kendisi;
tarihin önceki dönemlerinde kontrol altında tutulan sınırlı bir ölçüsüzlük, bir sapma olarak görülebilecek belli bir aşırılık, kapitalizmde; ancak kendi koşullarını devrimcileştirerek sürebilecek olan, içinde şeylerin kendi normal sınırlarını sürekli olarak aşarak yalnızca kendi kendilerinin aşırılığı olarak varolabilecekleri bir sistemin paradan para peydah eden spekülatif hareketinde, tam da toplumsal hayatın ilkesi durumuna yükseltilmiştir [...]marx, temel kapitalist antagonizmayı kullanım değeriyle mübadele değeri arasındaki karşıtlığa yerleştirmişti. kapitalizmde bu karşıtlığın tüm potansiyelleri tamamıyla gerçek oldu: mübadele değerinin alanı özerkliğini elde etti; gerçek insanların üretici olanaklarına ve ihtiyaçlarına yalnızca gereksiz, geçici cisimleşmesi sırasında ihtiyaç duyan spekülatif sermayenin kendi başına ilerleyen heyulasına dönüştü.
gerçek bir devrimci atılımda ütopik gelecek ne basitçe gerçekleşmiş ve hazırdır ne de o andaki şiddeti haklı çıkaran uzak bir vaat olarak ayağa kaldırılmıştır. bundan çok, zamansallığın tek bir askıya alınışında, şimdiyle gelecek arasındaki kısa devrede, sanki kısa bir an için ütopik gelecek (henüz tam olarak orada olmasa da) ele geçirilmiştir; yakalanmaya hazır olarak oradadır. devrim gelecek kuşakların mutluluğu ve özgürlüğü için çekmek zorunda olduğumuz şimdiki bir sıkıntı olarak değil; şimdiden üzerine geleceğin bu mutluluğunun ve özgürlüğünün gölgesi düşen şimdiki bir sıkıntı olarak yaşanır. o anda, koşullar ne kadar zor olursa olsun, özgürlük için savaşırken zaten özgür; mutluluk için savaşırken zaten mutluyuzdur. devrim marleau-pontyvari bir bahis; geçmişteki gelecekte donakalmış, mevcut yasaların uzun vadeli hükümlerince meşru ya da gayrımeşru kılınabilecek bir eylem değildir. devrimin, deyim yerindeyse, kendi hakikatinin dolaysız göstergeleri olan kendi kanıtları vardır.
demiştir diyebilmiştir.
(bkz:
gönüllere taht kurmak )