saç

1 /
zeus zeus
kadınların çok çok değer verdikleri bir başka bölgeleri, milyonlarca paraya kesilen, avuclarca jöle ile şekilden şekile sokulan, rengarenk olabilen, bazen karizma yapmaya yarayan, insanın ilk görüşte nitelik ve karakteristik yorum yapabilemesine neden olan (beline kadar uzun saçlı bir erkeği görüp de kim demedi "metalciye bak len" diye, üstüne üstlük siyah giymişse bi de) kafamızdaki kıl topluluğu..
kunduz kunduz
(bkz: sac)
çoğu zaman cehalet sonucu karıştırılır bu iki kelime. hatırlıyorum da sınıfta şöyle bir olay gelişmişti
g.h = geometri hocası
m.t = malın teki

g.h: çocuklar bizim oralarda evlerin çatısı hep sacdan yapılırdı.
mt: hocam, jöle sürüyolar mıydı?
g.h: +$½#/)&+..
*
ketenkele ketenkele
16 yıl boyunca uzatırsınız. yoğun istek üzerine artık biraz şekilli olsun diyerek kuaföre gidersiniz daha evvel pek çok yerde kuaförlerin katil olduğunu belirtmiş olmanıza rağmen.
ve kuaför olcak o cani, alır eline makası, siz farketmeden örmüştür ve tüm "haaaaaaayıııııırr" larınıza rağmen, haşşırt diye kesiverir o caaaanım saçları.
şekil vermesini istemişsinizdir, o şekli -bir örgü halinde- elinize verir: postiş yaparsın.
tüm görenler sorar sonra: nasıl kıydın saçlara rapunzel
sütdanası sütdanası
insanı çileden çıkartmak için var olan,tanrının bizi dünyaya şutlamasından sonra yaptığı en büyük ikinci darbedir.eğer saçınız hem kalın ,hemde kıvırcıksa,intihara bile sürükleyebilir kimi zaman.
şöyle ki;
sabah neşe içinde kalkılmıştır,yıllarca peşinden koşup,platonik takıldığınız manitaya ayar vermişsiniz ve hemen akabinde de randevu koparmışsınızdır.ancak bu neşeniz çok sürmeyecektir, zira banyoya gidilip ,aynayla buluştuğunuzda makus kaderiniz karşınızda durmaktadır.havada ,tel tel, her biri ayrı kafada, tutam tutam saç...
önce moral bozulmaz ,sakin sakin bir tutam(avuç)jöle alınır,saçın bu gün ne tarafa yatmak istediğine dair çalışmalar yapmaya başlarsınız.sağa olmaz, sol olmaz,ortada zaten çizgi bile yoktur hiç ayrılmaz.biri kalk gidelim diyodur ,diğeri yok oturalım.bu şekilde saatler harcanır.saate bakıldığında ise an itibariyle cinnet kaçınılmazdır, zira kızla olan randevu saati gelmişte, geçiyordur ve bu derbide saç:1-siz ise:0 sınızdır.
artık sakinleşilmiştir.çekmeceden alınan makas ve ustura yardımıyla ve tabi ki aynı sakin ruh haliye!,o size baş kaldıran asilerin ,isyanı bastırılır.
size kel bir kafa ama daha da önemlisi sakin,huzur ve huşu içinde bir ruh kalır...
quasi magistra quasi magistra
vücuttaki torpilli kıl topluluğu. diğerler kıllar sevilmez, türlü işkencelere maruz kalır, yok olmaları için elden gelen yapılır; ama saç torpillidir, sevilir, bakım yapılır, şekil verilir, bir teli düşse ağlayanlar olur. *
ketenkele ketenkele
kestirme yarımyıl dönümüm anısına hakkında şunu yazdığım kıl topluluğu:

bugün günlerden bir salı..
salıların hiç bir özelliği yok benim için.. en az yemek yediğim günlerden birinin salı olması dışında.
eski kıyafetleri çıkarıyoruz annemle bavullarından.. çoğu kazağı iki yıl boyunca görmemişim. gerçi bazılarını aramıştı gözlerim geçen sene, hatırlıyorum; ama çoğu oldukça şık olmasına rağmen çıkmış gitmiş hafızamdan. benim hafızam, hani şu herşeyi unutan; onun dışında.
hatırlıyorum işte, hatırlıyorum.. ne kadar unuttum desem de.
bazen sadece yağmur bulutları, bazen çiseliyor, bazen sağnak sağnak yağıyor, bazen fırtınalar, şimşekler.. ama hiç bir zaman güneş yok! hatta güneş’ten çok daha fazla sevdiğim kardan iz bile yok...
bir özlem, bir saplantı.. sağlıklı değil, biliyorum. kendimi, düşüncelerimi; değiştiremiyorum. geçip gideceğine inanmak için o kadar uğraşıyorum ki.
geçip gitmiyor.
hayalini kuruyorum.
rüyamda görüyorum.
özlüyorum.
halbuki ne kadar fazla kırığı varmış, kesip atmadan önce. ne kadar zayıflamış, kopmuş, kirlenmiş. rengi ne kadar değişikmiş, köklerinden ne kadar uzakmış. buna rağmen bir arada tutmak için ne kadar direnmişim.
ağlamışım gitti diye, kızmış babam, sormuş “niye?”
ablam benden çok üzülmüş; beni kendi elleriyle teslim etti kuaföre ...
ne kadar ağırmış, ne kadar severmişim.
ne kadar zormuş taşımak, ne kadar korkarmışım kaybetmekten.
bu kazakları giyerken, sen kafamdaydın. kazakları görünce hatırladım, sen daha fazla ısıtırtın beni, hatta terletirdin bile! çıkarıp sakladığım yerden, bakasım geldi. hiç değişmemişsin. hala kırıksın. yenisinin geldiğini biliyorum kestiğim yerden; ama sen benim ilk göz ağrımsın: çocukluğumu beraber geçirdiğim at kuyruğum...
özlememek elde mi, seni ellerimde, kendimden ayrı tutarken; bir parçam olduğunu bile bile. yıllarca büyütüp, bir gün bir kuaföre gidip katlettirdiğim saçlarım...
halbuki sadece kırıklarını aldıracaktım.
1 /