suçluluk psikolojisiyle saçmalayan, saçmaladıkça kendini trajikomik bir duruma düşüren yetmez ama evetçi liboş. birgün gazetesinin 2010 referandumuyla ilgili yazısına ilişkin şöyle bir şeyler karalamış:
marksist.org
öncelikle yazının başlığı bile başlı başına fiyasko, hatta uydurma. "sol milliyetçi" ne lan? sol milliyetçi mi olur? haydi bülent ecevit'ten, deniz baykal'dan falan söz etse anlarım da gidip ödp/sol parti'ye, sip/tkp'ye falan da milliyetçi sol demezsin. haydi ulusolcu veya kemalist solcu desen ona da tamam. yazı başından itibaren "ben fiyaskoyum" diye bas bas bağırıyor adeta ama devam edeyim.
yazının başlarında "yalanlarıyla ve ulusalcılığıyla meşhur olan bir gazete; dsi̇p, eşitlik ve demokrasi partisi, ufuk uras ve çalışma arkadaşları ve birikim çevresi gibi grupların hepsini topluca liberaller diye bir bohçaya soktu, siyasal çevreleri akp'nin bugün dönüştüğü ve özellikle 2016 yılından sonra devletin derinleri, mhp ve ordunun geleneksel kesimleriyle birlikte inşa ettiği rejimin sorumlusu ilan etmeye çalıştı" ifadeleri var. yani 2010 referandumunun yapıldığı dönemde akp gayet demokratmış aslında ama 2016'dan sonra demokrasiyi rafa kaldırmış. o dönemi yaşamasak inanabiliriz. ama o dönemde de kck ve devrimci karargah gibi operasyonlarda bir sürü sosyalist ve kürt siyasetçi akp-cemaat ortaklığıyla hapse atılıyordu. tabi kendisi ve doğan tarkan ağabeyi o vakitler sistemin cici solcuları olarak erdoğan'dan teşekkür aldıkları için, yine doğan ağabeyi cemaat paçavralarına "türkiye solu koyun gibidir" demeçleri verdiği, kendilerinin sistemin cici solcuları olarak sırtları sıvazlandığı için hissetmemiş olabilir.
"bu akıl yürütmelerin köklü ideolojik ve siyasal yanılgılardan kaynaklandığını defalara tartıştık. öncelikle, tartışmanın marksistler arasında sürmekte olan bir tartışma olmadığının görülmesi lazım. tartışma görülmemiş bir cüretle hortlayan kemalizm'in rüzgarını arkasına almaya çalışan sol kemalistler ile marksistler arasındadır" diye devam etmiş. belki de kurduğu tek doğru cümle, bu tartışmaların marksistler arasındaki bir tartışma olarak görülmemesi gerektiği cümlesi. içinde dsip'in olduğu bir tartışma "marksistler arası bir tartışma" olamaz, zira dsip marksist değil. ama şenol karakaş kendini marksist, bu tartışmaları da "sol kemalistler ile marksistler arası bir tartışma" olarak görüyor. zamanında baykal'ın chp'sine oy isteyen bendim sanki. hem baykal'ın chp'sine oy iste, hem de başkalarına kemalist de. insan biraz geçmişine bakar.
yazının devamında "bu yalan beyanda bulunmayı solculuk yapmak sanan gazete "yetmez ama evet" sloganı ile anayasa değişikliğini destekleyenlerin – en başta elbette dsi̇p'in adı yazıyor burada– "akp ve cemaatin türkiye'yi demokratikleştireceğini savundu"ğunu yazabiliyor. eğer yalanın sözlük anlamının "aldatmak ereğiyle söylenmiş gerçeğe aykırı söz" olduğunu bilmeseydik bile bu gazetenin yaptığından bu tanımı çıkartabilirdik. diğer siyasal çevreler kendi açıklamalarını yaparlar elbette, ama dsi̇p adına vurgulamamız gereken şudur: i̇ddia edilen bu cümleye benzer tek bir cümle dahi bulamazlar. demokratikleşme, ne bir partinin, hele hele ne de bir cemaatin ürünü olabilir" ifadeleri de mevcut. yahu, sen değil miydin "sosyalistlerin işi cemaat karşıtlığı yapmak değildir, o kemalistlerin işidir" diye tweetler atan? komünizmle mücadele derneği kurucusu fethullah gülen'in başında olduğu cemaate karşı olmak sosyalistlerin işi değilmiş, bak sen! madem akp-cemaat ittifakından demokrasi beklentiniz yoktu, o zaman ne halt etmeye bunların peşine takıldınız? ne halt etmeye başkanınız zaman'a "türkiye solu koyun gibi" diye röportaj verdi? erdoğan size ne diye teşekkür etti? devrimci karargah davasında sdp'liler ve töp'lüler tutuklanırken başkanınız ne halt etmeye zaman paçavrasına "o arkadaşlarda bir şeyler olduğunu sezinliyordum zaten" minvalinde beyanlarda bulundu? alemi sersem, sadece kendini mi akıllı sanıyorsun?
"bir grupçuğun böyle yalanlara başvurmasının bir sebebi, genelde bu türden her grupçuğun yaptığı gibi, bir resmi tarih icat etme arzusudur. zira siyasal alandaki hemen tek başarısı, içinden 10'dan fazla yeni partinin çıkmasını sağlamak olan bir partinin tarihindeki olumsuzlukları "liberallere" yükleyip 2010 referandumunda devrimci tutum alanları düşmanlaştırmak, 12 sene sonra bu tartışmaları bilmeyen insanların inanabileceği hoş bir resmi tarih icat etmektir" şeklinde ifadelerle devam ediyor yazı. insan başka partilere grupçuk derken bir kendi partisine bakar. laf çaktığı ödp/sol parti'den daha kitlesel bir parti olsalar yine neyse, ama öyle bir şey de yok. ha, eskisi gibi kendi partisini akp'nin organik bir parçası gibi görüyorsa o ayrı, o zaman ödp/sol parti'ye grupçuk diyebilir. ama öyle bir şey yoksa çok saçma. kaldı ki bu kısımdaki tek falsosu ödp/sol parti'ye grupçuk demesi değil. yetmez ama evet tavrının "devrimci bir tavır" olduğu saçmalığını dillendirmiş. akp ve fethullahçıların peşine takılmak, onların hazırladıkları bir anayasa taslağına evet demek, demeyenleri ergenekonculukla, darbecilikle vs. suçlamak ne zamandır devrimci tavır olmuş? çocuk kandırıyor sanki.
yazının devamında 2010 referandumundan önceki süreci özetleyen kısa bir paragraf var. paragrafta önemli gördüğü kimi olayları sıralayıp sonunda "2010 yılına gelindiğinde, sanıldığı gibi askeri darbeci güçler, cuntacılar gerileyen bir güç değillerdi. üstelik, hem özgürlük için mücadele eden sosyalistlerin liberal olduğu tezleriyle bu milliyetçi sola destek veren tuhaf bir ulusalcı troçkist eğilimin de sanmış olduğu şekliyle, bu durum burjuva fraksiyonları arasında yaşanan bir çelişkiden ibaret değildi. 2007'den 2010'a kadar aşağıdan mücadelelerin öne çıkan özgürlük, demokrasi, eşitlik ve vesayetçi güçlerle hesaplaşma eğilimini anlamadan, hrant dink'in arkasından yürüyenlerin yarattığı toplumsal basınç kavranmadan 2010 referandumunda alınan tutumu değerlendirebilmek mümkün değildir" ifadelerini kullanmış. vallahi mesele bal gibi de burjuva fraksiyonlar arasında yaşanan bir çelişkiden ibaretti. ha, akp ve o dönemki biricik müttefiki gülen cemaati'ni devrimci cephe içerisinde görüyorsa o ayrı. ama o zaman da kalkıp "akp ve cemaatten demokrasi beklentisine girdiler" diyen birgün yazarlarına köpürmeyecek bunu diyen kişi. kaldı ki hrant dink'in tabutuna omuz veren sadece kendisi değildi. söz gelimi, bugün ulusalcı diye itham ettiği ödp'liler de o gün o cenazedeydiler. ama ergenekon duruşmaları sırasında "hrant'ın katili ergenekon devleti" diyen, böylelikle cinayette sorumluluğu olan fethullahçı polis şeflerini ve hrant dink'i tehdit eden akp'li vali yardımcısını görünmez kılan da yine dsip'lilerdi. o yüzden, bence hrant dink meselesini hiç açma, sen zararlı çıkarsın şenol aga.
2010 referandumundaki değişikliklerden söz ederken "hsyk'nın yapısı daha çoğulcu ve temsilî hale getirildi" diye bir ifade kullanmış. yani yargının fethullahçıların bir aparatına dönüşmesi çoğulcu demokrasinin bir örneği oluyor şenol karakaş'a göre. sadece o da değil. "referandumun ardından hem 12 eylül darbecileri hem de 28 şubat, 27 nisan darbecileri ve diğer vesayetçi hamlelerin sorumluları yargılanmaya başladı" diye yazmış. gördük canım "27 nisan darbecilerinin" nasıl yargılandığını! yaşar büyükanıt'ı altına emeklilik ikramiyesi en lüks otomobilleri çekerek pek güzel yargıladılar. keşke beni de öyle yargılayan olsa.
""yetmez ama evet" kampanyasını eleştiren tüm ulusalcıların o çok nefret ettikleri fethullahçı darbecilerin yolsuzluk tapelerini nasıl kullandığını biliyoruz" diye yazmış yazının devamında. bu artık tam akp ağzı. halbuki "çaldılarsa çaldılar, ne olmuş yani? adam günah işleme özgürlüğünü kullanmış alt tarafı" deseler hiç mesele yoktu yani değil mi? akp'lilerle düşe kalka artık sol içi muhataplarına akp ağzıyla suçlamalar yöneltir olmuş şenol efendi. ne de olsa körle yatan şaşı kalkıyor.
yazının son bölümünü ise "ulusalcı sosyalistlerin sorunlarına" ayırmış. bu kısım artık düpedüz niyet okumaya giriyor. elinde hiçbir objektif veri yokken, sırf yaftalamak ve karşı tarafı suçlu çıkarmak için saçmalayıp durmuş. açalım:
""yetmez ama evet"çilere kin kusanların asıl sorunu, askerlerin ve vesayetçi yargının vakti geldiğinde i̇slamcı iktidardan hesap sormasını engellemiş olmamız" demiş. evet, "vesayetçi yargı" islamcı iktidardan hesap sormadı, akp ve cemaat eliyle oluşturulan ve "vesayetçi olmayan" yargı kck davasında kürt siyasetçileri, devrimci karargah davasında sosyalistleri hapse tıktı. tabi kendisi o ara erdoğan'dan teşekkür aldığı için bunları fark etmemiş olabilir, anlayışla karşılamak lazım.
"ermeni soykırımı anmalarının gerçekleşmiş olması" demiş. güya yetmez ama eveti eleştiren sol, ermeni soykırımı anmalarının gerçekleşmesinden rahatsızmış. ne alaka lan? duydun mu öyle bir şey? hayır, ama dsip'i ve yetmez ama eveti eleştirdiyse kesin soykırım savunucusudur. senin o liboş mantığını sevsinler!
"aşağıdan mücadeleyle kısmi bir özgürlük ortamının gelişmiş olması" da bir başka rahatsızlık nedeniymiş şenol efendiye göre. referandumdan sonra devrimci öğrenciler üniversitelerde ögb ve polislerden dayak yerken, hopa'da metin lokumcu gaz bombalarıyla katledilirken, kck ve devrimci karargah davalarıyla muhalifler sindirilirken, hatip dicle'nin milletvekilliği gasp edilirken çok özgürdük, doğrudur. tabi "ulusalcı" metin lokumcu katledilirken kendi partisi sistemin cici sosyalisti olarak akp ve cemaat medyasının gözdesiydi. akp ve cemaat tarafından bakıldığında özgürlük ortamının geliştiği doğrudur.
"2010 yılında kenan evren ve diğer darbecilerle, mhp ile, perinçek'le aynı zeminde kampanya yapıp demokrasi karşıtı bir tutum aldıklarını unutamıyor olmaları" yazmış. e sen de akp ve gülen cemaati ile aynı kampanyayı yürütmeni unutamamışsın, o yüzden suçluluk psikolojisiyle saydırıp duruyorsun. kaldı ki o referandumda evet oyu verenlerin içinde bbp ve saadet partisi de yok muydu? ne o, bunlar devrim cephesindeler de bizim mi haberimiz yok?
"darbeciler, milliyetçiler, devlet laikliğini sosyalistlerin savunabileceği bir ilke olarak ele alanlar 2010 yılında çok ağır bir yenilgi aldılar. hem sandıkta hem de entelektüel olarak" yazmış. valla sandığı bilmem de entelektüel yenilgi alan sizsiniz şenolcum. baksana, akp-cemaat koalisyonunun türkiye'ye demokrasi getirdiği teziniz referandumdan birkaç ay geçtikten sonra çöp oldu.
"darbeci komutanların yargılanması ise hiç unutamadıkları bir sızı haline dönüşmüş olsa gerek" yazmış. kim yargılanmış lan? ölüm döşeğindeki kenan evren ve tahsin şahinkaya'yı sözüm ona yargılamışlar, ölüp gittiklerinde de devlet töreniyle gömmüşler. bu mu lan yargılama? kaldı ki senin doğan ağabeyin darbeden londra'da şefçilik oynarken, "darbecilerin yargılanmalarına üzüldü" dediğin insanlardı o darbecilerin gadrine uğrayan.
sonlara doğru "akp'nin 20 yılında devrimci sosyalistler, özgürlükçü sosyalistler her mücadelenin içinde yer aldılar. ulusalcıların kimlik mücadelesi diye aşağıladığı direnişlerin içinde de, kadın hareketinde, lgbti̇+ mücadelesinde, göçmenlerle dayanışma kampanyalarında, cumhuriyet tarihiyle yüzleşme mücadelesinde, "özür diliyorum" kampanyalarında da yer aldılar, gezi direnişinde de kürt halkının eşitlik ve özgürlük mücadelesinde de, işçi direnişlerinde de 15 temmuz darbesinin ardından kurulan ohal rejiminin her bir zerresine karşı yürütülen direnişlerde de sosyalistler her zaman oradaydı. diğer bir deyişle sosyalistler sadece akp'ye değil, devlete karşı da mücadele ettiler" diye yazmış. bu eylemlerin ve kampanyaların hemen hemen tümünde o "ulusalcı" dediği sosyalistler de vardı. üstelik, bunlar erdoğan'dan teşekkür falan da almadılar ama bunun şenol karakaş için bir önemi yok tabi. maksat "ulusalcı sosyalistlere" sallamak ne de olsa.
"ulusalcılar ise son 20 yılı laiklik penceresinden ele almaktan bir türlü kurtulamadı" diye bitirmiş. halbuki bir sosyalistin laikliği savunması gerekir. ama bu arkadaşa göre "sosyalistlerin işi cemaat düşmanlığı olmadığı" için laiklik denilince kimyası bozuluyor. ben bunlara boşuna
doğan tarkan cemaati demiyorum ki. cemaat savunuculuğu var bunlarda.
velhasıl, suçluluk psikolojisiyle gerçekleri işine geldiği gibi anlatmaya çalışmış ama ı-ıh yemezler.