sanatçıların çoğu, ilgisizlikten değil, anlaşılmamaktan yakınır. anlaşılmak ise, bu durumda, beğenilmekten başka bir şey değildir. anlayışsız saydığı halk yüzünden, sanki o halk sanattan anlıyormuşçasına zengin olan sanatçılar da var. böyleleri, belki de, ileri gitmiş ülkelerdeki sanatçıların yalnız maddi yönden değil, saygı görme bakımından da kavuştukları üstün duruma imrendiklerini anlatmak istiyorlar. o gibilerin unutmamaları gerekir ki, halk hiçbir zaman, hiçbir yerde gökten anlayışla inmemiş, yetişmiş, yetiştirilmiştir. bu bakımdan sanatçı, hazıra konmayı beklememeli, görevleri olduğunu da hesaba katmalıdır.
kimi de anlaşılmayı bir yana bırakmıştır; sanat, bilim, politika işlerine karşı genel bir ilgisizlikten yakınır durur. bundan ötürü, ilgisizlik denince, nedense hep halkın ilgisizliği gelir akla; aydınların da halka karşı ilgisiz olduğu üzerinde pek durulmaz. böylece halk, kendisinden boyuna ilgi beklenen, fakat ona ilgi gösterilmesi pek de gerekli olmayan tuhaf bir yaratık durumuna getirilmiştir. halkın, sanatçıları, politikacıları, genel olarak aydınları kendi başlarına bırakması, onların söylediklerine, yazdıklarına sanki kulaklarını tıkaması, belki de bu durumun doğurduğu bilinçsiz bir tepkidir.
ilgisizlik, kimi sanatçının, çevresinden elini ayağını çekip içine kapanmasını sonuçlandırır. böyleleri sanattan kimsenin anlamadığı kanısını kolayca benimserler. ama bu gibi kimselerin, anlayışsız saydıkları kişilerden bir alkış geldiğinde, bu alkışı körlemeden bir beğeniş saymaları gerekirken, o kişilerin değerliliğinden söz açmaya kalkmaları kolay anlaşılır işlerden değildir. sadece beğenilmenin anlaşılma ve gerçek ilgi sayılması, bizim toplumumuzun aykırılıklarından biridir.
yalnız sanat bakımından değil, örneğin, adalet bakımından da toplumun sağır olduğu, ilgisiz olduğu söylenir ikide bir.
alain diyor ki: "toplum, kendisinden bir şey istemeyene, sürekli olarak istemeyene, bir şey vermez."
gerçekten de, birtakım büyük düşünürlerin, toplumu sarsmaktan söz açmaları bu yüzdendir. onun için toplumu uyuşukluk içine sokan eskimiş düşüncelerin yerine yenilerini geçirmek, başka bir deyişle, kafaları değiştirmek, düşüncenin sınırlarını genişletmek inancında bulunanların, anlayışsızlıkla, ilgisizlikle karşılaştıklarında küsüp oturuvermelerinde bir çelişiklik vardır. öncüler, kimi yerde, halkın yararına olanı, halktan önce sezerler. bunun tesi doğru olduğu zamansa, aydının değeri küçülür, bundan ötürü de onun homurdanmasına yer kalmaz.
bizde halk, uzun bir süre, politika savaşlarına ilgi göstermemiş, yukarı katlar arasında olup giden olaylara seyirci kalmıştır. bu durum, poltikacıların halkı araya karıştırmaktan titizlikle çekinmelerinden, halkın ilgisini istememelerinden değil midir?
yıllanmış politikacıların, yurt yönetimine halkın ilgi göstermesini gerçekten istedikleri kolay kolay söylenebilir mi? ama, oy toplayamayınca, beğenilmediğini, sevilmediğini, düşeceğin anlayınca, halkın ilgisizliğinden, anlayışsızlığından yakınan ne çok poltikacımız vardır.
iki öküz bir kağnı çekiyorlarmış: dingilin durmadan gıcırdadığını duyunca: "sana ne oluyor? yükü biz çekiyoruz, sen bağırıyorsun," demişler.
kendi beğenisinin halkça anlaşılmadığını düşünüp de, halkın beğenisine uyuyorum diyerekten kötü işler yapanların durumu ise düpedüz çirkindir.
sabahattin eyüboğlu, bir yazısında: "biz neler yazabilirmişiz, ama halk tutmazmış; ne filmler çevirebilirmişiz, ama halk böylesini istiyormuş; ne ince nükteler yapabilirmişiz, ama halk yalnız kabasından anlıyormuş," diye o gibilere takılır.