısı kadar yakışıklı bir koca bulabilseydim, o kadar mutlu olurdum ki ! “aşık bakışları, yıldızı gün ışığıyla soluklaşana dek izledi.

kamp o yaz çok yoğundu. buffalo çoktu ve her gün kurutulacak, pişirilecek et; kış için giysi yapmak üzere işlenecek deri oluyordu. düş kuracak fazla zaman yoktu ve tüy kadın da sabah yıldızını düşünmemeye başladı. ta ki bir sonbahar akşamına değin.

ateş için odun toplamaya gitmiş, farkında olmadan kamptan çok uzaklaşmıştı. birden, yalnız olmadığını farketti. genç bir adam, bir yabancı önünde duruyordu. uzun boylu, yakışıklı, kirpi dikenleriyle süslü geyik derisinden bir elbise giymişti. saçlarında kartal tüyleri taşıyordu.

şaşkınlığa kapılan tüy kadın kaçmaya kalkıştı, ama genç adam onun kolundan tuttu ve nazikçe “dur tüy kadın” dedi “beni tanımadın mı ? ben sabah yıldızı’yım. bir yaz gecesi aşağı baktığımda seni çadırının yanında, çimlerde yatarken gördüm. sana aşık oldum ve senin de beni sevdiğini öğrendim.köyüne dönme. insanları unut. benimle göğe, yıldız insanların ülkesine gel.”

tüy kadın ona mahçupça baktı ve onun, sevdği adam olduğunu anladı. ailesini ve arkadaşlarını elveda bile diyemeden bırakmak zorunda kalsa da, onunla gitmeyi kabul etti.

sabah yıldızı ona gözlerini kapamasını söyledi. tüy kadın yavaşça yukarı taşındığını hissetti. gözlerini tekrar açtığında yıldız insanların ülkesindeydi.

orası da aşağıdaki dünyaya benzer bir ülkeydi, çayırlar tepelere doğru uzanıyor. çadırlardan yükselen duman berrak göğe yükseliyordu.

sabah yıldızı ona yakındaki bir çadırı gösterdi. “bu örümcek adam’ın barınağıdır.” dedi. “yıldız ülkesi insanlarının dünya’ya inip tekrar çıkabilmeleri için kullandıkları merdivenleri o diker. dikkatli ol onun ağlarına zarar verme.” ardından tüy kadın’ı anne be babasının yaşadığı büyük bir çadıra getirdi, güneş ve ay’ın çadırına.

gündüz olduğu için güneş dolaşmaya çıkmıştı, ama anne ay çadırdaydı ve oğlunun gelinini hoşça karşıladı, ona su ve böğürtlen sundu. ama kız yemeği yerken oğlunu bir kenara çekti. “korkarım baban bu evliliği onaylamayacak.” dedi endişeyle. ” onu kızdırmamasına çabala, çünkü o sert bir adam ve yanlış yaptığı taktirde tüy kadın’ı kovmaktan da çekilmez.”

akşam güneş gelip yeni gelini gördüğünde mutluluktan hayli uzaktı. onun gözünde dünya insanlarının değeri yüksek değildi, onları zayıf ve aptal bulurdu. ama tüm güvensizliğine karşın tüy kadın’ı nazikçe selamladı ve ekledi : “adetlerimizi öğren kızım, ve kanunlarımıza uy, böylece burada mutlu olursun.”

tüy kadın güneş’e kızmıştı ama ay’ı sevdi. ay ona yıldız insanların tüm adetlerini öğretti. geyik derilerinin yumuşak ve beyaz olmaları için nasıl tabaklanacaklarından bitki özleri ve çiçeklerin suyunu çıkarmaya kadar bildiklerini tüy kadın’a gösterdi. ona yenilen bitkileri, vahşi şalgam ve patates köklerini kolaylıkla sökebilmesi için bir de ucu sivri değnek verdi.

sabah yıldızı ve tüy kadın uzun süre mutlu yaşadılar. mutlulukları oğulları yıldız çoçuk’un doğumuyla daha da büyüdü.

bir gün tüy kadın, ay’la kök ve meyve toplamaya gitmişlerken dev bir turp dikkatini çekti. öyle ki bitkinin üzerindeki yeşil yapraklar kadının neredeyse beline geliyordu. onun bakışlarını gören ay “dikkat et !” dedi “bu köke asla dokunmamalısın, o bizler için kutsaldır. onu sökmeye çalışanın başına büyük hüzün ve sıkıntı gelir.”

bunu izleyen günlerde tüy kadın sıkça o turpun yanından geçti, ama ay’ın sözlerini aklına getirerek merakını bastırdı. bir gün ay, hasta oldu ve yatağa düştü, yiyecek toplamak da tüy kadın’a kaldı. tesadüfen kendisini dev turpun yanında buluverdi. ona bakıp altında neler olabileceğini düşünmeye başladı.

“nasıl bir gizi olabilir ki ?” diye düşündü. “belki altında bir hazine vardır. altına göz atmaktan ne zarar gelebilir ki ? hem yerine tekrar oturtursam kimsenin dikkatini çekmez bile.”

sonunda merakına yenik düştü ve değneği turpun köküne doğru uzatıp tüm gücüyle itti. yeşil kısmını iki eliyle kavradı ve çekebildiği kadar çekti, ama turp hiç kıpırdamadı. nefes nefese kalmıştı, ama turp en başta olduğu kadar sağlamdı.

tam vazgeçmek üzereyken iki büyük beyaz turna gökten süzülerek yanına kondular. “senin zayıf değneğin asla bu kökü yerinden oynatamaz !” diye bağırdı biri. “bırak yardım edelim, güçlü gagalarımız onu hemen söker.” tüy kadın bu öneriyi şükranla kabul etti, turnaların yıldız insanların ezeli düşmanları olduklarından, örümcek adam’ın ağlarını parçalayıp yıldızları yeryüzüne düşürdüklerinden habersizdi. turnalar, son kök parçasıda toprağı terkedip turp yana devrilene kadar sivri gagalarıyla oymaya devam ettiler.

“işte !” diye bağırdı turnalar, “artık altında yatanı görebileceksin !” ve verdikleri hasarın hazzıyla uçup gittiler.

dev turpun yerinde şimdi büyük bir oyuk vardı. tüy kadın eğildi ve aşağıya baktı. uzakta, çok uzakta eski evi, dünya görünüyordu. geniş çayırları, ormanları, nehir ve dağları gördü. buffalo avlayan erkekleri ve böğürtlen toplayan kadınları gördü. kampta kadınlar deri tabaklıyor ya da ekmek pişiriyor, çoçuklar aralarında koşuşturuyorlardı. kamp ateşinin dumanları yükseldi ve tekrar kendi halkının sesini duydu. sıla hasreti onu sardı ve eve dönmek istedi.

gözlerini ayırabildiğinde gece olmak üzereydi. dev turpu elinden geldiğince yerine oturttu ve kalbi sızlayarak evine döndü.

üzgün ve suçlu yüzü, güneş’in şüphelerini daha da arttırdı. ona olanları sorup gerçeği öğrendiğinde korkunç bir öfkeye kapıldı.

“bu işin sonuçlanmayacağını biliyordum !” diye gürledi, yere öyle bir vurdu ki, tüm çadır öfkesiyle sarsıldı. “dünya insanlarının güvenilmez olduklarını söylememişmiydim ? hepsi aynılar, kendilerini ilgilendirmeyen her şeye karışır bu yaratıklar !” “madem dünya’ya bakmayı seviyorsun kızım, iyisimi oraya dön. burada daha fazla barınamazsın !”

ne sabah yıldızı ve ay’ın yalvarmaları, ne de tüy kadın’ın göz yaşları güneş’i yumuşatmadı. tüy kadın, yıldız ülkesinden sonsuza dek kovuldu.

sabah yıldızı eşine örümcek adam’ın ağlarına dek eşlik etti. tüy kadın oğlunu kucağına aldı ve bir buffalo postuna sarındı. örümcek adam onu yavaş yavaş aşağıya sarkıttı.

dünya’da akşam saatiydi ve kızılderililer çadırlarının önünde dinleniyorlardı. birden bir çoçuk “bakın !” diye bağırdı, “bir kayan yıldız !”. diğerleri gökten inen parlak bir ışık gördüler. işığın düştüğü yerde çok çok önce odun toplamaya gidip asla geri dönmeyen kız’ı tanıdılar ve onu babasının çadırına götürdüler.

böylece tüy kadın halkına kavuştu, ama orada mutluluk bulamadı. hep kocasını ve uzaklarda kalan yıldız ülkesini düşünüp durdu. her gece kucağında yıldız çoçuk’la birlikte batı tepelerine tırmandı ve saatlerce sabah yıldızı’nın doğmasını bekledi. onunla konuşmaya çalıştı ama sabah yıldızı soğuk ve mesafeliydi.

sonunda bir gün cesaretini topladı ve bağırdı : “sabah yıldızı, kocam ! affet beni ! beni tekrar yıldız ülkesine götür !” sabah yıldızı ona baktı. “çok geç, çok geç” diye yanıt verdi hüzünle. “sen itaatsizlik ettin. asla geri dönemezsin.” ve yoluna devam etti.

yalnız ve mutsuz, kırık kalbiyle tüy kadın günden güne zayıfladı, soldu…"
so so so so
filiz akın ve ediz hun'un oynadığı dönüşüm geçiren kız filmlerinden biri. nefret edilip köşe bucak kaçılan, aşık olup evlenilmek istenen kız aynı kız.
maximus maximus
adını yıldırım gürses'in aynı isimli parçasından alan film. filiz akın annesiyle babası öldükten sonra zor bir hayat sürer. bir gün tesadüfen habersizce evlendirilmiş olduğunu öğrenince temizlikçilik yaptığı evden ayrılmak zorunda kalır ve kocasının peşine düşer. kocası ediz hun bir muzisyendir. onu da sevgilisi bir mirasa konmak için kandırmış, filiz akın'in kimliğine bürünüp evlenmiştir. bu ise bir çözüm arayan avukatlar filiz akın'la ediz hun'un 1 sene evli kalması gerektiğini, yoksa mirası alamayacaklarını söylerler. birbirini sevmeyen ikili daha sonra birbirlerine aşık olurlar ne var ki açılamazlar. ediz hun'un 3 aylığına avrupa'ya gidişiyle filiz akın aynı zamanda eşinin dayısı olan nubar terziyan'dan zerafet dersleri almaya başlar. ediz hun geldiğinde de başka bir kılığa bürünerek kendine aşık eder. en sonunda kimliğini açıklar ve film mutlu sonla biter.
nickimsizim nickimsizim
türk edebiyatının önemli ismi olan sabahattin ali'nin yaşam hikâyesini ve türkiye'nin çalkantılı dönemlerini anlatan, sabahattin ali'nin aşkları, düşünceleri, edebiyatçı yönü araştırılan ve yakın arkadaşlarının yazarın öldürülmesine giden süreci de anlattığı belgesel.