sınıf

1 /
asosyal demokrat asosyal demokrat
bir toplumda aynı işi yapan, aynı görevi üstlenen ve genelde aynı şartlarda yaşayan insanlar topluluğudur. insanları sınıflara ayırmak genellikle hümanizm karşıtlığı olarak görülmektedir, lakin bu sadece bir isim koyma durumudur. bu sınıflandırmayı yapmak, komünizm yandaşığı değildir. öyle görülür ama, tamamen saçmadır böyle bir düşünce. (bkz: class)
agathachristie agathachristie
genellikle okul ve dershane gibi eğitim kurumlarında bulunan, içerisinde tahta, masa, sıra, dolap gibi eşyaların yer aldığı, öğrencilerin beraberce öğretim faaliyetlerine katıldıkları mekan.insanın hayat boyu unutamayacağı en azından birkaç anısını bu mekanda yaşaması muhtemeldir.
1101001 1101001
“...toplumsal üretimin tarihi olarak belirlenmiş bir sistemi içindeki konumuna göre, üretim araçlarıyla ilişkilerine göre, emeğin toplumsal örgütlenmesindeki rollerine göre ve dolayısıyla toplumsal servetten tasarruflarında bulunan payın kapsamına ve payı elde ediş tarzına göre birbirenden ayrılan büyük insan gruplarına sınıf denir. sınıflar, toplumsal ekonominin belirli bir durumunda konumlarının farklılığı sayesinde bazılarının emeği diğerleri tarafından gaspedilen insan gruplarıdır.” lenin (s.eserler-9)
setheleh setheleh
ilk bölümünün ardından bu sefer belki becerebilirler diye düşünememe sebep olmuş dizi.her gençlik dizisinde olan, "arkadaşları tarafından hor görülen gencin kanlı intikamı" ile açılmış olsa da izlenir bir dizi olacağını ümit ediyorum.hem serkan altunorak gibi bir adamı da bünyesinde barındırması ile daha bir sempatik gelmektedir şahsıma.diğer gençler de gözlerimizin aşina olduğu, görmezden gelemeyeceğimiz oyuncular.ilk bölümde saadet ışıl aksoy'u da öldürdüler,biraz sinirlendim ama olsun;benim hala ümidim var.
barneystinson barneystinson
"ama kimse de tabancayı almayı düşünmedi..."

sınıf'ın ilk bölümünü merakla izledim...beklediğim kadar iyi olmasını umarak...bi hayat bilgisi, bi lise defteri'yle falan alakası olmadığını sezmiştim doğal olarak...ama bu kadar farklı olacağını tahmin etmemiştim...bu kez çok önemli bi konuyu ele almış bkm...izleyenler biliyor zaten...umarım devamını da getirebilirler...

dizide sahneler gerçekten iyiydi. ama tüm dizi bi yana, tek bir sahne beni tepedan tırnağa çok etkiledi...hayır, ne sınıftaki vurulma sahnesi, ne umut'un sokakta uyuşturucu satan herifi konuşturması, ne de okulun çatısındaki sahneler...beni en çok etkileyen sahne, öğrencilerin demiryolu kenarındaki kafede okuldaki cinayetler hakkında konuştukları sahneydi...o kadar çok şey var ki bu sahnede, adam gibi izleyen için...hatırlamayanlar için yazıyorum:

sahnenin sonuna doğru, çok yakın oldukları anlaşılan iki kız öğrenci konuşuyorlar...
- ben tarık'ın elinde silahı görünce anladım. sonra herkes bi tarafa koşuşturmaya başladı. ölücem dedim...tarık silahı bizim olduğumuz tarafa doğrulttu. nolur dedim beni vurmasın. eğer beni vurmazsa bundan sonra bizimkilere asla yalan söylemicem dedim, derslerime daha fazla çalışıcam, çok daha iyi bi insan olucam ama lütfen beni vurmasın...sonra birden duygu'nun üzerine gitmeye başladı.
- evet gördüm...
- ya duygu'ydu zeynep, ben değildim. o kadar sevindim ki anlatamam. dışarı doğru koşarken "sağol allahım, sağol allahım" diyordum içimden...
- sevineceksin tabi kızım, kimse ölmeyi istemez ki. zaten hepimiz aynı şeyi yaptık, kaçtık...
- ama kimse de tabancayı almayı düşünmedi...

burası bi lise...bu insanların hepsi aynı sınıfta ve üç sene boyunca günlerinin en büyük bi kısmını hep beraber geçirdiler...ve aralarından birisi öldüğü, daha doğrusu öldürüldüğü zaman, aralarında bu konuşma gerçekleşiyor..."ulan bu sadece bi dizi, niye bu kadar büyüttün" dediğini duyar gibiyim...peki...

bundan üç sene önce ben lisedeyken böyle bi olay olsa ne olurdu diye düşündüm bir an, birisi bana silah doğrultsa sınıfın ortasında ne olurdu...üç sene önceki ben şöyle derdi heralde: "hiç korkmam olum. hemen arkadaşlarım atlar herifin üzerine kurtarır beni. o kadar adamız be. üç senedir biz neler yaşadık onlarla, neler paylaştık. tabi ki kurtarırlar..." şimdi acı acı gülümsüyorum üç sene önceki bana...ne kadar saf olduğuna kızıyorum...çünkü o zaman böyle bi olay olsaydı, aynen bu dizideki sahneler yaşanacaktı...işte o kadar gerçek bu diyaloglar...o olay olup, arkadaşlarım kaçışıp ben öldürüldükten sonra da aynen bu konuşmalar yaşanacaktı...
- ben barney'i o kadar sevmezdim aslında...
- hani şöyle şöyle yapardı ya çok sinir olurdum...
- ne tarafta olduğu bile belli değildi, karakteri eksikti be...
ve iki gün sonra olay unutulunca, herşey eski haline geri dönecekti...

sen de bi düşün bu olayı...böyle bi olayda sen öldürüldükten sonra, sırana portren koyulup, arkadaşların gözyaşları içinde birer karanfil bırakacak mı masana...günlerce, haftalarca ağlayacaklar mı ardından...bırak palavrayı, ilkokulda değiliz artık...aynen yukarıdaki konuşmalar yaşanacak...

kafe sahnesinin son diyaloğu...
- sen çıkarken bana baktın mı?
- hep aklımdaydın. "allahım" dedim "lütfen o da çıkmış olsun"...ama hayır, bakmadım.
- çıkmadığımı görsen, beni almaya gelir miydin?
- ...

günümüzün arkadaşlık kavramı ancak bu kadar güzel özetlenebilirdi...gülüp oynarken, espri yaparken, birbirine aşklarını, meşklerini anlatırken ya da playstation cafede birbirini yenerken "arkadaşlık" çok kolay...peki ya böyle bi durumda?

ben en azından bu soruyu sorduğumda "bir" kişinin "evet olum, tabi ki..." diye cevap vereceğini biliyorum...bu belki de dünyada sahip olduğum en önemli şey...en değerli şey...peki ya sen?...sana doğrultulan silahın önüne atlayacak bi arkadaşın olduğuna emin misin? (dizide "benim kan kardeşim ölüyor içerde" diyen çocuğun en başta kaçtığını unutma sakın...) geyiği bırakıp, senin artık olmadığın gerçeğini farkedebilecek ve daha da önemlisi bunu önemseyecek bi arkadaşın olduğuna? cevabın evetse, hemen otur ve allah'a şükret...bu şansa sahip olamayanları düşün...ve gerçekten o adamın/kadının kıymetini bil...çünkü başka kimse, bütün gün seninle gezip gevezelik eden, gülüşen "en sıkı" arkadaşların da dahil, " o tabancayı almayı düşünmeyecek" senin için...dünyada bundan daha acı bi gerçek yok bence...
hristov ciklipaf hristov ciklipaf
oyuncuların sokaktan toplanmamış olması ya da en azından 35 yaşında kartlamış karıların lise öğrencisi rolü yapmadığı bir dizi olması bakımından bile diğerlerinden ayrılır derim. fakat yine de eksik birşeyler var işte.
ayrıca yine anlatılamıyor lise ortamı. hiçbir okulda bütün bir okul bu kadar asi, bütün öğretmenler bu kadar pısırık değildir diye düşünüyorum. her dizide öğrencilerin herbiri piskopat, katil, uyuşturucu bağımlısı mı olurmuş yahu? yok mu kardeşim düzgün bi lise ya da öğrenci bu memlekette? türk filmlerindeki dindar ,yaşlı, sapık, paragöz -mutlaka yeşil takkeli- ev sahibi tiplemelerine dündü bu iş.
ayrıca serkan altunorak'ın sesi aklıma sürekli bugs bunny'i getiriyor, karaktere çocuksu kalıyor. a evet, ben gidip selena izleyeyim. niye bu kadar konuştum biliyorum ki. neyse efendim izleyip göreceğiz.
boncuk boncuk
zaman uyuşmazlığı nedeni ile izleyemediğim dizi.ancak dün yayınlanan tüm bölümlerini izlemiş bulumaktayım. güzel olmuş ama biraz umut'un çatıya çıktığı sahne saçma geldi yani ne alaka manyakmkısın kardeşim ne işin var çatıda tamam biraz delilik var karakterde ama ne biliyim o sahneyi sevemedim. yinede güzel olmuş ne diyelim bir dizimiz daha oldu hayırlı ola...
der gokhan der gokhan
01 mart 2008 cumartesi saat 17:00 de final bölümü yayınlanacak olan dizi.

yayından kaldırılma gerekçesi; reyting.

(bkz: ahh aziz nesin ahh)

show tv nin diziyi istemediği, cumartesi saat 22:30 a diziyi koymasından belliydi. ondan sonra da reyting alamıyor diye yayından kaldırdı, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu ? ulan porno kuşağına koymuşsun diziyi kim seyredecek ? ama hafta içi ve hafta sonu dizi kuşağında daha önemli yapımlar var. acun ılıcalı nın sunduğu, var mısın sabaha mı bırakırsın ?

şimdi diziyi eleştirelim.

şiddet içeriyor ! kurtlar vadisi ne içeriyor ?

uyuşturucu konu edilmiş ! pars narkoterör ün konusu ne ?

konusu saçma ! selena nın bez bebek in konusu ne ?

oyuncu seçimi kötü ! bıçak sırtı nın oyuncu seçimi de iyi ama o niye reyting de birinci olamıyor ?

demek ki neymiş efendim, memed ali bey yardımcı olun, acun bey sinerji yaratın, sayın ahmet çakar cimri değil. bunlar reyting alıyormuş. bu mu bizim reyting anlayışımız ? bu mu bizim zekamız ? herkes hayrına televizyon da para dağıtıyor di mi ?
kökez kökez
hayatımda ilk defa hiç üşenmedim, çekinmedim. şu başında durduğumuz meretten* numarasını bulup show tv'yi aradım. operatör hanım yorgun bir sesle açtı telefonu. kendisine "sınıf dizisiyle ilgili bir şey soracaktım" dedim. "bir dakika bekleyin lütfen" dedi gayet kibar bir şekilde ve anlaşılan bilgili olduğunu sandığı kişiye bağladı. telefon açıldı. yine kibar bir bayan, ismini söyledikten sonra "buyrun" dedi. konuşmamız şöyle gelişti..:

- sınıf dizisiyle ilgili bir şey sormak için aramıştım.
- buyrun.
- dizinin yayından kaldırılacağı doğru mu?
- şu an için dizi bitmiş bulunuyor; ama dizinin bitmemesi için yoğun talep aldık. bu konuyla ilgili yapımcı firma* ile görüşülüyor.
- çabalarınızdan dolayı teşekkürler; zira şu an türk televizyonlarında elle tutulur tek dizi yazık ki bu kaldı. onu da bitirmeyin. peki özetlersek yeniden başlayacak mı?
- bize herhangi bir bilgi ulaşmadı.
- yani pek bir ihtimal yok mu..?
- dediğim gibi, bize herhangi bir bilgi ulaşmadı.
- anlıyorum, teşekkürler.
- ben teşekkür ederim, iyi günler.

anlayacağınız arkadaşlar dizinin köküne kibrit suyu dökülmüş durumda. fazla doğrudan, fazla iyi anlattı benim kanımca. bir dizi ya da yapım; yani kamuoyuna propaganda yapma gücüne sahip bir yayın doğru anlatıyorsa pek uzun ömürlü olmuyor. eğer bu diziyi, "kötü örnek oluyor!" diye eleştirip bitmesine neden olmuş öğretmenler varsa, son sözüm onlara:

size acıyorum! dizide sizler de işlendiniz aslında; o, umut'un bir şeyler yapmaya çalışmasından rahatsız olan, yankesici ingilizce hocası var ya, siz işlendiniz hocalarım, 'öğretmen'lerim! ahkam kesip hiç bir şey 'öğretmeyenler'im! kaçınız acaba öğrencilerinize -bakın öğrencinize değil, öğrenci'leri'nize- ulaşmayı denediniz? zaten kendini kurtaran çocuklara, destek olmak dediğiniz şey cesaret istemez, yanında durmaktır ancak o çocuğun, ucuz kahramanlıktır ucuz kahramanlarımlarım! cesaret, kayıp gitmekte olanları kazanmaktır öğretmenlerim! arkalarından gitmekten korkmamaktadır; duyun!
o sizin, umudu kesip arkasından gitmeye cesaret edemediğiniz öğrenciler suçlulara dönüşüyor; bir yardım eden, güvenen olmadığı için sokağın insafına kalıyorlar ve sokak asla affetmiyor! susan da yapan kadar suçlu, kendinizi sütten çıkmış ak kaşık sayıp, konuşuyorsunuz! bir şeyler yapmaya sıra gelince biz polis miyiz, öte miyiz beri miyiz? biz öğretmeniz işimiz burada, bu duvarların içinde... değil işte! ancak yaptığınız işin öneminden kaçıyorsunuz! o işe kutsiyetini veren çabadan; "insan yaratmaktan" korkuyorsunuz hocam! hatalarınızı kabullenmekten kaçıyorsunuz! bir çocuk yanlış bir yere sapıyorsa onu o yoldan alıkoyamayanlar anne babanın yanında sizsiniz de hocam, unutmayın bunu! bu işi başardığınızda en ulu insanlar sizsiniz! çabaladığınız ölçüde ellerinden öpülecek en yüce insanlar sizsiniz! zaten en değer verdiğim mesleğin bu kadar ucuz kullanılmasından, bu göreve getirdiklerimizin vasıfsızlığını ayıklayamamamızdan; o kutsallığın -taşıması gerekenlerce- böylesine umursanmamasından bu öfkem, hırçınlığım. başaramayacaksanız o noktaya çıkmayın işte; bu denli bir sorumluluğu taşıyamayacaksanız almayın! en azından korkaklığınızı kendi köşenizde yaşayın; sizin yapamadıklarınızı başarma şansı olanları, çabalayanları komplekslerinizle boğmayın! en aşağılık yaratık kendi umudunu kaybeden ya da çabalayıp beceremeyen değil; başkalarının umudunu baltayanlardır! yapmayın ne olur, bir kere de yardım edin!
o dizi, sizin ulaşamadığınız gibi ulaşabilir öğrencilere; yani bize, geçmişimize! kendinizi kandırmayın, biz zaten kanmıyoruz. "kötü örnek oluyor"muş, ancak kendinize güldürüyorsunuz insanları! okullarda bu dizidekilerden çok daha korkunç olaylar dönüyor! öğrenciler okula en azından sustalıyla kelebekle gidiyorlar, köşe başlarında bekleyen ölümden korkuyorlar! kızlar kontör karşılığı servis şoförlerinin, dayak yememek için erkek arkadaşlarının altına yatıyorlar! çocuklar sokaktaki 3 simitçiden 2'sinde ne isterlerse* bulabiliyorlar. anlayın artık, akıllı bir hamle işte: artık dizilerle aptallaştırılıyoruz, gelin oyunu kuralına göre oynayalım; yeni geliştirilmiş silahları kullanalım, dizilerle akıllanalım! ne olur, baltalamayın! biz de elimizden geleni yapıyoruz, yapacağız da; ama siz de elinizden geleni yapın, çabalayanları/yapanları da alıkoymayın! kulaklarınızı-gözlerinizi-ağzınızı kapatmayın; görün-duyun-konuşun artık, anlayın!
una furtiva lacrima una furtiva lacrima
neredeyse türkiye'nin genç oyunculardan en iyilerinin rol aldığı bir diziydi. serkan altunorak, mine tugay, sezgi mengi, rıza kocaoğlu , sarp aydınoğlu, ezgi mola, oya okar.sadece genç değil usta oyuncular da vardı: şerif sezer, ülkü duru, civan canova. çok güzel oyunculuklar sergileniyor, şimdiye kadar değinilmemiş şeylere değiniliyor, dizilerde pek de yer almayan sahneler yayınlanıyordu. yayın saati önce 23.00dı. sonra 23.30 oldu sonra 00.00.. fakat yayın saatine bile sadık kalamadılar, verdikleri saatten en az 15 dakika geç başlatıyorlardı. dizi ise ancak 01.30'da bitiyordu. dolayısıyla kimse izleyemedi, ve yayından kaldırıldı. bilmiyorum şu an tekrar başlatmak mümkün müdür fakat eminim bütün oyuncular bir yere dağılmış, başka işler yapıyorlardır. her dizi reyting kurbanı olabilir ve hatta olmalıdır, çünkü çok saçma işler de yapılıyor. fakat bu kadar güzel bir iş bir saate sıkıştırılamama gibi bir sorundan ötürü heba edildi. üstelik bakıyorum da şu an televizyonda küçük çocukların bile dönüp bakmadığı saçma projeler varken...
1 /